İnsanı nasıl tanımlarız? Kime insan denir? Mesela zenciler insan mıdır? Peki ya kadınlar? Bu sorular size saçma gelebilir fakat daha 200 yıl öncesine kadar “Kadınlar insan mıdır?” sorusu ciddi ciddi tartışılıyordu.
Bir canlı türü olarak insanı tanımlamak için biyolojiden yardım alalım. İnsan hayvanlar âleminin, kordalılar şubesinin, memeliler sınıfının, primatlar takımının, insansılar ailesinin, homo cinsinin düşünen bir türüdür. Bizi diğer hayvanlardan ayıran en önemli farklarımız beynimizdeki hücre sayısı, beyin ve beden ağırlık oranımız ve beynimizin ön bölümünün büyüklüğüdür. (1)
İnsana has sayılan özelliklere baktığımızda bilim, sanat ve felsefe üretimi, mizah, dil yeteneği, ölüm ve zaman algısı, öz farkındalık, çevresini değiştirme gibi bilişsel nitelikler göze çarpar. Bu durumda bilim, sanat ya da düşünce üretmeyen, kendinin farkında olmayan türdeşlerimize insan değil mi diyeceğiz? Eğer insanı beyninin gelişmişliği ile tanımlarsak zihinsel engellileri nasıl kategorize edeceğiz?
Hümanizm terimini dilimize “insancılık” olarak çevirebiliriz. “Çok hümanistim” dediğinizde insanları sevdiğinizi ve insan haklarını savunduğunuzu belirtirsiniz. Bir düşünce hareketi olarak ise Hümanizm, esas itibariyle tanrı yerine insanı yasa koyucu olarak belirler, yani merkezden tanrıyı alarak yerine insanı koyar. Bu anlayışa göre insan kendinde bir değerdir ve insanlığının gereği olarak onura ve haklara sahiptir.
Sözünü ettiğimiz anlamıyla Hümanizmin insanını yani human ’ını tanımlayanlar Avrupalı, beyaz, hür (köle olmayan), heteroseksüel erkeklerdi. Bu insanlar hem kendilerini insanlığın ölçüsü olarak belirlediler hem de insanı her şeyin ölçüsü olarak koydular. Avrupalı olmayan, beyaz olmayan, köle, homoseksüel ya da kadın olan insanlar bu insan tanımının “doğal olarak” dışında kalıyordu.
“Kadınlar insan mıdır?” sorusu, 19. yüzyılın sonunda bile Avrupa’da ciddi ciddi sorulan bir soruydu. Bugünün Amerika’sında zencileri insan olarak görmeyenler var. Bizim de insan olarak görmediğimiz kimseler yok mu? Kızdığımız birine “insan değil” derken, sevdiğimiz birine “insan değil bu, sanki bir melek” diyebiliyoruz. Peki, nedir bu insan?
Bir tanımın, eskilerin deyimiyle “efradını cami ağyarını mani” olması gerekir, yani tanımlanan şeyin tüm unsurlarını içermesi, kendisinin dışındakileri de hariç tutması beklenir. Bu nedenle biz bir şeyi o şeyin değili üzerinden tanımlarız. Genç yaşlı, medeni barbar, kadın erkek tanımları hep değilleri üzerinden gerçekleşir. Peki, insanın ötekisi kimdir?
İnsanın ötekisi çoğunlukla diğer insanlardır. Kendimizi merkeze koyarak bizim gibi olmayanları ötekileştirir ve hinterlandımızın dışına atarız. Oysa yalnızca insanlar değil, köken itibariyle bütün varlıklar özdeştir. İster mistik öğretilere inanın ister Big Bang Teorisi’ne, kaynak tek bir şeydir. Bölmek isterseniz kendinizi bile bölüp onunla kavga edebilirsiniz ama mutluluğun formülü parçalamak değil, bütünlemektir.
Vahşi çocuklar iki ayakları üzerinde bile yürüyemezken onlara “insan” diyecek miyiz?
Biyolojik olarak insan olmak için iki insandan türemiş olmak yeterli, fakat insandan türemekle insan olunuyor mu gerçekten?
Henüz çok küçükken ailesinden ayrılan ve insansız ortamlarda yaşayan insan yavrularının, birlikte yaşadıkları hayvanlar gibi davrandıklarını biliyoruz. Bir kurt, köpek, maymun ya da tavuk gibi davranan feral (vahşi) çocuklar var. Hatta bu çocuklar bulunup insan toplumuna kazandırılmak istendiğinde belli bir yaştan sonra dil öğrenemiyor ve iki ayak üzerinde yürüyemiyorlar. Bu durumda vahşi çocukları insan tanımına dahil etmeyecek miyiz?
İnsan olmak için insandan doğmayı yeterli görmek durumundayız. Renk, ırk, inanç, cinsiyet, cinsel tercih, hatta iki ayak üzerinde yürüme şartı dahi aranmaksızın tüm insan yavruları insandır. Eğer insanlığın ölçüsü olarak insandan doğmayı belirlemezsek, gücü elinde bulunduran renk, ırk, inanç ya da cinsiyet insanı kendi üzerinden tanımlayarak diğerlerine zulmedebilir.
Kimin insan kabul edileceği haklar bağlamında önemli bir konu. Bir bütün olarak insanlık “insan hakları” kavramını henüz benimsememişken çok yakında sayborg (insan makine karışımı varlık) haklarını konuşuyor olacağız! Sizce buna hazır mıyız?
Biz insan tanımı ve hakları üzerine henüz bir uzlaşım sağlayamamışken sahneye sayborgların girmesi ile işler daha da karışacak gibi görünüyor. Hem organik hem de biomekatronik beden parçalarından müteşekkil varlıklar olan sayborglar bugün gerçekten varlar. Ancak henüz memeli hayvanlara mekanik parçaların eklenmesi ile elde edilen sibernetik organizmalar, memeliden doğmalar. İnsan örneği üzerinden gidecek olursak insan bedenine bir takım teknolojik araçların monte edilmesi ile aslında insana ekleme yapılmış oluyor. Fakat mekanik bir yapıya insansı özelliklerin eklenmesiyle oluşacak sayborglar, insandan doğma olmayacaklar. İşte o zaman söz konusu yeni organizmaların ne oldukları ve nasıl haklara sahip olacakları çok büyük bir mesele haline gelecek.
Kaynak:
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Homo Sapiens “Tadan İnsan” Olmasın?