Kitap fuarları, yazarlar, okurlar

Ülkemizde uzun yıllardır devam eden kitap fuarları mevcut. Bendenizde kendimi bildim bileli bu fuarlara katılırım. Hem önceden listelediğim kitapları satın alırım hemde yazarlarla tanışma, sohbet etme imkanı bulurum. Kitabı seven her insan sanırım bu fuarlardan oldukça memnundur.

4-5  yıl öncesine gidersek belli başlı bir kaç ilimizde olurdu bu kitap fuarları. Şimdilerde ise sayılarını bilmiyorum ama onlarca ilimizde bu kültür ve kitap  fuarları düzenlenir oldu. Bu çok güzel bir şey. Okurun ayağına kitabın ve yazarın gitmesi okur açısından mutluluk verici bir durum. Okur için belki bulunduğu ilde kitaba ulaşmak mümkün ama yazara ulaşmak hayli zor. O nedenle bu fuarlara katılmayı ihmal etmeyerek, organizasyonu yapanları ve tüm yayınevlerini tebrik ve teşvik etmemiz lazım.
Fuarların bir kitap yönü var birde yazarlara bakan yönü. Kitap okura uygun fiyatlarla ve bol çeşit olarak ilk elden, kitabı yayımlayan yayınevi eliyle ulaşıyor. Beğendiğimiz yada hoşlanmadığımız şeyleri direk olarak yayınevi yetkililerine ulaştırmamız mümkün oluyor.

Fuarların diğer bir yönüde kuşkuşuz yazarlar. Okur, kitabını okuduğu yada okumayı düşündüğü yazar ile bir araya geliyor ve bizatihi karşılıklı muhabbet etme imkanı buluyor. Yazar ise bir taraftan okuru ile karşılaşmanın keyfini yaşarken, onlardan geri dönüşler alarak daha iyi eserler yazmanın yollarını arıyor.

Değerli yazar ve oyuncu ağabeyim Bahadır Yenişehirlioğlu’nun sürekli hatırlattığı gibi; “kitap fuarlarının en büyük amaçlarından biride yeni yazarlar tanımak, daha önce okuma hayatımıza girememiş kitaplarla tanışmak.”

Normal şartlarda ulaşılması hayli zor yazarlara bu fuarlarda kolaylıkla ulaşıyoruz. Hem kendileri ile tanışıp sohbet ediyoruz, hem kitaplarını imzalatıp, tatlı hatıralarla dönüyoruz. Çevremde sayıları hayli fazla yazar var. Sevdiğimiz, saydığımız kimseler bunlar. Bu kişilerin çoğu ile kitap fuarlarında tanıştım. Kitaba ve yazara değer veren biri için bu önemli bir şey. Okuyan, dolayısıyla yazan birileri ile dostluklar kurmayı önemli buluyorum.

Tam yeri gelmişken kitap fuarlarında gözlemlediğim ve mutlu olduğum  bir manzaradan söz etmessem olmaz. Evet milletimizin okuyup okumaması meselesi. “Bu millet kitap okumuyor” diyenler, kendileri okumadığı için herkesi öyle sanıyor. Okuyoruz. Milletimiz kitap okuyor, dergi okuyor, gazete okuyor… Ben öyle kitap kurtları tanıyorum ki, içlerinde haftada 3-4 kitap bitirenler var. Bendeniz bir dönem aldığım maaşımın hatırı sayılır bir bölümünü kitap ve dergilere harcıyordum. Pazar günlerimi kitap alışverişine ayırmıştım. Hem kitap satın alıyor, hem Sultanahmet Meydanı, Üsküdar sahili gibi güzel ortamlarda saatlerce kitap okumanın tadına varıyordum.

Hayatta başarılı olmak istiyorsak, mutlaka kitap ile haşir neşir olmak mecburiyetindeyiz. Okumanın büyüsüne kendimizi bir kaptırdık mı, zaten gerisi kendiliğinden gelecektir. Kitap böyle bir şeydir çünkü. Bulaştığınızda kurtulması neredeyse imkansız bir hastalık gibidir o. Ama sanırım dünyadaki en güzel hastalıkta bu. Gerçi Cemil Meriç ‘Bu Ülke’ kitabında okuma hastalığından bahsediyor. İlk defa bu kitapta duydum ve bir hayli tuhaf geldi. Uzun uzadıya anlatılacak bir konu, bu yazıda detaya girmeyeyim o yüzden.

Bir ara arkadaşlarıma espri ile karışık söylerdim hep, “okumayan bir insanın hayat damarlarından en az biri çalışmıyordur!”, bence. Yaşamında ‘kitap’ olmayan birinin hayatı bana çok basit ve küçük gelir hep. Gelişime kapalı, küçücük bir dünya. İlerlemekten uzak, durarak, yerinde sayarak geçen bir hayat. Sıfırın altına, eksiye düşmüş bir yaşam.  Belki de ’ yobaz’ kavramı bu dediğim insan porifilinin bir karşılığıdır. Allah bizi muhafaza etsin.

Yenigün Gazetesi / 16 Haziran 2016