İşaret Parmağım

Tanıtım Bülteninden:

Pencere ile sehpanın arasında kapağı açılıp duvara yaslanmış, siyah deri kaplı bir gitar kutusu duruyordu. Kutunun içi bordo rengi çuha kumaşı ile döşenmişti. Kutuda, naylon telli bir gitar vardı.

Sanki sadece bu gitar için yapılmış olduğu izlenimi veren kutu, gitarın bir kadın kalçasını anımsatan yuvarlak hatlarını mükemmel sarıyordu. Gitar, kendisi için itina ile hazırlanmış bir lahit içinde sonsuza dek uyumaya yatmış bir firavunu anımsatıyordu. Bu görünümü bozan tek şey, tellerinin parlaklığı ve yeni silinmiş olduğu belli olan cilanın pırıltısıydı.

Gitarın ince ve sık çizgili göğsü, beyaz renkli bir ladin ağacının vernikle birlikte ahşap görüntüsünü kusursuzca yansıtıyordu. Tellerin bağlı olduğu gül ağacı rengindeki eşiği ve sedef rengi akort düğmelerinin pirinç üzerindeki renk karşıtlığı göz alıyordu. Göğsünün ortasındaki ses deliğinin çevresindeki ince işlemeler, hayret verici düzgünlükteydi.

Gece, uyku sessizliğine bürünmüştü. Dışarıda, zaman zaman sertleşen rüzgâr, pencerenin panjuruna çarptıkça insana huzursuzluk veren tıkırtılar duyuluyordu. Dışarıdan bakıldığında verandasının ışığı açık bırakılmış ender evlerden biriydi burası. Şehir ışıklarından çok uzakta olduğu için neredeyse gökyüzündeki her yıldız seçilebiliyordu. Deniz kenarında kıyıya vuran dalgaların uğultusuna kulak kabartılsa sesler, insanı denizin karanlığına götürüyordu.

Değerli dostlarım,

Umarım iyisinizdir. Öncelikle sizlerin bugüne dek verdiğiniz manevi destek, hoşgörü için teşekkür etmek istiyorum. Sizinle paylaşacağım güzel bir haber var. Söz uçar yazı kalır derler. 2004 yılında 6 hafta yoğun bakım döneminden sonra trakeotomi +Ventilatör ile eve çıktığımda artık bilgisayar klavyesi kullanamadığımı farkettim. 3-4 ay yatağa bağımlı duruma geldim. Sonra Almanya’da babası (2006 yılında rahmetli oldu) ALS hastası olan Tom Weber arkadaşımın OnScreenKeys Sanal klavye ile tanıştım. İlk zamanlarda çok yavaş yazıyordum. Sonra Türk Dil kurumundan bir dostumuzun desteği ile 200.000 kelimeyi klavye programına ekledim. Benim de şu anda kullandığım OnScreenKeys Keyboard programını oluşturduk. Sonra menüleri tümüyle Türkçe yaptık.

Yazı yazacağım aklıma bile gelmezken küçük öyküler yazmaya başladım.İşte “İşaret Parmağım” kitabının içeriğini böylece yazmaya başladım.

Geçen yıl yapılan Engelliler Edebiyat Yarışmasına gönderdiğim birkaç öykü, Öykü dalı Birincisi seçildi. Ödül Olarak kitabın basımı sağlandı.

Neden “İşaret Parmağım” ?

Bir bilgisayar faresi ve bir tıklama ile birer birer yazılan harfler…Kelimeler tümcelere, tümceler paragraflara, paragraflar sayfalara dönüşüverdi. Bilgisayarda yazı yazabilmek için gereken o tıklamaların tüm fiziksel yükünü, çalışan tek parmağım olan işaret parmağım taşıdı. O, benden vazgeçmedi, ben de onu terketmedim. Bu kitaptaki yazılarım ve yazdığım diğer yazılarımın kahramanı, işte o sol işaret parmağım.

Kitap satış noktaları: İdefix , Kabalcı , Kitapyurdu ,

İzmir’de Yavuz Kitabevi’nde bulabilirsiniz.

Sevgilerimi tazeliyorum.

Alper Kaya

ALS hastalığı ile mücadele eden ve hastalıkla ilgili farkındalık yaratmak için çalışmalar yürüten Alper Kaya:

1961 yılında doğan ve göz hastalıkları uzmanı olan Kaya, 20 yıldır bu hastalıkla boğuşuyor. Stefan Hawking’in hastalığı olarak da bilinen bu hastalık dejeneratif nörolojik bir yapıya sahip ve ortalama 3-10 senede yavaş gelişen, ölümcül bir seyir gösteriyor.

Alper Kaya, şu anda %95 engelli, sadece konuşabiliyor, yutkunabiliyor, tek bir parmağını çok az hareket ettirebiliyor. Özel bir klavyeyle, tek tek harf tıklamasıyla yazabiliyor ve dünya çapında ALS hakkındaki tüm gelişmeleri hastalara aktarıyor. Hastalarla telefonda görüşerek tecrübelerini paylaşıyor ve onlara moral veriyor. Yurtiçi ve yurtdışında bir bilgi hazinesi gibi, kendi ve kendi gibilerin kurduğu ağ ile bir sivil toplum çalışması yürütmektedir.

Alper Kaya’nın yarattığı fark, dalgalanmalar yaşasa da bir hekim ve hasta olarak yaşadığı her olumlu ve olumsuz gelişmeyi bilimsel ve diğer hastaların anlayacağı platformlarda ve internet sitelerinde paylaşmasıdır. Ulusal bir bilinç gelişmesi ile böyle özel bakım gerektiren hastalara devlet ve diğer sektörlerin desteğini arttırmaya çalışmak ise en kalıcı amacıdır. Çaresiz bir hastalıkla mücadele ederken, aynı durumdaki birinin biraz daha fazla yaşamasını sağlamak için uğraşıyor ve yurttaş katılımı alanında fark yaratıyor.

Dört Duvar Bir Pencere

“Dört Duvar Bir Pencere” belgeseli 17. Altın Koza Film Festivali’nde belgesel dalında “En İyi Belgesel” ödülünü aldı. Alper Kaya’nın 24 saatini konu alan “Dört Duvar Bir Pencere” ALS hastalığı konusunda farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır.

Belgeseli izlemek isterseniz burayı tıklayınız.