Azınlık ta yaşayan toplumlarda her şeyi bilenlerin sayısı mebzul miktar da mevcuttur. Hele cebinde para miktarı etrafına göre biraz daha fazla ise bilgiçliği(!) o oranda artmaktadır. Etrafına yukarıdan bakmalar, en büyük benim edalarında dolaşmaları aslında bir profil nöroz udur. Azınlıkta olmalarından dolayı personalite (kişilik) duyguları baskılanmıştır.
Asimile etmeye çalışan toplumun vasıfsız üyeleri karşısında dahi sinerler, nerede ise onları dahi baş tacı ederler. Ama kendi aralarında her biri en büyük benimdir. Bizim Batı Trakya ’da ki toplumumuz bunlara en güzel örnektir. Her birinin bir Yani, Yorgo, Kosta … Dayıları vardır. O nedenle toplum içinde toplumu ilgilendiren bütün konular Yunanlılar tarafından detayına kadar bilinir. Ama bu tablo ne hazindir ki cahilinden en tahsillisine kadar böyledir.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı ’nda bitişik Rum köylüler ( Bursa Yaylacık Köyü göçmenleridir) halkımızla ilgili besledikleri kötü emellere ulaşmak için köyden hafif zeka özürlüye akşamları nereye saklanıyorsunuz? Diye sorunca; Biz evin kuyusuna, komşular mısır tarlasına kazdıkları tünellere saklanıyorlar demiş (!) Ayrıca her biri de kendisini Anavatan ın da en makbülü olduğunu anlatmaktan geri kalmaz. Hiç unutmuyorum lise öğrencisi idim. Bir akşamüzeri köyden birkaç vatandaş eve geldiler ve bana onlara Yunanca imza atmasını öğretmemi istediler. Neden diye sorduğumda, köyün kahvehanesine postacının geldiğini, tütün primlerini verdiğini, ancak yunanca imza atmasını bilenlere verdiğini bilmeyenlere vermediğini söylediler.
Eve gelenlere yunanca isimlerini yazmasını öğrettim. Bu işe çok canım sıkılmıştı, kalktım postacının yanına gittim. Postacıya imzanın Yunanca sı Türkçesi olmayacağını, olamayacağını söyledim, yaptığının hiç doğru olmadığını, genç ve milliyetçi beynimle haykırdım. Hatta imza yerine herkes parmak basacak hani senin mürekkebin deyince postacı kızdı, zaten mazeret arıyormuş, evraklarını topladı işini yarım bırakarak gitti. Gitti de kabak benim başıma patladı.
Ne bilgiçliğim ne haddini bilmezliğim kaldı paralarını alamayanlar tarafından. Köyün hocası sahip çıkmasa dayak bile yiyecektim köylülerimden (Birçoğu akraba olan) İkinci dünya Savaşı, Batı Trakya ’da Bulgar zamanı diye bilinir. Zira Almanlar işgal edince Batı Trakya’yı Bulgarlar a bırakmışlar. Egeye inmek için Bulgarlara büyük fırsat. Türk azınlığa her türlü baskıyı, zulmü yapmış Bulgarlar 5 yıl boyunca. O dönemde Bulgarlarla işbirliği yapan bazı haddini bilmez. Batı Trakyalılar epey zengin olmuşlar. Bunlardan bir tanesi de bizim köyümüzden.
Babamın teyze oğlu Kara Besim dir. Sefalet son safhada olan yöremizde çocukları açlıktan ölmesin diye köylüler 10 kg-20 kg buğdaya Kara Besime 5-10 dönüm tarlalarını vermişler. Bir Reşat altına 20 kg. buğday vererek hem gayrimenkul hem altın zengini olmuş Kara Besim . Resim ağanın Besim’in ormanı dediğimizde amcam bize kızar, düzeltir hayır o bir çuval buğdaya gasp edilen Mahmut aganın ormanı derdi.
O dönemlerde Kara Besim in önünde herkesler eğilirmiş. Savaş bitiminde Bulgarlar Batı Trakya ’yı terk ederken bir gece Kara Besim kadın elbisesi giyerek Anavatan a iltica etmiş. Bursa’ya yerleşmiş. Burada da tütün tüccarlığı yaparak zenginliğine zenginlik katmış. Anlatılanlara göre habasetine devam etmiş. Ortaokul bitmişti. Çok seviniyordum. İskeçe’de toplumun ileri gelenlerinden bir bey babama senin oğlanı İskeçe’de liseye değil Selanik’te Amerikan Koleji’ne göndereceğiz demiş. Bu bey ne şansızlıktır ki Kara Besim in iyi dostu ve arkadaşı. Hanımı bu beyin akrabası… Bunu duyan Kara Besim derhal sevmediğim halamla (onların gelini idi halam) haber göndermiş. Selanik’te çok para lazım, onlar bunu kaldıramazlar demiş. Olay bitmişti ben Selanik ’e Amerikan Koleji ’ne gidemedim. Bu birinci goldü. Çok üzülmüştüm ama yapacak bir şey yoktu. Hala içimde ukdedir.
Lise bitti üniversiteye geldim. Tıbbiye ye girdim. Şifahi olarak babama selam dahi göndermeyen Kara Besim uzun bir mektup yazmış. Sadece bir cümlesini aktarayım; ‘’Faik kardeşim(babamın adı Faik) benim bile çocuklarım tıp fakültesi okuyamadılar biri tıp fakültesinden ayrılmak zorunda kaldı, diğeri lise terk, başaramadılar. Yunanistan da lise çok kolay ama senin oğlan burada başaramaz. Onu gel al buradan sen fakir adamsın’’ diye devam eden bir mektup. Hala saklarım. Kaderin cilvesine bakın Kara Besim öldü. Hanımına göre acilen çağrılan doktorun geç gelmesi olmuş ölüm sebebi. 90 yaşında Kara Besim’ ölüm sebebi(!)
Cerrahpaşa ’da asistanım. Kadın Hastalıkları ve Doğum ihtisası yapıyorum. Son yılım. Nebiye teyze kalın barsak kanseri olmuş. Cerrapaşa’da ameliyatına yardımcı oldum. Ameliyat sonrası bakım için yaz mevsimi idi bizim kliniğe aldım ve kendim bakıyorum. Nebiye teyze Kara Besim in kız kardeşi. Kara Besim in hanımı görümcesine geçmiş olsuna gelmiş. Saygıda kusur etmeden ilgilendim. Marmara Denizi’ni gören yemekhanemize çıkardım. Yemek ikram ettim. Sohbet esnasında yenge yüzüme bakarak, elini bana doğru sallayarak; bütün doktorların Allah belasını versin dayını öldürdüler demez mi! Çok rahatsız olmuştum. Ne yapacağımı bilemedim. Çocukluğumdan beri bir hesabım vardı onlarla. Ayağa kalktım ve; Yenge bende doktorum. Benim yanımda doktorlara hakaret edemezsin, lütfen burayı terk et dedim. Beni kovuyor musun? Dedi. Evet, kovuyorum dedim ve kovdum. Demek ki art niyetli söylemiş, ardına bakmadan gitti. Öcümü almıştım. Kara Besim den değil ama hanımından. Olsun. Yenge de ölmüş.
Öbür tarafta Kara Besim e anlatmıştır bunu.
Rabbime şükürler olsun…
Kalın sağlıcakla…
Prof. Dr. Rehat Faikoğlu