Duruma “İktidar olmadan kendini iktidar zannetmek sendromu” adını koydum.
Burada bana sallayan bazı zevat zannediyor ki, onlara yanıt vereceğim.
Yapmayın çocuklar.
Muhalefet belediyelerinde küçük ihaleler peşinde koşan, çalıştıkları kanallara gelen parayı cebe indirip, çalışanların emeğini sömürmeye devam edenlerle işim olmaz.
O yüzden çok beklersiniz.
Ama içlerinden biri, sadece birini ertesi gün aradım.
Hadi adını da vereyim.
Barış Pehlivan’ı.
Ve sadece bir şey söylemek için.
“Barış Bey, beni elbette eleştirebilirsiniz. Hatta bana ağzınıza gelen her şeyi söyleyebilirsiniz. Ama benim adımın geçtiği bir yerde CHP genel merkezi havada dekontların uçuştuğunu düşünüyor diyemezsiniz. Sabaha kadar uyuyamadım. Bu çirkin bir iddiadır, bu iddianın sahibi her kim ise iddiasını kanıtlamak zorundadır” dedim.
O da “Fatih Bey, Odatv’den beri sizin her zaman eleştiriye en açık kişi olduğunuzu bildiğim için rahatça eleştirdim. Ancak dekont meselesinin sizinle hiçbir alakası yok. Sizin böyle bir şeye ihtiyacınız olmadığını herkes bilir, böyle bir şey yapmayacağınızı da herkes bilir” dedi ve CHP genel merkezinde bazı muhalif görünen gazetecilerin iktidardan nemalandığına ilişkin veriler olduğunu tekrarladı.
Pehlivan ile yaptığım konuşmayı uzun uzun anlatmama gerek yok.
Dürüst olduğunu düşündüğüm bir gazetecinin “Bu suçlama size yönelik değildi” cümlesi benim için önemliydi.
Pehlivan’ın genel merkezin inancı ile ilgili söylediklerinin doğruluğu ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun aynı gün yaptığı konuşma ile anladım.
Bu da aslında benim haklı olduğumu bir kez daha gösterdi.
CHP’liler bana niye kızmıştı?
“CHP içinde CHP aleyhine çalışan birileri olabilir” dediğim için.
Eee, kendisi de aynı şeyi söylüyor.
Ve bunu menfaate bağlıyor.
Yani CHP’liler bana kızıyor ama genel başkan beni teyit ediyor.
Ama yine de o uçuşan dekontlarda kimlerin adı olduğunu öğrenmek hakkımız.
Böyle öznesiz iddialarla CHP eleştirilerini engellemeye çalışmak büyük terbiyesizlik olur.
O zaman ben de elimde hiçbir kanıt olmadan “Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekleyecek olanlara belediyelerden büyük paralar ödeniyor” derim.
Hoşunuza gider mi!
***
Tasarruf ayıp değildir
Yine mutlu olduk.
Sağolsun “pembe gazetelerimiz” ihracat rakamlarını duyurdular.
İhracatta yine büyük artış, yine rekorlar.
Temmuz ayında da ihracatımız yüzde 13,4 artarak 18,5 milyar dolara ulaşmış.
Zevkten dört köşeyiz.
Peki pembe kağıda basılamayan haber ne?
İthalat rakamları.
Temmuz ayında ithalatımız da artmış.
Ne kadar dersiniz?
Yüzde 40,8 oranında. 29,1 milyar dolar olmuş.
İhracatın ithalatı karşılama oranı 15,4 puan daha azalmış.
Dış ticaret açığı da yüzde 144,5 oranında artmış.
Elbette bunun bir bölümü enerjiden kaynaklanıyor.
Ama açık açıktır.
Sizin de evdeki bütçeniz doğalgaz ve elektrikten dolayı açık verdiği zaman “Bu sayılmaz” diyemiyorsunuz.
Mecburen ya diğer masraflardan kısıyorsunuz.
Ya da tasarrufa yöneliyor, daha az elektrik daha az doğalgaz harcamaya çalışıyorsunuz.
Hiç değilse evin yalıtımını arttırmaya arttırıyorsunuz.
Türkiye’nin felaketi ise tam da burada.
Tasarruf diye bir şeyden kimsenin haberi bile yok.
Kamu harcamaları, hatta kamunun gereksiz harcamaları tam gaz devam ediyor.
Türkiye’nin toplam ihracatından daha yüksek dış ticaret fazlası olan Almanya bile tasarruf tedbirlerini devreye sokarken, Türkiye harcamaya devam ediyor.
Zaten vahim olan da bu.
***
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Ülkeler mirasyedi kafasıyla yönetilmediği zaman.