İMO: İnsanı merkezine alan bir kentleşme ve imar politikası uygulamak zorundayız

İnşaat Dünyası Dergisi Kahramanmaraş’taki 7,7 ve 7,6’lık depremler sonrası Mart-Nisan 2023 sayısında “Deprem Özel Sayısı” hazırladı. Sektör paydaşlarına ve bilim insanlarına depreme dirençli kentler ve binalar için görüş ve önerilerini sorduk. Kahramanmaraş depremleri sonrası İMO’nun afet bölgesindeki ön raporunu değerlendiren TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı E. Fusun Sümer, “İnsanı merkezine alan bir kentleşme ve imar politikasının uygulamaya alınmasından başka yol yok. Tüm yapılarımızda tasarım, imalat ve denetim süreçlerinin mevzuata uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi büyük önem arz etmektedir” dedi.

İnşaat Mühendisleri Odası’nın Kahramanmaraş’ta 7,8 ve 7,6’lık depremler sonrası afet bölgesindeki yapıların durumu ile ilgili ön değerlendirme raporu hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Odamız deprem sonrası hem mesleki gözlem ve tespit açısından hem de toplumsal dayanışma gereği üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdi. Kurumsal yapımızla birlikte üyelerimizin gösterdiği refleksin takdire şayan olduğunu belirtmek isterim. Sorunuzla ilgili şu bilgiyi verebilirim: Bölgede örgütlü bir meslek odası olarak öncelikle bilgi akışı sağlandı. Oda merkezimiz ve şubelerimizden oluşan heyetler depremin ardından bölgeye intikal etti. Hem arama-kurtarma çalışmalarına destek verildi hem de yapıların depreme verdiği tepki incelendi. Bütün bu çalışmaları neticesinde heyetimizin 16 sayfadan oluşan ön değerlendirme raporu yayınladı.

SIVILAŞMA POTANSİYELİ OLAN TARIM ARAZİLERİNE 10-15 KATLI BİNALAR İNŞA EDİLMİŞ

Rapora göre depremin yıkıcı etkisini artıran başlıca nedenlerden birinin zemin-yapı etkileşimi olduğu tespit edildi. Şöyle ki, depremde yıkılan ya da ağır hasar alan yapıların bulunduğu alanların daha evvel genellikle tarım arazisi olduğu, sıvılaşma potansiyeli olan zeminlerin yapılaşmaya açıldığı, hatta bu tür zeminlerde 10-15 katlı yapıların inşasına izin verildiği görüldü. Bu tür zeminlerdeki çok sayıda yapının topyekûn çökmese de zemin sıvılaşması nedeniyle bazı binaların bir kat battığı, bazı binaların yana doğru eğildiği gözlemlendi.

BETONARME YAPILARDA MALZEME NİTELİĞİ İSTENİLEN DÜZEYDE DEĞİL

İkinci önemli tespit inşaatlarda kullanılan malzemelerin dayanım zaaflarıdır. İnceleme heyetimiz raporda betonarme yapılarda malzeme niteliğinin istenilen düzeyde olmadığına dikkat çekiyor.

Betonarme yapılarda yaklaşık olarak 1990’lı yılların başına kadar, yapılarda kullanılan betonarme betonunun üretimi, şantiye mahallinde ve el ile karıştırılarak yapılmakta ve yerine yerleştirilmekteydi. Beton santrallerinde üretilen hazır betonlar daha sonra kullanılmaya başlamakla beraber hazır betonun asıl yaygınlaşması 1999 Kocaeli depreminden sonra ivme kazandı. 6 Şubat 2023 depreminden etkilenen şehirlerde ise hazır betonun yaygın olarak kullanımı daha da ileri tarihlerde görüldü. Dolayısıyla 80’li ve 90’lı yıllarda, hatta 2000’li yılların başlarında yapılan binaların beton kalitesi, tasarıma esas olan proje beton sınıfının altında olabilir.

KOLON KİRİŞ BİRLEŞİMLERİNDE GEREKLİ DONATI DETAYLARI UYGULANMAMIŞ

Bir başka tespit ise kolon kiriş birleşimlerinde gerekli donatı detaylarının uygulanmadığı, sargı donatıları dediğimiz etriyelerin yeterli sıkılıkta kullanılmaması, ayrıca kolon demirlerinin üst kat filizlerini oluşturan boylarının gerektiğinden daha kısa olduğu gibi deprem etkileri altında önemli zararlara yol açabilen işçilik kusurları. Göçme görüntüleri incelendiğinde binalarda özellikle ticari amaçlı kullanımların yoğun olduğu zemin katların göçtüğü, ardından diğer katların sandviç şeklinde kapaklandığı gözlemlendi. Ayrıca yapıya ait taşıyıcı sistemdeki düzensizliklerden kaynaklanan hasarlar ve göçmeler görüldü.

Mesleki-teknik gözlem ve tespitlerin ayrıntılarına girmeyeceğim ancak özet olarak şunu söyleyebilirim: Uygun olmayan alanların yapılaşmaya açılması, zemin yapı ilişkisinin ihmal edilmesi, nitelikli malzeme kullanılmaması, işçiliğin nitelikli olmaması, proje dışı işlemlerin yapılması, yıkımı ve can kaybını artırdı. İşin doğrusu ülke genelinde yapı özellikleri ile depremin vurduğu bölgedeki yapı stokunun özellikleri örtüşmektedir. Bir başka ifade ile karşı karşıya kaldığımız tablo bizler açısından şaşırtıcı olmadı. Özellikle 1999 depreminden sonra ısrarla üzerinde durduğumuz riskli yapı stoku on binlerce vatandaşımızın canına mal oldu. Ne yazık ki yapı stokunun hali sır değildi ve deprem potansiyeli taşıyan bölgeler biliniyordu ancak merkezi ve yerel idareler kentlerin depreme hazırlanmasına gereken önemi vermedikleri gibi mevcut yanlış yapılaşma anlayışının da sürdürülmesine göz yumdu.

AFET YÖNETİMİ SADECE ARAMA-KURTARMA FAALİYETİ DEĞİLDİR

Ön değerlendirme raporunun bir başka bölümü ise afet yönetimiyle ilgili. Afet yönetimi geniş yelpazeye ve zamana yayılmış, çok yönlü bir konudur. Risk ve zarar azaltma, afete hazırlık, müdahale ve iyileştirme aşamalarını içerir. Sadece arama-kurtarma faaliyetiyle ilgili değildir. Bu açıdan bakıldığında ne afet yönetimi ne de arama-kurtarma ve deprem mağdurlarının temel insani ihtiyaçlarının karşılanması gibi konularda ne yazık ki olumlu değerlendirme yapmak mümkün değildir. Belirtilmelidir ki yıkılan bina sayısının 10 binin üzerinde olması, arama-kurtarma olarak bilinen faaliyeti oldukça zorlamıştır. Binlerce binanın göçmesinin engellenemediği bir ortamda zaten çok profesyonel ve titiz bir aram kurtarma faaliyetinin tüm enkazlarda eş zamanlı olarak yürütülmesi de mümkün değildir.

Bir başka ifade ile oluşan yıkım maalesef yönetilememiştir, engellenememiş yıkım yönetilebilecek boyutta değildir. Arama kurtarma faaliyetinde ve afet sonrasının yönetiminde ne kadar mükemmelleşsek de şehirlerimizi depreme hazır hale getirmedikçe, binaların göçme oranını azaltmadıkça benzer sonuçlarla karşılaşmamız kaçınılmazdır.

Ön değerlendirme raporunda ulaşıma da ayrı bir parantez açılmış, AFAD’dan alınan bilgiler ışığında gerek kar yağışı gerek yol çökmesi gerek köprü yıkılması nedeniyle bölgeye ve bölge illeri, ilçeleri arasında ulaşımı olumsuz yönde etkilediği tespit edilmiştir. Bazı hatlarda karayolu ulaşımı da aksamıştır. Hatay havaalanının ulaşıma kapanması ise dikkat çeken bir olumsuzluk olarak kayda geçmiştir. Bu olumsuz tablo bile depreme hazırlanmanın sadece yapı güvenliğinin sağlanması ile başlayıp bitmediğini ulaşımın hayati önem taşıdığını açığa çıkarmıştır. Aynı şekilde depreme maruz kalan kentlerde altyapı ve iletişim sistemlerininkullanılamaz durumda olduğu da bir diğer önemli tespittir.

KENTSEL DÖNÜŞÜM RANT DEĞERİ YÜKSEK BÖLGELERDEN BAŞLADI

Depremin etkilediği 10 ilimizde bu kadar büyük bir yıkımın meydana gelmesinin sebepleri ne olabilir? Temsil ettiğiniz meslek grubu açısından gördüğünüz eksiklikleri/ yanlışları paylaşır mısınız?

Az önceki sorunuzu yanıtlarken bu sorunuza da bir parça girmiş bulundum. Bu noktadan devam edeceğim. Bakınız, ısrarla yapı stoku üzerinde duruyoruz. Hem de yıllardan bu yana. Merkezi yönetimlerin buna karşı geliştirdiği neredeyse tek yöntem kentsel dönüşüm projeleri oldu. Ne yazık ki bu projeler vatandaşlarımıza güvenli, sağlıklı yapıya kavuşturma hedefiyle değil kentlerde yeni rant alanları yaratmayla uygulandı. Rant değeri yüksek bölgelerden başladı dönüşüm. Bu da neoliberal kent politikasının, yoksul ve dar gelirlileri kent merkezlerinden uzaklaştırma amacıyla doğrudan ilgisi bulunmaktadır.

Kentlerimiz ulusal/uluslararası sermaye gruplarının ihtiyacı doğrultusunda düzenlenmeye başlandı. Ancak unutulan bir şey vardı: Türkiye bir deprem ülkesiydi. Unutulan bu konu on binlerce insanımızın hayatına mâl oldu. Çünkü yapı stokumuzun kayda değer kısmı mühendislik hizmeti almadan üretilen kaçak, ruhsatsız yapılardan oluşmaktadır. Kat ilave etme gibi proje dışı ilaveler ya da kolon kesme olarak bilinen taşıyıcı sistem değişiklikleriyle yapı stoku güvenli olmaktan daha da uzaklaştı. Bu yapıların pek çoğu imar aflarıyla meşrulaştı, hukuki garantiye kavuştu.

DEPREMDE YIKIMIN BU KADAR BÜYÜK OLMASININ NEDENİ KENT VE İMAR POLİTİKALARIDIR

Sorunuza dönecek olursak, yıkımın bu kadar büyük olmasının nedeni kent ve imar politikalarıdır. Genel politik değerlendirme bu yöndedir. Ancak yapı üretim sürecine bakıldığında yapı denetim sisteminin taşıdığı zafiyetin yeni üretilen yapıların depreme olumsuz tepki vermesine yol açtığı ifade edilebilir. Bir taraftan 1999 yılı öncesi üretilen yapıların taşıdığı olumsuzluklar, diğer tarafta ise zaaflı yapı üretim sistemi ile inşa edilen yapılar bulunmaktadır. Meslek odamızın ön değerlendirme raporunda depremde yıkılan binalar arasında hem eski hem de az sayıda yeni binanın bulunduğu yer almaktadır.

İKİ BİNİ AŞKIN MESLEKTAŞIMIZ DEPREM BÖLGESİNDE AKTİF GÖREV YAPTI

Deprem bölgesinin yeniden imarı sürecinde İnşaat Mühendisleri Odası olarak nasıl bir yol haritası izlemeyi düşünüyorsunuz? Hasarlı binaların tespitinde nelere dikkat edilmeli?

Öncelikle şunu ifade edeyim: Bölgedeki hasar tespit çalışmalarına çok sayıda meslektaşımız katıldı, katkı verdi. Hâlâ bu faaliyet devam etmektedir. Özellikle deprem bölgesinde bulunan şube ve temsilciliklerimize üye meslektaşlarımız bu konuda bakanlıkla birlikte çalışmaktadır. İki bini aşkın meslektaşımız bu faaliyette yer aldı. Ancak kentlerin yeniden düzenlenmesi konusu pek çok disiplini kapsayan bir çalışma ile gerçekleşmelidir. İnşaat mühendislerinden sosyologlara, şehir plancılarından kent tarihçilerine vb. kadar bölge halkının katılımını da gözeten bir sistem oluşturulmalı; sağlıklı, güvenli yapılaşma ve kentleşme sağlanmalıdır.

Bizler bu zaman zarfında bakanlık ve belediyelerle organize şekilde hasar tespit çalışmalarına katkı vermeye devam edeceğiz. Hasar tespit bu aşamada sadece gözleme dayanan bir çalışmadır. Bu çalışmanın bakanlık ya da belediye personeli, odamız tarafından görevlendirilen mühendisler ya da bakanlıktan yetkili firmalar tarafından yapılması gerekir.  İşin tekniğine girmeden uzmanlık gerektiren bir iş olduğunu söylemekle yetinmek istiyorum. Vatandaşlarımızın buna dikkat etmesi gerekmektedir.

İSTANBUL’U DEPREME HAZIRLAMADA HER TÜRLÜ KATKIYA HAZIRIZ

Olası Marmara depremi öncesinde mevcut yapı stokunu depreme hazırlarken İMO nasıl bir rol üstlenebilir? Yaşadıkları konutun deprem güvenliğinden emin olmayan vatandaşlar nasıl bir yol izlemeli?

Öncelikle şunu söylemem gerekiyor: Biz TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak İstanbul’un deprem tehlikesine karşı hazırlanması doğrultusundaki her aşamada, her işte görev almaya hazırız. Bu kent bizim, bizler de içinde yaşıyoruz, sevdiklerimiz, ailelerimiz, arkadaşlarımız var. Merkezi ve yerel yönetimlerin başlatacağı süreçlerde yer almak, görüş bildirmek, katkı koymak isteriz ve bilgi birikimimizi bu doğrultuda kullanabiliriz. Yeter ki yapılarımızı, kentimizi depreme hazırlama süreci inşaat mühendisleri ve diğer ilgili meslek disiplinlerinin katılımına açık olsun. Yeter ki bilim ve teknik yol gösterici kabul edilsin.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi riskli yapıların tespitini gerçekleştirmek amacıyla hızlı tarama yöntemini kullanarak bu konuda vatandaşlara ücretsiz hizmet vermektedir.

“BİNALARIN DEPREM GÜVENLİĞİ NASIL TESPİT EDİLİR” BROŞÜRÜNÜ HAZIRLADIK

İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin hazırlamış olduğu “Binaların Deprem Güvenliği Nasıl Tespit Edilir” adlı broşürü iki yıldır etkinliklerimizde vatandaşlarımıza dağıtmaktayız. Bina durum değerlendirmesi, bina performans değerlendirmesi, bina güçlendirme projesi ve bina hasar tespitinde izlenecek adımlar hakkında bilgi edinmek isteyen vatandaşlarımız bu kitapçığı şube ve temsilciliklerimizden ücretsiz olarak alabilir.

İYİ YETİŞMİŞ VE TECRÜBELİ TEKNİK İNSANLARIN EMEKLERİNDEN YETERİNCE FAYDALANILMIYOR

Kahramanmaraş depremlerinde 50 binden fazla canımızı kaybettik. Bu tür felaketlerle bir daha karşılaşmamak için çözüm önerileriniz nelerdir?

Aslında söyleyecek çok şey var. Ancak şununla yetinmek istiyorum: Büyük yıkımın hemen akabinde bizlerde “keşke haklı çıkmasaydık” duygusu hâkimdi. Haklı çıkmanın ağırlığını yaşadık, yaşıyoruz. Gerçekten bu çok ağır bir duygu. Keşke böyle olmasaydı.  Şimdi aynı duyguyu Marmara ya da diğer bölgeler için yaşamak istemiyoruz.

İnsanı merkezine alan bir kentleşme ve imar politikasının uygulamaya alınmasından başka yol yok. Tüm yapılarımızda tasarım, imalat ve denetim süreçlerinin mevzuata uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu da ancak mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının, yerbilimcilerin ve ilgili diğer mesleki uzmanlık alanlarının kent politikalarına, imar kararlarına dair süreçlere daha fazla dahil edilmeleriyle mümkün olabilir. Değindiğimiz sorunların çoğunun ardındaki neden aslında bu süreçlerde iyi yetişmiş ve tecrübeli teknik insanların emeğinden gerektiği gibi ve yeterince faydalanılmamış olmasıdır. Teşekkür ederim.