KARADENİZ KADINI..

‘’Yüreğum dert dolidur

Saklamişum görünmez,

Etsam  halimu tarif

Kelimelerum yetmez’’

Bu türkü, aslında Karadeniz kadınının duygularını büyük ölçüde anlatmaktadır. ‘’Gelenek’’ adı altında gasp edilen özlük haklarıyla, seçme şansı verilmeden yüklenen sorumluluklarıyla, yüreği dert doludur.

Karadeniz kadınını farklı kılan özelliklerin anlatıldığı yazılar okuyoruz zaman zaman. Güçlü yapısı, doğa ve hayvan sevgisi, pratik zekâsı ve ince espri anlayışının anlatıldığı. Zaten bunlara değinmeden de Doğu Karadeniz kadınını anlatamazsınız.

Bu yazımda; kendi yaşamımdan çıkışla aile içindeki mağduriyetini, dünyaya gelmesiyle kazanılmış haklarının görmezden gelindiğini ve nasıl yok sayıldığına değinmeye çalıştım.

Genel yapısı denizi gibi hırçın ve ketumdur. Duygularını, özellikle de sevgisini bu hırçınlığının arkasına saklar… İnsanlara yansıtamadığı sevgisini koşulsuz bir şekilde hayvanlara yöneltmiştir.

Bir buzağıyı evlat gibi koynunda besleyen, ona boncuktan kolyeler hazırlayan ”Pitili Pitili” diye öpüp koklayan kadınlar bilirim…

Dünyanın her yerinde kadın olmak zordur, doğu Karadeniz’de kadın olmak ise daha da zordur; daha sekiz dokuz yaşına geldiğinizde çay bahçelerinde başlar çileli hayatı, elinde çay makası kendinden büyük çay küfesiyle normal insanların spor amaçlı bile yürüyemeyecekleri bahçelerde çalışmak  zorundadır. Kız çocuklarının Evlenene kadar üzerinde çalıştığı çay bahçeleri dahil hiçbir mal varlığı üzerinde söz hakkı yoktur. Babaya ait bütün mal varlığı erkek evlatlar arasında paylaşılır… Kız çocuğu evlilik yoluyla evden ayrılması durumunda koşulların desteklediği oranda çeyizi yapılır ve evden uğurlanır ve hiç doğmamış, hiç yaşamamış gibi unutulur.

İhtiyacı olsun, yada olmasın bir kadının evlendikten sonra babasından ev, arsa, bahçe veya para talep etmesi büyük bir ayıp hatta hakarettir. Mevcut mal varlığı erkek evlatlar arasında bölüşülürken haberi olmaz… Öz babasının arazisinde ev bile yapamaz ve bunu istemek büyük bir ayıptır. Hatta aile mezarlığında bile yeri yoktur. Aileden çıkmış soyadı değişmiş ve el olmuştur. Aile mezarlığına gömülmesi bu yüzden erkekleri rahatsız eder özetle, ne ölüsüne ne de dirisine sahip çıkılmaz.

Ülkemizdeki genel yapının tersine doğu Karadeniz’de anaerkil bir yapı hakimdir. Bunun alt nedenlerine bakarsak, erkek, gurbete çalışmaya gider ve kadın evin hem erkeği, hem de kadını olur Karadeniz erkeği doğası ve coğrafyası gereği karada ne yapacağını pek bilememiştir.

Deniz, kendilerini en iyi ifade edebildikleri yer olmuştur. Çayla kadın uğraşır, çocukları kadın büyütür evinin erkeği altı ayda, yılda bir evine geldiğindeyse asla çalıştırmaz başköşeye oturtulur. ’’Karadeniz erkeği, kahvede oturur kadın çalışır!’’ diye düşünülmesi bundandır ve yanlıştır. Her Karadenizlinin Laz olduğunun düşünülmesi kadar yanlıştır hem de… Doğu Karadeniz’de sosyal ve ekonomik seviyeyi kadın belirler.”Güçlü” kelimesinin hakkını sonuna kadar verir

Kurtuluş savaşından sonra en büyük savaşını sınır kapılarının açılması ile birlikte Rusya, Gürcistan vb. gibi ülkelerden gelen ” Nataşa” dediğimiz kadınlara karşı vermiştir. Bütün gün çay bahçelerinde çalışan bu kadınlarımızın, bakımlı ve deneyimli Nataşalar karşısında hiç şansı yoktu.

Günümüz evliliklerinde en küçük bir fikir ayrılığı boşanma nedeni olurken, kadınlarımız yıllarca psikolojik savaş vermiştir. Saygısını, sevgisini yitirse de erkeğine sahip çıkmıştır… Avrupa da ortaçağın bitmesi ile yapılan reformlarla kadınların aile içindeki hakları koruma altına alınsa da, doğu Karadeniz de özellikle köylerinde bu işleyiş devam etmektedir…   Son yıllarda özellikle kıyı kesimlerinde eğitim çıkış noktası olmuştur. kızlarımız çok ciddi mesleklerin (tıp,hukuk vb.) altına imza atarken genç erkeklerimizin geneli kendilerine uygun olan  denizciliği bir adım daha ileriye taşıyıp kaptanlık okumaktadır. Dağ köylerinde ise mevcut  gelenekler devam etmektedir.

Sağlam kişiliğine, ödün vermeyen yapısına, eğitimi de katan Karadeniz kadını her konuda inanılmaz bir donanıma sahiptir artık. İlk tanıdığı erkek olan babası tarafından birey olarak sahip çıkılmadığı ,saygı görmediği, hakları korunmadığı için, Karadeniz kadını güçlüdür…Çünkü, seçme şansı yoktur. bu yüzden kendi kendine yetmeyi bilir. Eşi gurbete gidip dönmese de ,kazandığını     nataşalarla  yese de sevgisini yitirse de, bütün olumsuzluklara rağmen dimdik ayakta durmak yaşam felsefesi, onur meselesidir…