Şehir ve kırsal alanlar arasındaki ayrımı kesin çizgiler ile belirlemek mümkün değildir dolayısıyla kırsal kalkınma sırasında dikkat edilmesi gereken çok fazla nokta bulunmaktaıdr. Ancak şehir ve kırsal alanların idari yapısı, bölgenin nüfusu ve fonksiyonel özellikleri baz alınarak ayrım yapılmaya gidilebilmektedir (Giray vd., 2004). Kırsal alanların geçim kaynağını topraktan sağlıyor olması yani birincil ekonomik faaliyetlerde bulunması bu karşılık şehirsel alanların ikincil ve üçüncül ekonomik faaliyetlerde bulunması şehir ve kırsal alanların ayrımında temel ölçüt oluşturmaktadır (Başıbüyük, 2004).
Günümüzde şehirlerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısının iyileşmesi kentleri çekici hale getirmiştir. Bu anlamda kırsal alanlarda şehirlere doğru yoğun olarak göçler gerçekleşmektedir. Bu göçler, alt yapı hizmetlerinin yerine getirilememesi, çevresel kirlilikleri, doğal kaynakların hızla tükenmesi, barınma ve konut sorunları ve şehirlerdeki suç oranlarını artmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte kırsal alanlar ile şehirsel alanlar arasında ciddi farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu farklılıklar kırsal kalkınma sorunsalını gündeme getirmiştir (Çolakoğlu, 2007).
Kırsal kalkınma kavramı günümüzde kırsal yerleşmeler, kırsal alanlar, kırsal nüfus, kırsal kesim, kırsal toplum, kırsal çevre ve kırsal ekonomik gibi birçok çeşitli kavramlar ile birlikte ele alınmaktadır. Özel İhtisas Komisyonu Raporuna (2018) göre İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki kalkınma yaklaşımlarına, devletlerin sosyal devlet ve refah toplumu olma çabası egemen olmuştur. Bu yaklaşıma göre şekillenmiş olan kırsal kalkınma, tarımsal politikaları tamamlayıcı bir işlevle hayata geçirilmiş bir politika alanı olmuştur. Bu minvalde, kırsal kalkınmayı genel olarak; tarımsal işletmelerin yeterli ve düzenli gelir elde etmesi ile kırsal hanelerde refah artışının sağlanması amaçlarını birlikte gerçekleştirmek üzere hedef kitlesini çoğunlukla çiftçilerin ve köylülerin oluşturduğu bir politika alanı olarak tanımlamak mümkündür. Kırsal kalkınma çabaları kırsal alanlardaki toplumların, toplumsal, ekonomik, kültürel olanaklarını geliştirmek, yaşam olanaklarını iyileştirmek, ülkenin gelişmişliğine katkı sağlamaları devletin ve toplumun ortaklaşa mücadeleleri sonucu ortaya çıkan bir gelişimdir. Bu anlamda tarımsal alan, kırsal alan ve kırsal kalkınma kavramları aynı kategoride değerlendirilmeli ve ele alınmalıdır (Başıbüyük, 2004).
Kırsal kalkınma ülkemizde olduğu diğer ülkelerde de en önemli sorunlardan birisidir. Ülkelerin kırsal alanlarda yaklaşık olarak üç milyar insanın yaşaması ve bunun %60 civarının günde 2 doların altında bir gelire sahip olması, kırsal alanlarda yaşayan nüfusun temel ihtiyaçlarını karşılayamaması gibi sorunların önüne geçilmesi amacıyla kırsal kalkınma politikaları geliştirilmeli ve etki bir şekilde sürdürülmelidir (Güven, 2017).
Küreselleşme ile beraber ortaya çıkan liberalleşme politikalarından etkilenen ülkelerden birisi Türkiye olmuştur. Ülkemizde bu etkilenmenin en çok hissedildiği alanların başında kırsal alanlar ve tarım sektörü olmuştur (Öztürk, 2008). Bu anlamda kırsal alanların kalkınması giderek karmaşık bir hale almıştır. Bu karmaşıklık kırsal alanlara yönelik bir takım kalkınma politikalarını gerekli kılmış, var olan politikaların değişmesi gerektiği görüşleri ortaya atılmıştır. Kırsal ekonomilerde çeşitlilik, yeni teknolojiler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesi gibi önemli elemanlar kalkınma açısında gerekli görülmüştür. Bununla birlikte çevrenin korunması, hizmetlerin artışı, yaşam alanlarının geliştirilmesi gibi konular üzerinde durulmuştur (Yenigül, 2016).
Cumhuriyet ‘in kuruluşundan günümüze kadar kırsal kalkınma alanında kalkınmayı sağlamak, ulusal kalkınma politikaları ile entegre etmek, şehir- kır arasındaki dengesizliği azaltmak amacıyla yerel, bölgesel ve ulusal ölçeklerde önemli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar ülkemizin geçirdiği ekonomik süreçler ve planlama açısında iki dönem olarak incelenebilir. Bunlar, Planlı dönem öncesi çalışmalar ile sonrası çalışmalardır (Sevinç, 2011).
Türkiye 1929 yılına kadarki dönemde Lozan Antlaşmasına bağlı kalmasından dolayı dış ticarette, gümrüklerde ve ödemelerde egemen olamamıştır. 1929 ve 1930 yıllarında meydana gelen küresel ekonomik kriz Türkiye’yi de etkilemiştir. Bu etkilenme Türkiye’nin ekonomik anlamda zor dönemler geçirmesine neden olmuştur. Bunun önüne geçmek amacıyla tarımda ve kırsal alanlarda kalkınmaya gidilmiştir. Bu bağlamda Köy Kanunları çıkartılarak kırsal alanların kalkınması amaçlanmıştır. İzmir İktisat Kongresinde alanına karar ile Aşar vergisi kaldırılması, tarımsal kredi imkanlarının sağlanması kırsal kalkınmanın en önemli temellerini oluşturmuştur. Bununla birlikte 1934 yılında çıkarılan İskan kanunu ile topraksız olan köylülere toprak dağıtılmıştır. 1938 yılında düzenlenen 1. Köy ve Ziraat Kongresi ile tarımda teknik alt yapının iyileştirilmesi sağlanmış, kırsal alanlarda yaşayan halkın sosyal ve ekonomik yapıları iyileştirilmeye çalışılmıştır (Kayıkçı, 2005).
1950’li yıllardan sonra ülkede hızlı bir sanayileşme ve kentleşme süreci yaşanmaya başlamış; bu süreçle birlikte kır-kent arasındaki gelişmişlik farkının hızla artmaya başlaması kırsal alanlara yönelik yeni arayışları beraberinde getirmiştir. Sanayileşme süreci ile birlikte kırsal alandan kentsel alanlara doğru yapılan göçlere rağmen tarım sektörü ekonomideki önemini korumuştur. Sanayi politikalarıyla kalkınma sürecini sürdüren Türkiye, 1960’lı yıllarda planlı dönemle birlikte kalkınma planlarıyla kalkınma sürecini devam ettirmiştir (Yenigül, 2016).
Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilen kırsal kalkınma politikaları kırsal alanlar ve kırsal alanlarda yaşayan halkın yaşadığı sorunlara yönelik adımlar atılmıştır. Ancak atılan bu adımların dağınık ve birbirinde kopuk bir şekilde sürdürülmüştür. Küresel olarak gerçekleşen ekonomik krizler, toplumsal çatışmalar, kırsal kalkınma ile ilgili çalışmaların hayata geçirilmesini güçleştirmiştir.
Türkiye 1963 yılına geldiğinde kırsal kalkınma politikalarını etkin bir şekilde hayata geçirmek için daha rasyonel çalışmalar yapmıştır. Hükümetler kalkınma politikalarını Beş Yıllık Kalkınma Planlarına bağlı olarak gerçekleştirmeye başlamıştır. 1960’lı yıllarda kurulan Devlet Planlama Teşkilatı ile birlikte günümüze kadar on tane kalkınma planı hazırlanmış ve uygulanmıştır. Onuncu Kalkınma Planında kırsal kalkınma konusu “yaşanabilir mekanlar ve sürdürülebilir çevre” gelişme doğrultusunda ele alındığı görülmektedir (Akça, 2017). Kırsal kalkınma konusunda temel hedeflerin başında kırsal alanda asgari düzeyde refah seviyesini yakalamak ve kırsal toplumun iş ve yaşam koşularının iyileştirmeye yönelik çalışmalar yer almaktadır. Kırsal kalkınma politikası genel olarak kırsal ekonominin ve istihdamın güçlendirilmesi, insan kaynaklarının geliştirilmesi ve yoksulluğun azaltılması, sosyal ve fiziki altyapının iyileştirilmesi ile çevre ve doğal kaynakların korunması konuları oluşturmaktadır.
Kırsal kalkınma politikalarının temel amacı, şehirsel ve kırsal alanlar arasındaki gelişmişlik farkını azaltmak, göçlerin kırsal alanlar üzerinde yarattığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmak, kırsal politika yönetişiminin merkezi ve yerel düzeyde güçlendirmektir (Gürlük, 2001). Bu sayede şehirsel alanlar ile kırsal alanların gelişmişlik farkının ortada kaldırılması, kırsal alanlarda ortaya çıkan altyapı sorunlarının çözülmesi ve tarımsal gelişmişlik seviyesi arttırılmaya çalışılmıştır (Özer ve Tozak, 2017). Yapılan kalkınma planlarının bir diğer amaçları ise ekonomik ve sosyal bütünleşmeyi sağlamak, tarımsal iyileştirme ile beraber kırsal ekonomiyi bir bütün olarak ele almak ve çevrenin kırsal mirasın korunmasını sağlamaktır (Çelik, 2005).
Yazar: Yunus ERGÜN (Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi GençTCK Temsilcisi)
Kaynak