İdealist ve tutkulu bir aile

İki göz doktoru bir çift; Prof. Dr. Ahmet Ergin ve Dr. Pınar Ergin’le; birbirlerine olan aşkları, çocukları, başarıları ve daha birçok konu üzerine konuştuk.

Giresun Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Tıp Fakültesi Dekanı ve aynı zamanda Tıp Fakültesi Hastanesi’nin Başhekimi olan Prof. Dr. Ahmet Ergin’le sohbetimize insanlık tarihinin belki de en gizemli ve etkili konusuyla başlıyoruz; AŞK’la…

Sayısız şiir, roman, müzik, şarkı, resim ve film yapılan yine de insanlık için bir bilinmez olarak kalan aşkla ilgili olarak kendi aşkını örnek gösteriyor Prof. Dr. Ergin; “Aşk Şehri” olarak nitelendirdiği Prag’a giderken ilk kez gördüğü eşi Göz Doktoru Dr. Pınar Ergin’le tanışmasını anlatıyor: “2002 yılında ilk eşimden boşanmıştım. Bir oğlum ve bir kızım vardı. Eşimden ayrılalı 10 yıla yakın olmuştu ve kendimi çocuklarıma adamıştım. Evlilik gibi bir düşünce hiç aklımda yoktu. 2009 yılında Adana’da görev yaparken, Prag’da düzenlenen Glokom Kongresi’ne katıldım. Pınar’ı ilk önce Prag’a giderken, havaalanında gördüm. Yanında da annesi sandığım sarışın bir hanım oturuyordu. Pınar’ı görür görmez, “Amma güzel kızmış!” dedim içimden. Ama önünde Duty Free poşetine benzer poşetler olduğu için yabancı olduğunu ve memleketine gittiğini düşündüm. O anda, içimin burkulduğunu hatırlıyorum. Pınar’ın haberi yoktu. Sonra, grubumuzla birlikte, Prag’a indik ve otele giderek kayıt yaptırdım. O anda, yeniden karşımda gördüm onu. “Bu kadar tesadüf olamaz” diye düşündüm. Sonra, Pınar’ın da bizim grupla geldiğini anladım. Biraz oturduk, konuştuk ve dolaştık. Atmosferi, mimarisi ve tarihiyle Prag tam bir aşk şehri… Ben de Prag’ın büyüsüyle de olsa gerek, Pınar’a hemen teslim oldum ama o hemen teslim olmadı. Toplantılarda birkaç kere yan yana geldik. Sonra, ayrılık vakti gelince ben duygularımı açıkladım.”

“3 AY İÇERİSİNDE EVLENDİK”

Prof. Dr. Ergin’in konuşması sona erince, eşi Pınar Ergin’e soruyoruz, “Siz ne hissettiniz o an?” diye. Dr. Pınar Ergin, “Çok ani ve hızlı bir tanışma oldu” diyerek anlatmaya başlıyor: “Hafta sonunu da içine alan üç günlük, kısa bir konferanstı. Göz temasımız oldu, ardından Ahmet Bey konuşmak istediğini söyledi. Otelin lobisinde oturduk, konuştuk ve duygularını açtığı bu ilk konuşmasında bana evlenme teklifi yaptı. Bana aşık olduğunu söylediğinde, ilk başta çok fazla önemsememiştim. Çok inanılır görmediğimi düşündüğünde, ‘İstersen hemen evlenelim’ dedi. “Evlenelim” dediğinde, duygularında çok ciddi olduğunu anladım. Bu konuşmanın ertesi günü ise toplantı bitti ve Türkiye’ye geri döndük. Ahmet Bey de Adana’da yeni çalışmaya başlamıştı, ben de Aydın’da görev yapıyordum. Telefonla konuşmalarımız şehirlerarası yolculuklarımız derken, duygularımız pekişti ve nişan da yapmadan, üç ay sonra, 2011’in Ocak ayında evlendik.”

Evlendikten bir süre sonra çiftin Yunus ismini koydukları bir oğulları oluyor. Sevimli yüzü ve derin renkli gözleriyle her ortamda dikkatleri hemen üzerine toplayan Yunus bugün 22 aylık. Bu arada Prof. Ergin’in ilk evliliğinden 18 yaşında bir oğlu ve 16 yaşında Lise 2’nci sınıfta öğrenim gören bir de kızı var. Prof. Ergin, çocukları için “neşe kaynaklarım” diyor, Ankara’da anneleriyle yaşayan büyük oğlu ile kızını görmek için üç haftada bir Ankara’ya gidiyor. Prof. Ergin, röportaj sırasında çocuklarının yanında olmamalarından dolayı duyduğu üzüntüyü ifade ediyor; özlemini dile getiriyor. Dr. Pınar Ergin’den anneliğin nasıl bir duygu olduğunu anlatmasını istiyoruz. Dr. Pınar Ergin, konuşmasında heyecanın titreşimleri algılanarak, “Annelik çok güzel bir duygu. Allah herkese nasip etsin. Ahmet bey’in çocuğu vardı ve evlenirken belki çocuk istemeyebilir diye düşünerek kendisiyle görüşmüş ve çocuk sahibi olmak istediğimi söylemiştim. O da çok sıcak yaklaştı. Ve sonunda Yunus doğdu” şeklinde yanıtlıyor sorumuzu.

GÜN İÇİNDE UZUN MESAİLER

Çift çok yoğun bir çalışma temposu içerisinde. Prof. Ergin, sabah 08.00’da başladığı mesaisini akşam 21.00’a kadar sürdürüyor. Dekanlığa başladıktan altı ay sonra Baş Hekimliğe atanan Prof. Ergin, üniversite bünyesinde beş fakülte, beş yüksekokul, üç göz kliniği, bir tıp fakültesi ile 30 yataklı bir hastanenin kuruluşunu gerçekleştirdiklerini dile getiriyor. Hastanede sekiz branşta ameliyat yaptıklarını söyleyen Prof. Ergin, çalışmalarını şöyle anlatıyor: “Daha önce, Sağlık Meslek Lisesi olan Tıp Fakültesi’nin büyük bir binası var. Bu binayı 70 yataklı hastaneye çevireceğiz. Böylece, toplam 100 yatağa ulaşmış olacağız. Bu arada da başka bir inşaat için rektörümüz tarafından izin alındı. 150-200 yataklı başka bir hastane daha yaptıracağız. Bu kompleksleri büyük bir sağlık kampüsü olarak planlıyoruz.”

Dr. Pınar Ergin de Prof. Dr. İlhan Özdemir Devlet Hastanesi’nde göz doktoru olarak çalışıyor. Haftanın bir günü ameliyat yapıyor. Diğer günlerde ise poliklinikte günde 80-100 hastaya bakıyor. O da sabah 08.00’da mesaisine başlıyor ve akşam 17.00’de sona erdiriyor.

Dr. Pınar Ergin, bu tempo içerisinde Yunus’un bakımıyla da yakından ilgileniyor. Hastanenin evlerine çok yakın olduğunu belirterek; “Evle ilgili ufak bir sorun olsa hemen ulaşabilecek mesafedeyim” diyor.

“GİRESUN KİRAZIN ANA VATANI, FINDIĞIN BAŞKENTİ”

Prof. Dr. Ergin ve eşi Dr. Pınar Ergin çok renkli kişiler. Prof. Dr. Ergin, Müzik Dostları Derneği’nde Türkü Korosu’nda şarkı söylüyor. “Koro içinde fazla sivrilmeden türkü söylemek beni dinlendiriyor” diyor. Prof. Dr. Ergin, saz kursuna da gitmiş ve amatör olarak saz çaldığını ifade ediyor. Dr. Pınar Ergin de gitar çalıyor.

Çift kış aylarında daha çok kayak yaparken, yazları yürüyüşü ve yüzmeyi tercih ediyor. Prof. Dr. Ergin Ankara’da yaşarken her hafta sonu kayak yaptığını belirterek, “En büyük zevklerimden biri kayak. Hafta sonları kayağa gitmek beni çok rahatlatıyordu. Dağ tepesinden sis görüntüsü beni çok mutlu ediyor. Özgürlüğü ve sonsuzluğu hissediyorsunuz” diyor. Prof. Ergin Giresun’un güzelliğine de değinmeden duramıyor: “Ben, Balıkesirliyim. Balıkesir, Marmara Denizi’nin kıyısında çok güzel bir şehirdir. Ama Giresun da ‘Emekli olayım, gideyim sakin bir kasabaya yerleşeyim’ deyişindeki yerlerden biri gibi. Bu kenti gördüğümde, gözlerime inanamadım. Yemyeşil bir deniz. Kirazın ana vatanı, fındığın başkenti.”

“HAYATIMDA BANA KURUCULUK NASİP OLMUŞ”

Prof. Dr. Ergin, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olmasının ardından Gülhane Tıp Akademisi’nde ihtisasını yapar. Ankara’daki Dış Kapı Mevkii Askeri Hastanesi’ne tayin olur. O zamanki Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erol Yıldırım ile Prof. Dr. Ahmet Hamdi Bilge’nin gözetiminde asistanlığını başarıyla sürdürür. Prof. Dr. Bilge, kendisinden akademisyen olarak göreve devam etmesini çok ister ama çeşitli nedenlerden dolayı ayrılmak zorunda kalarak, 1998 yılında Kırıkkale Üniversitesi’nde Göz Bölümü’nde Yrd. Doç. Dr. olarak göreve başlar. Bu ayrılık ve yeni başlangıç, Prof. Dr. Ergin’in kendi deyişiyle kuruculuk misyonunun da başlangıcı olur. Ergin, Kırıkkale Üniversitesi Göz Kliniği’nden 2009 yılında ayrılır. Adana’da bir şeflik sınavı açılır. Bu sınavdan çok yüksek puan alır, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Bölümü’nde göreve atanır.

Prof. Dr. Ergin, Numune Hastanesi Göz Kliniği’nin ilk şefi unvanıyla kuruculuğunu da üstlenir. Eşi Pınar Ergin’le birlikte klinikte iki buçuk yıl çalışır. Asistanlara eğitim verirken ve onların ameliyatlarına eşlik ederken eşinin desteğini hep görür. Prof. Dr. Ergin’in üçüncü kuruculuk dönemi ise, Giresun Üniversitesi’nden aldığı teklif ile başlar. Prof. Ergin, Tıp Fakültesi’nden Sorumlu Rektör Yardımcısı, üç ay sonra da eski Dekan’ın görev süresi tamamlanınca, Tıp Fakültesi Dekan’ı unvanını alır, üniversiteyi geliştirme çalışmalarına tam hız devam eder, bu sırada üniversitedeki öğretim üye sayısını da hızlıca artırır. Prof. Dr. Ahmet Ergin, “Hayatımda bana kuruculuk nasip olmuş” diyor ve ekliyor “İç Anadolu, Akdeniz ve şimdi de Karadeniz’de kuruculuk misyonumu yerine getiriyorum.”

“ÇOCUKLARIMA DÜRÜSTLÜĞÜ, NAMUSLU OLMAYI VE VEFAYI MİRAS BIRAKIYORUM”

Prof. Ergin, hayat felsefesinden söz ederken, ilk cümlesini şöyle kuruyor: “Benim için en önemli şey dürüstlük.” Prof. Ergin, bu anlayışını çocuklarına da aktardığını belirterek şunları söylüyor: “Benim için hayatta en önemli şey, çocuğuma da bırakacağım miras; dürüstlük ve onurlu bir soyadı. Çocuğuma iki şey söylüyorum. Birincisi namuslu ol, ikincisi de Allah’ı unutma. İnsanı diğerlerinden ayıran önemli duygulardan biri de vefa duygusudur. Bir insanda olması gereken en önemli şey bu duygudur. İnsan; işine, eşine, asistanına, komşusuna vs herkese karşı namuslu olmalı. İnsani değerler her şeyin üzerindedir. Benim için her ne işte çalışırsa çalışsın ne olursa olsun herkes aynı değerdedir. İnsanların ne yaptığı değil, işini nasıl yaptığı benim için önemlidir.”