Değerli meslektaşlar,
Aşağıda teşekkür etmek istediğim #BeraberYürüyelim ekibini anmak, yaşadığımız süreci de bir zaman dizgisi içinde anlatarak geleceğe bir not bırakmak adına kaleme aldım.
Bundan 68 gün önceydi. O anda ne seçim takvimi belliydi ne de gelecek üç yılımızın akıbeti.
Henüz 1 yaşını doldurmamış Cemiyetimizin (Tarih Kültür ve Turizm Rehberleri Derneği TKTC) terasında bir küçük yemek ile niyetimizi açtık Hocamıza. Korkuyorduk. Üç sene öncesinden kırgın ayrılmıştı. “Ya bizi terslerse” endişesi sarmıştı düşüncelerimizi.
Derneğimizin kuruluşundaki asıl motivasyonumuz “samimi ve barışçıl insanların” bir araya gelmesiyle çok daha verimli sonuçlar alınacağı gerçeği olmuştu. Nicelik değil nitelik önemliydi. Bize itibar sahibi, diplomatik tavırlı ve kavgadan uzak bir isim gerekliydi ve o Dr. SEDAT BORNOVALI idi. Bunda bir nebze tereddütümüz yoktu.
Ilk adımı Yücel Kılınç, Mahir Tunç ile birlikte attık. Hocamızı terastaki yemeğe ikna ettikten sonra 11 tane hazırlık toplantısı planladık. Bu süreçte hep aynı cümleyi sarf ettim “Bu yolda galiptir mağlup” Bu süreçte hayatımızın kalan yıllarında kiminle yürüyebiliriz onu görecektik. Yani en değerli sermayeyi; “insan” kazanacaktık.
Meltem Karamete ilk gün (artık Istanbul’da olmamasına rağmen sırf yanımızda olmak için) Antalya’dan Istanbul’a uçak biletini aldı, ardından Serdar Çelik tüm Dışişleri Bakanlığı dönemi tecrübesiyle sürece dahil oldu.
Yaşımızın ilerlemesinden olsa gerek gözümüze her daim genç görünen kardeşlerim Hakan Baykara ve Özgür Karadeniz Hocamızın kararını vermesinde sanıyorum ki daha etkili oldular.
Ardından sosyal medyadaki hesapları oluşturduk. Her biri yönetmeye alışkın arkadaşlarımı yönetmek imkânsız derecesinde zordu. Zaten yönetmeye de gerek kalmamıştı. Bu birlikteliği sağlamanın tek bir nedeni vardı ki bu da geleceğimiz hakkında duymak istediğimiz güven ve itibar arzumuzdu.
Hazırlık toplantıları esnasında önce özeleştirimizi yaptık. Nerede hata yaptığımızı konuştuk ve olası önlemlerini aldık. titiz çalışmasıyla Cem Balsun, heyecanı ile Mehmet Şakir Karadibek, idari tecrübesi ile Esmeray Akar, çalışkanlığı ile Celal Ibrahim Aydık, üç çoğuna rağmen eşini de yanına alarak Armağan Yağcı Bayrak, perde arkasını görebilen Uğur Kilerci, yeni kurdukları ve ilgi isteyen derneğin işlerine rağmen oradan tasarruf ettiği zamanla Fulya Tekin Istikbal, 41 yıllık tecrübesiyle ombudsman ablamız Gülüm Obruk ve elinde kalemiyle sürekli not alan Sümeyra Yazan bayrağın ilk taşıyıcıları olurken, o anda Ingiltere’de olmasına rağmen eleştirel gözüyle bizlere ufuk açan Sinan Ercan’ın varlığı da bizlerleydi.
Hazırlık oturumları bitmesine ve artık eylem vakti gelmesine az kalmıştı. Sanki küçük bir Türkiye mozaiği olmuştuk. Bursadan cevval kızımız Didem Çaloğlu’nun çabaları bizlere örnek oluyordu. 16’sında aramızda olayamacak olmasından dolayı üzüntüsü yüzünden okunan Nilgün Kirman da aramızdaydı.
Aramıza nifak tohumları ekmeyi denemediler sanarsanız yanılmış olursunuz. Işte o zaman daha da büyüdük; sen yoksan eksiğiz diyen, Emrah Uğursal; adaylığa çok ihtimal vermemesine rağmen bana inanıp güvenen, Gülper Öcalan; genel kurul nedeniyle tur almayan, Burcu Eliuz, Kaan Şahin, Sedef Bozer, Yılmaz Kalyoncu, aramızdaki küskünlüğü görmezden gelebilen, Burak Ortak; sakin kalabilmeyi bize öğreten, Ali Murat Eroğul; cesaret veren Cem Aydaş; teknik donanımıyla Reşat Erel; çarşıda gözümüz kulağımız olan Aykut Altınay; “bizsiz neler yapıyorsunuz bakalım siz” diyen ve bizlere ufuk açan Esra Cantürk, Nursal Sezen Koçak, Caner Çiçek Sanem Yücesoy ve Sezayi Balcı ile artık çok daha güçlüydük.
Ve tekne günü geldi çattı. Cebimizden kattıklarımızla ve beşeri sermayemizi kullanarak ikiyüzelliye çıkardığımız kontenjan dolmuştu. Hava iyi görünmüyordu. Çok heyecanlıydık. Ulusal basın tarihin rehberlere yönelik bu en büyük etkinliğine gelecekti ve bizler yüzümüzün akıyla bu çabadan çıkabilecek miydik?
Öyle güzel çalıştı ki her bir arkadaşım. Saat geldi kolumuz kırıldı yen içinde kaldı. Ama o günün sonunda başta Hocamız olmak üzere yüzlerde gördüğüm mutluluğu görmenin tadını hayatım boyunca unutmayacağım. Gururluyduk.
“Galiptir bu yolda mağlup” demiştim ya, biz yarının kazananıyız. Bunu biliyorum. Geleceğimiz çok daha güzel olacak. Artık birer birey olarak yalnızlığa mahkum değiliz. Kocaman samimi ve barışçıl insanlardan oluşan, birbirine kulak veren, el veren bir aile olabildiysek bunun fazlası da mümkündü artık.
Burada ismi yazmayan ama tüm çabaları ile bizlere destek veren ismini buradan yazmaya imkanım olmayan yüzlerce meslektaşıma ve bu vesile ile çağrımıza olumlu yanıt veren Hocamıza tüm Türkiye’nin rehberlik camiası huzurunda teşekkürü borç bilirim. Var olun.
O ya da bu sebeple, çoğunlukla yapım olan fevriliğim nedeniyle bilerek ya da bilmeyerek kırdığım, üzdüğüm meslektaşlarım olduysa onlardan helallik isterim. Zira niyetim her zaman iyisinden olmuştur. Bunu hasbelkader beni yüzyüze tanıma fırsatı bulan arkadaşlarım anlamışlardır.
Yarına çıkmaya senedimiz olmayan bu dünyada arkamızda hoş bir sada bırakabilmek umuduyla.
Esen kalın