İŞYERİNDE MEYDANA GELEN KAZA İŞ KAZASIDIR.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu         2016/816 E.  ,  2019/457 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


Taraflar arasındaki “tespit ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Karaman İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 12.05.2014 tarihli ve 2009/237 E., 2014/134 K. sayılı karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 09.04.2015 tarihli ve 2014/16038 E., 2015/7663 K. sayılı kararı ile:
“…Dava, 13.08.2008 tarihinde meydana gelen zararlandırıcı olay sonucu ölümün iş kazası olarak tespiti istemi ile sigortalının uğradığı bu olay sonucu hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan tahkikat sonucunda sigortalının 13.08.2008 tarihinde geçirdiği zararlandırıcı olayın iş kazası olduğu sonucuna varılmış ise de 30.01.2009 tarihli Kurum tahkikat raporunda kalp krizi sürecinin işyerinde başladığı ve bu kalp krizinin işin yürütüm şartları nedeniyle ortaya çıktığının hekim rapıoru ile kabulü halinde; a- işyerinde meydana geldiği kabul edilen olayın 506 sayılı Yasanın 11. maddesi A fıkrası a bendi uyarınca iş kazası olarak sayılması, b- 506 sayılı Yasanın 10. 15. 17, 26, 110, 11. maddelerinin uygulanmasına ilişkin bir tespit yapılamadığından bu maddeler uyarınca yapılacak işlem bulunmadığının tespit edildiğ, sigortalının beton santral operatörü olarak çalışırken tanık ifadelerine göre yükleme bandının sıkışması üzerine düzeltilmeye çalıştıktan sonra davacılar murisinin bandı çalıştırmak için santrale gittiği, ancak santralin arka tarfına düşmüş olduğunun görüldüğü, işçinin  sağlık raporuna kalp hastası olduğunun işlendiği, dosyada mevcut kusura ilişkin bilirkişi raporlarında olayın meydana gelmesinde % 10 oranında işveren şirketin, % 70 oranında kişisel bünyeye bağlı faktörlerin, % 20 oranında kazalı sigortalının kusurunun olduğunun belirtildiği, söz konusu zararlandırıcı olayın iş – kazası olduğu ve kusura ilişkin bilirkişi raporlarının olay ve oluşa uygun olduğu anlaşılmaktadır. Ancak tazminat davası nitelikçe Kurum tarafından karşılanmayan zararın giderilmesi istemine ilişkin olduğundan öncelikle olayın Kurumca iş kazası kabul edilip iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanması ve hak sahiplerine bağlanacak gelirlerin ilk peşin sermaye değerlerinin rücu edilebilir kısımlarının saptanması gerekecek ve bu husus davanın tazminat yönünü doğrudan etkileyecektir. Mahkemece yapılacak iş; tespit davasını tazminat davasından tefrik edip ayrı esasa kaydetmek, tespit davasını tazminat davası için bekletici mesele saymak, tespit davasını sonuçlandırıp tespit davasında verilen hüküm kesinleştikten sonra çıkacak sonuca göre tazminat davasını sonuçlandırmaktır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazasının tespiti ve maddi-manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; müvekkillerinin murisi …’ın davalı …Ş.’de elektrik teknisyeni olarak çalışmakta iken 13.08.2008 tarihinde yaşanan iş kazası sonucu vefat ettiğini, müteveffanın ölüm sebebi kalp krizi olarak görünsede gerçek sebebinin elektrik çarpması olduğunu, ayrıca kalp krizi sonucu ölüm meydana gelse bile istihdam eden sıfatıyla işverenin sorumluluğunun devam ettiğini iddia ederek müteveffanın ölümünün iş kazası olarak tespitini ve fazlaya dair talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla müteveffanın eşi … için 5.000,00TL maddi tazminatın, müteveffanın kızı Evrim Adanır için 5.000,00TL maddi tazminatın, … için 75.000,00TL manevi tazminatın, Evrim Adanır için 50.000,00TL manevi tazminatın, Dilek Adanır için 40.000,00TL manevi tazminatın, … için 40.000,00TL manevi tazminatın işverenden tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili; müvekkilinin maddi ve manevi tazminat yönünden sorumluluğu bulunmadığını belirterek iş kazası tespiti ile maddi ve manevi tazminat yönünden taleplerini içeren davaların tefrik edilmesi gerektiğini, işin esası yönünden ise Karaman Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/4437 soruşturma numaralı dosyasında davacıların murisinin kalp yetmezliği sonucu vefat etiğinin belirtildiğini, Kurum tarafından düzenlenen 30.01.2009 tarihli inceleme raporunda “kalp krizinin işin yürütümü şartlarıyla ortaya çıkıp çıkmadığının” belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan görüş istendiğini, henüz Adli Tıp Kurumundan rapor düzenlenmediğini, raporun beklenmesi sebebiyle Kurum tarafından olay ile ilgili soruşturma tamamlanmadığından davacıların dava açmasında hukuki yararı bulunmadığını belirterek tüm bu sebepler nedeniyle davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı işveren vekili; Kurum tarafından olayın iş kazası olup olmadığı yönünde yapılan işlemin tamamlanmadığını, bu nedenle davacıların iş kazasının tespiti yönünde dava açmalarının yerinde olmadığını, ayrıca işyerinde meydana gelen olayın dava dilekçesinde belirtildiği gibi elektrik çarpması şeklinde gerçekleşmediğini, …’ın koroner arter hastası olup, kalp krizi neticesinde hayatını kaybettiğini, işyerinde kalp krizi geçirmesi neticesinde meydana gelen ölüm olayının bir iş kazası olarak nitelendirilmesinin hukuken mümkün olmadığını ve illiyet bağı bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydı ile müvekkili işverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini aldığını, kusuru bulunmadığını, kusur sorumluluğu yönünden olayın incelenmesi gerektiğini, davacıların talep ettiği tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, maddi ve manevi tazminat yönünden Fiba Sigorta A.Ş.’ye davanın ihbar edilmesi gerektiğini belirterek hukuki dayanaktan yoksun davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
İhbar edilen Fiba Sigorta A.Ş. vekili; sigorta şirketi hakkında hüküm kurulmamasını talep etmiştir.
Mahkemece; İstanbul Adli Tıp Kurumunun raporunda vefat eden işçinin santral operatörü olarak masa başında çalıştığının ve kişinin yaptığı işin kronik kalp hastalığını aktif hale geçirecek nitelikte olmadığının belirtildiği, Konya Adli Tıp Şubesinin 14.08.2008 tarihli yazısında ölüm sebebinin geçirilmiş ve taze miyokart enfaktüsü ve kalp yetmezliği olarak bildirildiği, elektrik çarpmasına ilişkin hukuk yargılamasında da ceza yargılamasında da herhangi bir somut delil ve emare tespit edilemediği, vefat olayının yürütülen iş veya iş yeri ile ilgisi olmayıp fizyolojik nedenlerle meydana gelen tabii bir ölüm olayı olduğu, iş kazası ve meslek hastalığı olarak vasıflandırılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece; bir olayın iş kazası sayılabilmesi için kazayı geçiren kişinin sigortalı olması, kazanın meydana gelmesi, kaza ile sonuç arasında uygun bir illiyet bağının bulunması ve kaza sonucu bedence veya ruhça özre uğraması gerektiği, dava konusu olay bakımından ise sigortalı  işçinin işyerinde rutin çalışması sonucu tamamen doğal ve dışarıdan herhangi bir etki ve müdahale olmaksızın kalp krizi geçirerek vefat etmesi olayının kaza olarak nitelendirilemeyeceği, sigortalının doğal nedenlerle ve eceliyle vefat etmesi ile işçi tarafından yapılan iş arasında mantıksal, hukuki ve uygun illiyet bağının bulunmadığı, işverene izafe edilebilecek kusurun olmadığı gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların murisinin iş yerinde kalp krizi geçirerek vefat etmesi olayının iş kazası sayılıp sayılmayacağı buradan varılacak sonuca göre iş kazasının tespiti ve tazminat istemine ilişkin davaların tefrikini gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözülmesi yönünden, öncelikle, hangi olayın iş kazası olduğunun saptanmasında başvurulacak yasal dayanakların ve uygulanacak ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır.
Hemen ifade edilmelidir ki, iş kazasının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuatlar kapsamında bir kazanın hangi “hal ve durumlarda” iş kazası sayılacağı “yer ve zaman” koşullarıyla sınırlanarak belirtilmiştir.
Konuya ilişkin yasal düzenleme, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “İş Kazası ve Meslek Hastalığının Tarifi” başlıklı 11. maddesinde yer almakta ve bu maddenin iş kazasına ilişkin (A) fıkrasında aynen;
“A) İş kazası aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla ,
c) Sigortalının , işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda ,
d) Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda ,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında. …….” denilmektedir.
Açıklanan bu madde hükmüne göre, iş kazası ; maddede sayılı olarak belirtilmiş hal ve durumlardan herhangi birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
Gerek uygulama ve gerek öğretide açıkça kabul edildiği ve madde metninden de anlaşıldığı üzere bu maddede sayılan hâller örnekleme niteliğinde değil, sınırlayıcı niteliktedir. Bu hallerden birine girmeyen sigorta olayı iş kazası sayılamaz. Sayılan bu hallerin birlikte gerçekleşme koşulu bulunmayıp, herhangi birinin gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir.
Eş söyleyişle, iş kazası hukuksal nitelikte bir olay olup, bu olayın yukarıda açıklanan yasa maddesinde sınırlandırılan ve belirtilen hâllerden herhangi birinin oluşmasıyla ortaya çıkması gerekir.
Yeri gelmişken, iş kazasının unsurları üzerinde de kısaca durulmalıdır. Bunlar şöyle sıralanabilir: kazaya uğrayan sigortalı sayılmalı; bu sigortalı bir kazaya uğramalı ve uğranılan kaza 506 sayılı Kanun’un yukarıda ayrıntısı açıklanan 11. maddesinin (A) fıkrasında sayılan hâl ve durumlardan birinde meydana gelmeli; sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan bir olay biçiminde gerçekleşmeli; bu olay ile sigortalının uğradığı zarar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağı bulunmalıdır.
Hemen ifade etmek gerekir ki, yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan “uygun illiyet (nedensellik) bağı” olup, bu da yasanın aradığı hâl ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı hâlde, herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır.
Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hâle uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir.
Ayrıca somut olayda iş kazasının gerçekleştiği tarihten sonra yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. maddesine göre iş kazası ;
“a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) (Değişik bend:17.04.2008-5754 S.K./8.mad) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.” şeklinde tanımlanarak 506 sayılı Kanunda belirtilen iş kazası kavramı genişletilmiştir. 5510 sayılı Kanun bakımından inceleme yapıldığında sosyal güvenlik hukuku anlamında iş kazası unsurları kazaya uğrayanın 5510 sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılması, sigortalının kazaya uğraması, sigortalının kaza sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğraması ve kaza ile sigortalının uğradığı bedensel zarar arsında uygun nedensellik bağının bulunmasıdır. (GÜZEL,A.-OKUR,A.R.-CANİKLİOĞLU,N.:Sosyal Güvenlik Hukuku, B.15, İstanbul 2014, s.417-432) 5510 sayılı Kanun’da iş kazası sayılan hallerden (b) bendi dışında kazanın yapılan işle ilgisini aramamaktadır. İş kazası kavramının kanunda bu şekilde geniş düzenlenmesinin sebebi sosyal güvenlik hakkının koruyucu kapsamının mümkün olduğunca genişletilmesinin amaçlanmasıdır (SÜZEK, Sarper: İş Hukuku (Genel Esaslar ve Bireysel İş Hukuku), B.11, İstanbul 2015, s. 449). 30.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 3. maddesine göre ise ‘iş kazası, işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya a bedenen engelli hâle getiren olayı’ şeklinde tanımlanmış olup, bu tanım hem bireysel iş hukuku anlamındaki iş kazası tanımından hem de sosyal güvenlik hukuku anlamındaki iş kazası tanımından farklılık göstermektedir. 6331 sayılı Kanun ile getirilen iş kazası tanımına göre işin yürütümünden kaynaklanan kazaların yanında işyerinde meydana gelen kaza da iş kazası olarak kabul edilmektedir (ERDOĞAN,Ç.:İşveren ve İşveren Vekilinin İş Kazasından Doğan Cezai Sorumluluğu, Ankara 2016, s.67-68 ).
Somut olayda sigortalının, kalp krizi geçirdiği tarihteki çalışmasının hizmet sözleşmesine dayalı olduğu, ölümle sonuçlanan olayın, kalp krizi sonrasında meydana geldiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Ne var ki, bir olayın kurum ya da işveren açısından iş kazası olarak kabul edilmemiş olması, harici etkenlerle veya aniden ortaya çıkıp çıkmaması, yasanın açık hükmü karşısında olayın iş kazası sayılmamasını gerektirmeyecektir. Zira; yasada açıkça ifade edildiği üzere, zararlandırıcı sigorta olayının, yasada sayılan hal ve durumlardan herhangi birisinde gerçekleşmiş olması, gerekli ve yeterlidir.
Daha açık ifadeyle; sigortalının, işyerinde çalışmakta iken kalp krizi geçirerek ölümü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 11 maddesinin (A) fıkrasının (a) bendinde gösterilen “Sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada meydana gelme” hâline uygun bir olay olduğu gibi, aynı maddenin (b) bendinde yer alan “işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla meydana gelme” hâline de uygun olup; iş kazası sayılması gerekir. Maddede, başkaca bir şart ya da kısıtlamaya yer verilmemiş olduğundan, yasada olmayan bir kısıtlamanın yorum yoluyla getirilmesine de olanak yoktur.
Mahkemece, yukarıda ve bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak ve olay iş kazası sayılmak gerekirken, aksine düşüncelerle, olay iş kazası sayılmayarak direnilmesi ve davanın reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda sigortalının kalp krizi nedeniyle vefat etmesi ile yapılan iş arasında nedensellik bağı bulunmadığı, iş kazasının unsurlarının gerçekleşmediği ve bu nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.04.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.



KARŞI OY

Dava, iş kazasının tespiti ve maddi manevi tazminat isteklerine ilişkindir.
Yerel Mahkemece olayın iş kazası niteliğinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece, olayın iş kazası olduğu gerekçesiyle karar bozulmuş, Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle ısrar edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacıların murisinin iş kazası sonucu ölüp ölmediğine ilişkindir.
Alınan bilirkişi raporları ile müteveffayı iddia edildiği gibi elektrik çarpmadığı, öncesine dayalı kalp rahatsızlığı nedeniyle kalp krizi geçirerek vefat ettiği açıktır. Ölüm olayında iş yerindeki şartların veya yapılan işin etken olduğu yönünde bir tespit yapılmamış aksine iş yeri şartları ile ilgili olmadığı belirlenmiştir. Müteveffa aynı ölüm sebebiyle evinden çıkmadan da ölebilirdi. Bu durumda nasıl ki iş kazasından bahsedilemeyecek ise yine sadece iş yerinde ölmesi nedeniyle iş kazasından bahsedilemeyecektir.