Tarihte ilim öğrenmeye İslâm Dini kadar önem veren ikinci bir din olmamıştır. Zira Peygamberî bir deyişle hikmet/ilim Müslümanın yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır. Gücü nispetinde ilim öğrenmek kadın-erkek herkesin üzerine farzdır. Dolayısıyla bu düsturla İslâm’da her seviyede bir benzeri görülmemiş köklü bir ilmî gelenek oluşturulmuştur.
İlme giden yol eğitim ve öğretimle sağlanmaktadır. Sosyal yapıda iyiye doğru gelişimin öncüsü eğitim ve öğretimdir. Ferdin hem kendisiyle hem de yaşadığı toplumla olan ilişkilerinde iyiye doğru gidişat yine eğitim ve öğretimle olmaktadır. İnsanoğlunun hayatının her safhasında –doğumdan ölümüne kadar olan bütün dönemlerinde- ihtiyaç duyduğu en önemli şey yine eğitim ve öğretimdir.
İslam’ı hayata hakim kılma mücadelesi veren mü’minlerin çalışmalarında eğitimin önemi baş faktördür. Yani olmazsa olmazlardandır. İslami eğitimin hedefi en yalın ifadeyle “Salih insan” inşa etmektir. Bu, ister erkek ister kadın olsun, toplumdaki görevi ister yönetici, ister yönetilen, ister doktor, ister mühendis, ister tacir, ister sanayici, ister çiftçi olsun fark etmez.
İncelediğimiz zaman eğitim kadar etkili bir yöntem ve vasıta bilmiyoruz. Bu nedenle Kur’an ilk olarak “namaz kıl”, “ibadet et”, “cihat et” vs. emirlerle değil; “ Kendini, evreni, kitabını oku!” emriyle inmeye başlamıştır. Kur’an’ın ilk inen beş âyeti, İslam’da eğitimin temel esaslarını ortaya koymuştur. “Oku O yaratan Rabbinin adıyla! İnsanı bir kan pıhtısından yarattı! Oku, O, cömertliğinin sonu olmayan Rabbinindir! Kalem ile (yazmayı) öğreten de. O, insana bilmediği şeyleri öğretti.” Yerle göğü birleştiren ilk beş âyet, İslam’da eğitimin nasıl olması gerektiğine parmak basmıştır.
İslami eğitim ilk peygamber olan ilk insanla Hz. Adem ile birlikte ve Allah tarafından kendisine ilim öğretilmesi sayesinde uygulamaya başlanmıştır. İslami eğitime bizler aynı zamanda tevhidi eğitim de diyebiliriz. Çünkü tüm peygamberlerin ortak mesajı tevhid olmuştur.
İslami çalışmalarda eğitimin başladığı ilk yer ailedir ve tabiî ki evlerimizdir. Nitekim insanoğlu kendisine lazım olan ve hayat boyu unutmayacağı en önemli bilgileri hep bu yuvadan alır. Karakterin şekillenmesi, duyguların oluşması, bilginin öneminin anlaşılması ve dini hayatın insan üzerinde bıraktığı etki hep bu döneme rastlamaktadır. Bu nedenle İslami çalışmalarda aileler “Darul Erkam” fonksiyonu ile hareket etmelidir.
İslami çalışmalarda Allah Rasulün’ün nadide örnekliği eğitimde bize yeni ufuklar açmaktadır. Yüce Allah, o şerefli Rasulü’ne öyle özellikler vermiş, O’na öyle kabiliyetler ihsan etmiştir ki, bunlar sayesinde O, tarih boyunca görülen en büyük eğitimci olmuştur. Kendilerini davet ettiği kimselere katıksız bir sevgi beslemiş, her bir bireyi son derece dikkatli bir şekilde gözlemlemiş, bunun neticesinde her bir kişinin olumlu özelliklerini daha da derinleştirmek suretiyle muhatabına sürekli bir merhamet, bir ihsan göstermiş ve duyguların derinliklerine alabildiğine nüfuz etmiştir.
İslami çalışmalarda eğitimle yerine getirilmek istenen görev, uyuyan bir ümmeti uyandırmak ve bu ümmeti yeryüzü vakıasında etken tablosu içerisinde İslam’ın hakikatine yeniden döndürmektir.
Ümmetin eğitimcilerinin İslam’ın hakikatine dönerek onu hayatın ortasında gerçek şekli ile uygulamaya koymaları sadece bu ümmet için değil tüm insanlık için faydalı olacaktır. Çünkü Yüce Allah, bu ümmeti bütün beşeriyetin hayrı ve iyiliği için çıkarmıştır.
“Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ve hem Allah’a da iman edersiniz.”(Ali İmran 110)
Her Türlü,, çalışmalarda eğitim bir mecburiyettir. Cahilin sorması ve öğrenmesi, bilgilinin de öğretmesi bir görevdir. Sevgili peygamberimiz bu ilmin bir parçası olmamızı istemektedir. Nitekim bir Hadis-i Şerifinde bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Ya alim ol, ya talebe ol, ya dinleyici ol, ya da bunları sevenlerden ol, sakın beşincisi olma helak olursun”.
İslam medeniyeti geçmişte altın yıllarını yaşadıysa eğer, bunun en büyük sebebi Müslümanların eğitime verdiği önemdir. İslam’ı bir hayat tasavvuru olarak gören mü’minler çağa her zaman İslam ile mühürlerini vurmuş ve Kuranın manevi boyası ile yaşadıkları coğrafyayı huzur iklimine çevirmişlerdir. Hiç şüphesiz bu durum müminlerin eğitim faaliyetleri ile olmuştur.
İslami eğitim daima kesintisizdir. Belli bir dönem ile birlikte sona erip durmaz ve insanlar eğitimi bırakıp belli bir tarafa yönelmezler. Eğitimde tekrarlar Müslümanı bıktırmaz; tam aksine onun imanın canlı ve dinamik kalmasına vesile olur. Bunun en güzel örneğini veda hutbesinde görmek mümkündür. Veda hutbesinde dile getirilen meselelerde aslında yeni bir şey yoktur. Ancak yeni olan bunun, Rasulullah’ın (sav) bir daha kavuşmasının söz konusu olmayacağı ashabı ile Veda Hutbesi olduğunu bildirme hususudur.
Bunun peygamberimiz açısından anlamı şudur: O, onlarla karşılaşmasının son anına kadar ashabının eğitimini sürdürmektedir. Bu hutbeyi dinleyenler açısında anlamına gelince; onlar da eğiticileri ile karşılaştıkları son ana kadar eğitim almaya muhtaçtırlar. Bu, illa da yeni bir şeyi temellendirmek için değildir. Ama daha önceden öğrendikleri bir şeyin yeniden hatırlatılması içindir. Çünkü mü’minler birbirlerine daima hakkı ve sabrı tvsiye ederler.
İslâm’da eğitimin metodunu ve müfredatını belirleyen Kuran ve sünnettir. Peygamberimiz Kur’an’ı tebliğ etmiş, açıklamış, insanlara bilmediklerini ve hikmeti öğretmiş ve onları eğitmiştir (tezkiye etmiştir). Sevgili Peygamberimiz bunları yaparken “Kur’an’a hâkim, onu gölgeleyen, arka plana atan” bir eğitimci olarak değil, bizzat kendisi Kur’an’a hadim, onu rehber edinen ve onun ışığında vazifesini yapan bir rehber olarak davranmıştır. Bugün de Hz. Peygamber’in rehberlik, eğitimcilik usulünü uygulayan eğitimcilere ihtiyaç var ve yokluk, eksiklik bunların eksikliğidir.
Bu aşamada Müslüman eğitimcilere düşen; insanı konum ve onur bilinci üzerine eğitmek, yeteneklerini hor görmemek ve onu hafife almamaktır. Ona içinde bulunduğu varlıklar dünyasında ve yaşadığı hayatta sorumlu olduğunun ve Allah’ın önünde hesaba çekileceğinin şuurunu vermektir.
Eyüp Sultan Hazretlerinin yanı başında kendisine mezkûr İslâmi eğitim metodunu felsefe edinen Zinde Okulları çocuklarımızı materyalist dünyanın dayattığı kuru eğitim modelinden kurtarıp ilim ve hikmet anlayışıyla salih bir nesil yetiştirmeyi kendisine düstur edinmiştir. Aynı zamanda öğrenci dostu da olan okul değerler eğitimini sevdirerek yavrularımıza öğretmeyi amaçlar. Mevcut özel okullar ve kolejler arasında en iyi eğitim modelini hedefler ve bu uğurda donanımlı kadrosu ile azimle çalışmalarına devam eder.
Tabi ki Müslüman “hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmalıdır” Nebevî anlayışıyla öğrencilerimizin en iyi yerlere gelmelerine vesile olan sınavlara da alanlarında akademik yönden uzman bir öğretmen kadrosu ile hazırlanmalarına itina göstermektedir. Temel gaye iyi değil, en iyi olamk için elinden geleni yapmaktır.
Ne mutlu İslami eğitimin temel amacı olan “Salih İnsan” yetiştirebilenlere. Ne mutlu salih amellerle önce kendini, sonra aile efradını, sonra çevresini ve ümmeti müspet yönde değiştirebilenlere. Ne mutlu İslam medeniyetini yeniden ihya ve inşa edecek çalışkan şahsiyetlere.
Murat ARİN