Karşı kıyıdan buraya: Agamemnon’dan Zito i Epanastazis’e

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi sağlık kampüsü’nün bulunduğu Balçova termal bölgesi; önemli konumu, mitlere dayanan köklü tarihi ve yaşanmışlığı ile günümüze uzanan bir zenginlik…

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Kampüsü çok önemli bir konuma sahiptir. Balçova termal bölgesinde yer almaktadır; bu bölge kaplıca suları bakımından çok zengin bir alandır ve jeotermal enerjinin en etkili kullanıldığı bir kent kesimidir. Jeotermal suyun ısısı çok yüksektir ve içinde çok düşük radyoaktivite; bunun yanı sıra pek çok etkili şifa verici mineral bulunmaktadır. İsveç ve Norveç Sağlık Bakanlıkları ile termal tesisleri arasındaki anlaşma gereği çok sayıda İsveç ve Norveç vatandaşı, sosyal güvenlik kapsamında bu kaplıcadan yararlanmaktadır. Bu nedenle bu bölgede, bazı restoran veya kafelerde İsveç ya da Norveç dilinin konuşulduğuna sık sık tanık olunur.

DÜNYANIN EN ESKİ HASTANELERİNDEN

Dünyanın en eski ve bilinen destanlarından birisi olan İlyada ve Odesa’nın yazarı Homeros, MÖ. 8. yüzyılda İzmir’de yaşamıştır. İlyada’da bahsedildiği gibi Balçova termal bölgesi belki dünyanın en eski doğal hastanelerinden birisi idi. Homeros’un İlyada Destanı’nın asıl konusu Troya Savaşı’nın son döneminde olup bitenlerdir. Yunanistan’da MÖ. 11. yüzyılda küçük beylikler diyeceğimiz devletler mevcut idi. Bunlardan birisi Sparta idi ve başında o dönemde Menelaos vardı. Diğer bir kent devlet ise Miken olup başında Menelaos’un kardeşi Agamemnon vardı.

Tanrı Zeus, Atina’da düzenlediği bir düğüne olumsuz ünü nedeni ile tanrı Eris’i çağırmaz. Buna kızan Eris, düğüne bir altın elma göndererek bunun “en güzel tanrıça” ya verilmesini söyler. Düğündeki üç güzel tanrıça Athena, Hera ve Afrodit bu konuda aralarında anlaşamazlar. Zeus, karşı kıyıdan Troya Kralı Priamos’un oğlu yakışıklı Paris’i bu seçimle görevlendirir ve aynı zamanda en güzel olan Paris’e eş olacaktır. Paris, elmanın sahibi olarak Afrodit’i seçer ama Afrodit bir tanrıça olduğu için Paris’e eş olarak kendi yerine bir insanı seçer. Bu kadın, Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’dir. Afrodit’in hınzırlığı ile Paris ile Helen birbirine aşık olurlar ve tekrar gerisin geriye birlikte Troya’ya kaçarlar. Bunu ciddi bir hakaret olarak kabul eden, Menelaos ve kardeşi Agamemnon, diğer kent devlet ordularının da başına geçerek, toplu bir Aka (Yunan) ordusu halinde Troya’ya gelip kenti kuşatırlar. Bu efsanevi savaş rivayete göre 10 yıl sürer. Çok bilinen tahta at efsanesi ile şehire gizli bir hile girebilen Aka ordusu, kenti yakıp yıkarak, Troya’nın yok olmasına yol açar ve Menelaos, Helen’i de alarak Sparta’ya geri döner.

Agamemnon, Troya savaşında başarı kazandıktan sonra durmaz ve sonra güneye, Pergamon (Bergama) ve Smyrna (İzmir) bölgesine iner ve buralarda da yerel güçlerle savaşarak, bölgeyi zapt eder. Ne var ki çok asker kaybeder ve çok da yaralısı vardır. Savaş yaralarını yıkanıldığında iyileştiren, sıcak ve temiz bir su kaynağını duyar ve askerlerini oraya gönderir. Agamemnon kaplıcaları ya da şimdiki adı ile Balçova kaplıcaları böylece geçmişten günümüze gelir.

Zamanla bu bölgeye çağlarına uygun hamamlar, kapalı hücreler, mikroptan arınma yapıları ile çamur ve su havuzları yapılmış adeta bir sağlık merkezi ya da hastane halini almıştır. Milattan sonra birkaç yüzyıl özellikle de Doğu Roma İmparatorluğu dönemlerinde -Hıristiyanlığın o döneme özgü yalnız ruha değer veren ve cisme hor bakan görüşünün de etkisiyle -yıkanma ve vücut temizliği günah sayılmış ve her kaplıca gibi Agamemnon Kaplıcaları da ihmal edilmiş, harap olmuştur. 1415 yılında Osmanlılar tarafından İzmir’in alınması ve kaplıcaların eski önemine kavuşması sonucu diğer ılıcalar, kaplıcalar ve içmeler gibi Agamemnon Kaplıcaları da onarılmış ve tekrar şifa kaynağı olmuştur.

GÜNÜMÜZDE BALÇOVA TERMAL
Cumhuriyet döneminde de yöneticilerin desteğini alan Agamemnon Kaplıcaları giderek gelişti. Balçova’nın sağlık turizmiyle anılması için bir fırsat olarak görülen Agamemnon Kaplıcaları, bugün termal bölge olarak kabul ediliyor. İzmir Valiliği’nin 1980’li yıllarda banyoları ve havuzları yeniden yapılandırarak, otel ve tedavi merkezi eklediği Balçova Termal Tesisleri, bugün yüzlerce turiste Agamemnon’un şifasını dağıtıyor.

Buranın meşhur çamuru nedeniyle zaman içinde bölgeye Balçık Ova’dan da esinlenilerek, Balçova ismi veriliyor. Balçova bölgesinin müthiş güzel bitki örtüsü var. Bölge sadece narenciye değil, diğer önemli Akdeniz bitkisi olan incir bakımından da zengindir. Zaten Balçova’nın denize doğru olan uzantısı, ağaçlık alan ve narenciye ile doludur. Buraya İnciraltı Sahili denir.

200 ASKERİN ANISI İNCİRALTI’NDA YAŞIYOR

Troya savaşı ve sonrasında Bergama ve İzmir ‘e Agamemnon’un gelişinden yaklaşık olarak 4000 yıl sonra, yine Yunan ana karasından askerler geldi. 14 Mayıs 1919’da, Yunanistan, Başbakan Elefterios Venizelos’un İngiltere ve Fransa desteğinde Osmanlı Devletinin batı kesimini işgal ederek, Ortadoğu’ya yayılım politikasındaki bir ayak olarak, İzmir’e çıkma planı uyarınca Yunan askerlerini taşıyan donanma, Pire Limanı’ndan denize açıldı. Ancak, kruvazörler denize açıldıktan sonra, ilginç gelişmeler oldu. Hem Atina’da hem de kruvazörlerdeki askerler arasında dolaştırılan bir bildiri, çok sayıdaki asker tarafından imzalanmakta ve yoğun bir şekilde konuşulmaktaydı. Bildiride şöyle yazıyordu: “Anadolu’nun işgali Britanya emperyalizminin bir oyunudur. Britanya mazlumların kanıyla yeni sınırlar
çiziyor. Biz bu oyuna alet olmayacağız. Anadolu halkı bizim kardeşimiz. Biz onları öldürmeyeceğiz…” Kruvazörlerden birinde, bu bildiriyi dolaştıran liderlerden birisi Yomaganis isimli bir askerdi ve Mustafa Kemal gibi Selanikliydi. 15 Mayıs 1919’da, kruvazörler İzmir Limanı’na ulaşırlar ve akabinde de İzmir’de yoğun bir çatışma başlar ve adeta bir katliam yaşanır. O gün, yine Selanikli Şemsi Efendi okulu mezunu Osman Nevres (Hasan Tahsin ), Yunan birliklerine Kordon boyunda ilk direnişi başlatmış ve ne yazık ki şehit olmuştu. Bu bildiriye imza atan yaklaşık 200 ‘e yakın asker, bu katliama katılmazlar, savaşmazlar ve silahlarını bırakırlar. Bu durum komutanlık tarafından duyulunca, hepsi tutuklanır ve hapsedilir ve imzalarını geri çekmeleri ve savaşa katılmaları emredilir. Hiçbirisi imzasını geri çekmez. Uzun bir askeri mahkeme süreci yaşanır. 1920 yılının sonlarında mahkeme sonuçlanır ve savaşa katılmayan bu askerler vatan hainliği gerekçesi ile idama mahkum edilirler. Aynı mahkeme, Atina’dan gemilere binip İzmir’e gelmek istemeyen ve savaşmak istemeyen 117 asker için de orada yürütülür. 1921 yılının ilk günü, 200 asker, mahkeme kararı gereğince, İnciraltı sahilinde kurşuna dizilmek üzere getirilirler. Askerlerden Hristos, sahilde dizilirlerken: “Biz fakiriz, bu nedenle buradayız, zenginler ve güçlüler asker olmayabiliyorlar, ama biz fakir olduğumuz için yıllardır savaşıyoruz… Bizim çaremiz yok…” der. Bir başka asker Haris; “ Bize artık özgürlükten söz etmeyin, şu yaşadıklarımıza bakın… Bize artık vatandan ve eski düzenden bahsetmeyin…” diye isyan ederler…

Yunanlı komutan ateş emri verdiğinde 200 asker hep bir ağızdan haykırır “ zito i epanastasis: Yaşasın İsyan “ … Ve sonra birer birer kanları Ege’nin berrak sularına karışır… Agamemnon kaplıcalarının suları, onların yaralarını tedavi edemez ama İnciraltı Sahili bu büyük insanlık dramının tanığı olarak hala yanı başımızda bu 200 askerin anısını
yaşatır…

Selam
Ölümlerin tanığı yoldaşlarım
Öveceğim sizleri her zaman
Şiirlerimin başında ve sonunda
Öveceğim sizi gururlu bir başla
Göğü inciten şarkılarınız çünkü
İncitmektedir kalplerimizi hala
TUĞRUL KESKİN
( Zito i Epanatasis şiir kitabından).

Kaynaklar:
1. http://gezite.org/zito-i-epanastasis/ezite.org/zito-i-epanastasis/
2. http://Barışın Sesi, Burhan Aksakal’ın hazırladığı kitap.
3. Av. Saha İlman’ın, Girit’te yaşayan Emfimio Taki Lakekis ile Maria Marioli’nin yardımları ile, 1920’de “Zito i Epanastasi” adı ile yayınlanmış olan manifestonun orjinalinden dilimize çevirisi.

Prof. Dr. Süleyman Kaynak