Kalçayı Çalıştıranların Çalıştıramadığı…

Hayretler içerisindeyim. Bugün reklam yapım işinde çalışan bir arkadaşımla konuşuyorum, bana geçen gün başından geçen bir hikayeyi anlatıyor.

Çektikleri bir reklam filmine figüran oyunculuk için başvuran kızlardan biriyle havadan sudan konuşurlarken birden kulağına yaklaşıp “ay ne şeker çocuksun sen, benim seks partner’im olur musun?” demiş!

“Peki sen ne dedin” diye sorduğumda; “Tanışalı daha 5 dakika olmamıştı Tunç, şaşkınlıktan güldüm sadece” dedi. Sonra kız elinden cep telefonunu alıp kendi numarasını aramış. Yani daha sonrasını garanti altına almış kolay yoldan. Bugün de ilk buluşma için göndermiş sms’ini. [Bizimki henüz cevap vermedi ancak sms de her an cevaplanmak üzere silinmemiş duruyor!]

Bu kadar mı ucuzladı bu işler? Havlayan köpeğe et parçasını atarsan kesermiş sesini derler ya… “Nasıl pişsin” diye sormanın bile artık zaman kaybı görüldüğü bir dönemde mi yaşıyoruz?

Benzer sms’leri her gece kaç kişiye atıyordur ve kaçından olumlu cevap alıyordur diye kendi aramızda bir istatistik yaptık. Vardığımız sonuç; boş geçmiyordur! Kullan, at, yenisini al…

Amacım reklam sektörünü karalamak değil elbette…

Ancak ünlü olma sevdası nasıl her türlü değeri yok edebiliyor? Veya 5 dakika önce tanıştığın bir kişiye yapılan böylesine bir teklif; bir medeniyet, bir gelişmişlik, bir doğallık göstergesi midir?

[İleri görüşlü olduğu söylenen] ben, bu yozlaşmaya hayretler içerisinde tanık olurken, dört sene önce kaleme alınmış bir yazıya denk geliyorum Can Dündar’dan. Can adeta “Ben çözdüm olayı” der gibi:

* * * * *

Eminim “kalçadan çok kafasını çalıştıranların” değer gördüğü bir “toplum” çoğumuzun hala ortak hayali. Daha fazla gecikmeden…