Kefalet sözleşmesi, bir borcun ödenmesini güvenceye bağlamak amacıyla kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.
Kefalet sözleşmesi ile bir borçlunun borcunu gerektiğinde onun yerine ödemeyi üstlenen kişi ile o borçlunun alacaklısı arasında hukuki ilişki oluşur. Borçlunun yerine gerektiğinde borcu ödemeyi üstlenen kişi kefildir.
Kefalet sözleşmesi esas itibariyle borçlunun ödeme güçsüzlüğüne düşme ihtimalini teminat altına almak için yapılan alacaklı ve borçlu arasındaki asıl borca bağlı ayrı bir sözleşme çeşididir.
Kefalet sözleşmesi için temel unsurların oluşması gerekir. Bu unsurlar;
Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.
Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz..
Kefalet sözleşmesi ile kefil olacak kişi evliyse ve eşler arasında mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, kefil olacak eş ancak diğer eşin yazılı rızasıyla kefil olabilir. Kefil olabilmek için eşin rızası Türk Borçlar Kanununda düzenlendiği üzere zorunlu bir durumdur.
Eşin rızasının kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce ya da en geç sözleşmenin kurulması anında verilmiş olması şarttır. Ancak kefalet sözleşmesinden sonra yapılan;
Kefaletin en çok uygulanan üç türü vardır. Bunlar;
Adi kefalet ile alacaklı doğrudan kefile başvuramaz. Alacaklı borcu temin etmek için ilk olarak alacağı için asıl borçluyu takip etmeli ve alacağını ondan talep etmelidir. Ancak asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünün tespit edilmesinden sonra kefil takip edilebilir.
Aşağıdaki hallerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir:
Sözleşmede, bu durumlarda alacaklının, önce asıl borçluya başvurmak zorunda olduğu kararlaştırılabilir.
Müteselsil kefalet ile alacaklı ile borçlu arasında ödeme zamanı geldiğinde alacaklı borcun ödenmesini doğrudan kefilden isteyebilir. Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.
Bir borç için birden çok kefil olabilir. Birden çok kişi, aynı borca birlikte kefil oldukları takdirde, her biri kendi payı için adi kefil gibi, diğerlerinin payı için de kefile kefil gibi sorumlu olur. Borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil olarak yükümlülük altına giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu olur.
Kefilin rücu hakkı, kefilin borçlunun alacaklıya olan borcunu ödemesi halinde alacaklıya ödediği değeri borçludan isteme hakkıdır. Kefilin rücu hakkını kullanabilmesi için gerekli şartlar;
Kefil, alacaklıya ödediği borç tutarı kadar asıl borçludan alacaklı duruma gelir; böylelikle kefil alacaklıya ödediklerini borçludan isteyebilir. Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur.
Gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya mali durumunun, kefalet sırasında kefilin iyiniyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmışsa, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı sürece her zaman kefalet sözleşmesinden dönebilir.
Kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.
Kefalet sözleşmesinde asıl borcun sona ermesi ile kefilin borcu da sona erer ve kefalet sözleşmesi son bulur.
Kefalet sözleşmesi süresiz olarak yapılabileceği gibi bir süreye de bağlanmış olabilir. Kefalet süreli ise sürenin son bulmasıyla kefillik de son bulur. Örnek olarak kefil olan kişi, 2 yıllık bir süre için kefil olmuşsa, bu sürenin sona ermesiyle kefil olarak borcundan kurtulmaktadır.
Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.
Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.
Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir.
Kefalet sözleşmesi, kefaletten dönme, kefilin rücu hakkı gibi kefillik ve kefalet kavramları ile ilgili konularda hukuki açıdan pek çok sonuç doğurmaktadır. Kefil olma, kefalet sözleşmesi ile ilgili sorunlarınız da, konu ile ilgili uyuşmazlık halinde, bu konularda dava sürecinde hak kaybına uğramamak ve hukuki destek almak için uzman bir avukatla çalışmak sürecin olumlu sonuçlanmasını sağlayabilecektir.
Kefalet sözleşmesi ile garanti sözleşmesi birbirine benzeyen, esas itibariyle farklı noktaları bulunan ancak çokça birbiriyle karıştırılan sözleşme çeşitleridir. Yargıtay’ın bir kararında bu ayrım üzerinde durulmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Kararı;
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2017/15947
K. 2017/16801
T. 30.11.2017
Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2001 gün ve E:2001/19-534, K:2001/583 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, kişisel (şahsi) teminat sözleşmelerinin alt kavramlarını oluşturan kefalet ve garanti sözleşmelerinin temel amaçları, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi teminat (güvence) verilmesidir. Aralarında ana farklar bulunmaktadır:
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 583. maddesi hükmü uyarınca, kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekle tabi olduğu ve ayrıca sözleşmede kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktarın gösterilmesi gerektiği halde, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 128. maddesindeki “üçüncü kişinin fiilini üstlenme” başlığı altında düzenlenmiş olan garanti sözleşmesi herhangi bir şekle tabi tutulmadığı gibi, verilen garantinin belli bir limite bağlanmış olması da öngörülmemiştir.
Öte yandan, kefalette, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 591. maddesi hükmü uyarınca kefil, borçluya ait defileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahipken, garanti akdinde teminat veren kişiye bu hak tanınmış değildir.
Bunların dışında kefil kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 596. maddesi hükmü uyarınca asıl borçluya yasadan ötürü dönme (rücu) hakkı bulunduğu halde, garanti sözleşmesinde teminat verene bu hak tanınmamıştır. Nihayet, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 598. maddesi gereğince kefalette, kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlı iken, bir tür üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğini taşıyan garanti sözleşmesi, bağımsızlık ilkesi gereğince bu koşullara tabi tutulmamıştır. Bu farklı hüküm ve sonuçlardan anlaşılacağı üzere, garanti veren kişinin sorumluluğu, kefalet veren kimsenin sorumluluğundan çok daha ağır koşullara tabi tutulmuştur. Bu sebeple sözleşmenin niteliğinin tespit ve yorumunda teminat veren kimsenin iradesi de bu yönden titizlikle değerlendirilmelidir. İşte bu nedenledir ki, doktrinde ve uygulamada (11.6.1969 gün ve 1969/4-6 Sayılı İBK) her iki sözleşmenin birbirinden ayırt edilebilmesi için çeşitli kıstaslar belirlenmiştir.