Hayatımın tatili diye başlık verdiğim yazım kimilerine göre şu şekillerde düşünülebilir: ” Hayatımın en zor tatili”, “Hayatımın en yorucu tatili”, “Hayatımın en anlamlı tatili” ya da ” Hayatımın en keyifli tatili” ve daha bir sürüsü aslında.
Sizlere sormak isterim. 3 yaşlarındaki çocuğunuzla uzun bir tatile baş başa çıkma düşüncesi neler uyandırıyor sizde?
İlk başlarda ben de nasıl olur acaba diye düşünmedim değil. Kızım Mavi ile birlikte bir buçuk aya yakın anne kız baş başa bir tatil. Hiç tanımadığımız bir şehirde hem de.
Televizyon oyuncaklar bir anda çıktı hayatımızdan. Yerlerini deniz, kumdan yaptığımız heykeller, denizde balıkları besleme, topladığımız taşları boyama, deniz taşları ile evcilik oynama girmişti hayatımıza. Ve ilginç bir şekilde üç yaş sendromu doruklarındayken gittiğimiz tatilde sendromdan eser yoktu, çünkü ayakları kuma ve suya basıyordu saatlerce, bütün negatif elektriğimizi boşaltıyorduk bu sayede.
Sadece kızım değil ben de keyif alıyordum bu tatilden. Çünkü ikimiz de birbirimizin hoşlanacağı şeyleri yapıyor ve birbirimize bir nevi arkadaşlık ediyorduk. Hani çocukların nazları en çok anneye geçer derler ya, ki normalde böyledir bizim için de, fakat tatilde farklı bir durum oluştu, naz yapmaya gerek yoktu sanki, o anın tadını çıkamaya çalışıyorduk ikimiz de, tıpkı iki arkadaş gibi. Deniz, havuz, kum dışında kalan zamanlarımızda birlikte konsere, gösteriye, sinemaya, canlı müzik dinlemeye, sahilde yürüyüşe, dans etmeye ya da karalıkta dalgaların sesini dinlemeye gidiyorduk.
Hep duyarız ya, siz kendiniz nasıl hissederseniz, çocuklarınız sizin hissettiğinizin kat be katını size geri verirler diye. O kadar doğru ki aslında. On beş gün diye başladığımız tatilimiz, uçak biletini açığa aldırma ve bir buçuk aya yakın beraber tatilimizi sürdürmekle neticelendi. Çünkü ben de rahattım, ben de huzurluydum ve ben de keyifliydim, bu sayede kızım da benim yaşadığım bu duyguların kat be katını bana verdi.
Evet çok yoruluyordum sabah 10:00 gibi odamızdan çıkmayla başlayan günümüz 18:00 a kadar deniz, havuz, kum ve yemek ile geçiyor ve 18:00 sonrası odamızda gidip bir duş alıp hazırlanıp tekrar çıkıyorduk dışarıya, yemek için, sahilde yürüyüş için dondurma eşliğinde, dans için, müzik dinlemek için ya da karanlıkta dalgaların sesini dinleyip birbirimize masallar anlatmak için…Odamıza dönüş gece 22:00 civarı oluyordu. Sonrası zaten o yorgunlukla hoop yatak. İkimiz için de uyku. Belki uyumadan önce ben bir iki satır bir şey okuyabilirsem o kadar işte. Bedenen cidden yorucu bir tempo bir anne için, ama ruhen yaşattığı dinginliği ve huzuru anlatamam.
Çocukla tatil için tavsiyelerim ise şunlar olacak:
Baş başa geçireceğiniz tatilin tadını ömür boyu unutamayacaksınız ama sadece ikiniz. Ve tatile çıkarken kendinize tüm yüreğinizle şunu söyleyin: Hayatımın tatiline gidiyorum.
Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecek ve bundan sonra paranızı eşyalara değil de böyle deneyimlere harcamak isteyeceksiniz. Eşyaların verdiği mutluluk en fazla bir hafta sürerken çocuğunuzla geçireceğiniz böyle deneyimlerin verdiği mutluluk ömür boyu sürecek çünkü.
Sevgiyle, keyifle kalın…
Kızıma not: Hayatımın tatilini seninle yaşadım kızım. Ağustos ayı 2016 senesi. Bodrum Luvi Otel & Bodrum Samara Otel. Unimed klinikte sevdiğin abiler Vahap abi, İlker hoca. Tuluhan abinin yerindeki yemekler favorindi ( Homemade house) İlk konserin MFÖ Bodrum Antik Tiyatro, ilk gösterin Anadolu Ateşi Bodrum Kale ( biletlerimiz anı defterimizde) Anne kız dövme yaptırdık seninle, yıldız şekliydi seçimin, elimizin üzerinde keyifle taşıdık. Dalmayı öğrendin ve kolluksuz kısa mesafede suyun altından yüzmeyi öğrendin. İlk kaldığımız Luvi Otel de Almanya dan bir abi ve ailesi vardı, Yalçın Cengiz. O kadar sevdin ki Yalçın dede diyorduk. Ve tabiki Canan, Mustafa ve Hakancan Çekinmez çifti hep hatırlayacaklarımız ve unutulmazlarımız arasına girdi. Balıkları beslemeyi çok sevdin, her hayvan senin arkadaşındı. Küçük kaplumbağa oyuncağını (tosbik) hiç yanımızdan ayırmadık.
Seni seviyorum bebeğim…
İkimize de bu tatilimizi anımsatacak yüzümüzü gülümseten kareler: