Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.
Birçok güzel şahsiyete atfedilen çok güzel bir sözle yazıya başlamak isteriz: “Edep, aklın suretidir.”
Hepimizin bildiği bir gerçektir ki, insan her yerde iyi görünmek, girdiği her ortamda iyi bilinmek ve iyi ağırlanmak ister. Bu bizim fıtratımızda vardır. İyiye kullanılırsa her zaman güzeldir.
İnsan, girdiği ortamlarda en çok hal ve hareketleriyle değer kazanır. Ve edep, kişiye en kestirme yoldan değer kazandıran en güzel haslettir.
Hz. Mevlana şöyle buyurur: “Sükût, incelik, edep ve zarafet insanı her gittiği yerde sultan yapar.” Biraz dikkat edecek olursak görürüz ki edep olmazsa incelik de olmaz, sükût da zarafet de… Bu açıdan bakıldığında edep, bütün güzelliklerin kendisinde toplandığı güzel ahlak sandığıdır.
Taşıması en zor haslettir edep; talip olana kar tanesi gibi hafif, kaçana buz dağı gibi ağır… Dünya ve ahiret kazanımlarının en kestirme yolu edepten geçer.
Edebe Kur’an-ı Kerim’den örnek düşünsek, aklımıza ilk Hz. Yusuf gelir. Kıssaların en güzelindeki insanların en güzelidir Hz. Yusuf. Edep ve takvası sebebiyle başına gelmeyen kalmamıştır. Kadının bozulduğu toplumlarda, ne kadar edepli olursa olsun erkeği bekleyen tehlikeler vardır. Ya Allah korkusu olmayan kadınlara uyup günaha yahut reddeder zindana girersiniz. Ancak kadınları edepli toplumlar böyle midir?
Edepli kadınlara örnek olarak da Hz. Şuayb’ın iki kızını Kur’an’dan alıp yazımızın merkezine oturtalım inşâallah. Bilirsiniz Hz. Musa yanlışlıkla bir adam öldürüp kaçtıktan sonra Medyen’de alır soluğu. Medyen’de bir kuyunun başına gelir ve orada çobanların hayvanları suladıklarını görür. Az ötede iki genç kız durmaktadır. Hz. Musa kızlara neyi beklediklerini sorar.
Kızlar hayvanlarını sulamak için sıra beklediklerini, babaları yaşlı olduğu için bu işi kendilerinin yaptığını ve erkeklerin arasına girmek istemediklerini söylerler. Erkeklerin arasına girip fitneye sebep olmaktan kaçınmak ne büyük feraset… Ve mecburen yüklendikleri bu işi edeple yerine getirmeye çalışmak ne büyük iffet…
Medyenli iki kızın hayvanlarını Hz. Musa sular. Sonra kızlar evlerine dönerler. Erken dönmelerinin sebebini soran babalarına durumu anlatırlar. Hz. Şuayb, kızını Hz. Musa’ya gönderir. Kızın hal ve hareketleri, ayete konu olacak kadar dikkat çekicidir:
“O iki kadından biri utana sıkıla Mûsâ’nın (a.s.) yânına gelerek; ‘Babam, kuyudan su çekerek koyunlarımızı sulamanızın ücretini vermek üzere sizi çağırıyor.’ dedi.” (Kasas, 25)
Utana sıkıla… Edeple… Sahte bir utanma değil bu, tabiri caizse reklam kokan hareketler değil… Zira bize bu kıssayı öğreten Rabbimiz her gizliyi, insanın içindekinin de içindekini bilir.
(Hz. Şuayb) Dedi ki: “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın.” (Kasas, 25)
Ve Hz. Musa, o edep timsali kızla evlenmek karşılığında Şuayb aleyhisselamın çobanlığını yapar. Edep sahibi, etrafındaki güzellikleri kendine çeker işte, Medyenli o genç kız gibi…
İslam, edep dinidir. Âlimler derler ki: “Edepten nasibi olmayanın ilimden nasibi yoktur.” Edebi, bütün güzellikleri hasletleri bünyesinde barındıran bir sandığa benzetmiştik. Dürüstlük, emanete riayet etme, ahde vefa gösterme, sabır, diğerkamlık ve Kur’an ve sünnette övülen bütün güzel hasletlerin yolu edepten geçer.
Hz. Meryem edep timsaliydi. Ve Allah kendisine babasız bir erkek çocuk bahşetti. Hz. Meryem’in her halinde edep vardı. Doğu tarafına çekilişinde, sancı çekişinde, bebeğin dünyaya gelişinde… Sabrı edeptendi, itaati edepten… O sebeptendi kuru ağaçtan üzerine hurmaların dökülmesi… Bebeğini kucaklayıp halkın içine dönüşü ve sükûtu da edep doluydu. Sorgusuz sualsiz bir teslimiyet ve “Senin ne baban ahlaksız ne de annen iffetsizdi. Sen bunu neden yaptın?” denildiğinde bebeği işaret edebilme cesareti göstermesi hep Hakk’a olan itimadından ve dolayısıyla edebindendi.
Bir Hatice annemiz var bizim, cennet kadınlarının Efendisi… Yaşadığı dönemde Tahire lakabıyla anılması onun edebinin en güzel göstergesi… Efendimiz(sav)’den 15 yaş büyük ve dul bir kadın olmasına rağmen, O’na evlenme teklifi götüremeyecek kadar edepli…
Hani bir kız var Medine’de mütevazı bir evde … Annesi süte su koymasını ister, kız reddeder ve “Halife süte su konmasını yasakladı.” der. Annesi “Ömer burada değil, bizi görmüyor!” diye çıkışınca “Ömer görmüyorsa Rabbi görüyor.” der. Allah’a karşı ihsan mertebesinde bir edep örneği… Ne ilginçtir ki Hz. Ömer o sırada oradan geçmektedir. Olanları dışarıdan duyar, kızın Allah’a bağlılığına hayran olur ve onu oğluna ister. Güzel bir yuvanın temeli edep sebebiyle, edeple atılır.
Abdulkadir Geylânî Hz.leri der ki: “Her kalp kendi içindeki çiçeğin kokusunu verir.” Demek ki kalbin ahlakı insanın sözlerine, söz fikre dönüşünce de davranışlara yansır. Kalbin çiçeği edepliyse muhabbet yayılır âleme, değilse zulmet.
Edebi kuşanmak bütün zerrelerinle… Baharda açan bir çiçek kadar edepli olmak, başını topraktan usulca çıkararak… Havalar ısınmaya başlarken eriyen karlar gibi, usul usul erimek muhabbet ateşinde edeple…
Bir nilüfer çiçeği gibi edeple kendini bırakmak hakikatin suyuna… Suyuna gitmek hakkın, telaşesinden kurtulmak batılın… Bazen de bir kardelen gibi kafa tutmak buzdan duyarsızlıklara, Hakk ile, Hakk adına…
Rabbim edeple ve muhabbetle yol alanlardan, edebi kendine yol haritası kılanlardan, şehvet ve bilumum ateşlerden edebin gölgesine sığınanlardan, asrın fitne fesat yağmurlarına edep şemsiyesi açanlardan eylesin cümlemizi. Âmîn…
Sezgin Özbay
Nisanur Dergisi / Şubat 2020