Konkordato Mühleti İçerisinde İlamsız İcra Takiplerinin Akıbeti

Bilindiği üzere, 28.02.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7101 sayılı “İcra ve İflâs Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile birlikte en çok konkordato müessesesi içinde yenilikler getirilmiştir. Yapılan yeni düzenlemeler sonucunda, yeniden yapılandırma (rehabilitasyon) hukuku içerisinden iflas erteleme kurumu kaldırılmış olup borçluların iflastan önce başvuracağı tek ve son yol olarak konkordato kurumu yürürlükte bırakılmıştır.

7101 sayılı Kanun ile birlikte yapılan değişiklikler konkordatoyu, alacaklı ve borçlunun mahkeme gözetiminde müzakere ederek borçlunun mali durumun düzeltilmesini öngören alternatif bir cebri icra yöntemi haline getirmiştir. Kanun koyucu, iflas erteleme kurumunda yaşanan başarısızlık neticesinde konkordatoyu borçlunun durumunu iyiniyet çerçevesinde iyileştirmeye ve bu sırada alacaklıların alacaklarına kavuşmasını sağlamaya yönelik bir takım düzenlemeler ile şekillendirmiştir. Bu sırada da, mali durumun koruması için borçluyu koruyucu bir takım tedbirler getirilmiş bulunmaktadır. Buna örnek olarak; borçlunun tasarruf yetkisinin kaldırılmaması, mühlet kararları içerisinde kanun yoluna istisnai durumlar haricinde başvurulamaması, mühlet içerisinde ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanmaması gibi durumlar verilebilir.

İşte borçluyu korumaya yönelik olarak getirilen bu tedbirlerden birisi de geçici ve kesin mühlet kararları içerisinde borçluya takip yapma yasağıdır. İcra İflas Kanunu’nun (“Kanun”) “Kesin mühletin alacaklılar bakımından sonuçları” başlıklı 294. maddesinin birinci fıkrasında, “Mühlet içinde borçlu aleyhine 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur,(…)” denilerek ve Kanun’un yine 288. Maddesinde geçici mühlet kararının sonuçları bakımından kesin mühlet kararının sonuçlarının uygulanacağı belirtilerek; hem geçici mühlet hem de kesin mühlet içerisinde icra takiplerinin yapılamayacağı, önceden başlatılan takiplerin de durdurulacağı hüküm altına alınmıştır.

Kanun koyucu böylece, konkordato projesinin başarıya ulaşabilmesi açısından borçlunun malvarlıklarını koruma altına almak istemiş ve borçluya mühlet içerisinde takip yapılması veya evvelden yapılan takiplerin yürütülmesi suretiyle aktiflerinin azalmasını engellemeye çalışmıştır. Ancak, konkordato kurumundaki değişikliklerin yeni olması ve henüz yeknesak bir uygulama olmaması nedeniyle bu konuda pek çok problem yaşanmaktadır. Özellikle, mühlet içerisinde açılan takiplerin akıbeti ile ilgili problemler yaşanmakta olup Kanun hükümleri ve mahkeme kararlarının bu hususta yeterli olup olmayacağı yönünde şüpheler oluşmaktadır.

Yukarıda da bahsedildiği üzere, konkordato mühletleri içerisinde takip açılamaz, evvelce açılan takipler ise durur. Kanun’un 294. maddesi bu hususu çok net bir şekilde ifade etmektedir. Ancak, aynı netliğin geçici mühlet kararının verilmesi, ilanı ve alacaklılar üzerinde sonuçları bakımından bulunduğunu söylemek pek kolay değildir.

Şöyle ki; Kanun’un 288. maddesi ilk fıkrasında geçici mühletin kesin mühletin sonuçlarını doğuracağını belirttikten sonra ikinci fıkrada, geçici mühlet kararının ilanı ile ilgili şöyle bir hükümde bulunmuştur: “Mahkemece geçici mühlet kararı, ticaret sicili gazetesinde ve Basın-İlan Kurumunun resmî ilân portalında ilân olunur ve derhâl tapu müdürlüğüne, ticaret sicili müdürlüğüne, vergi dairesine, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, mahallî ticaret odalarına, sanayi odalarına, taşınır kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kuruluna ve diğer lazım gelen yerlere bildirilir.”

Bahsi geçen hüküm, üçüncü kişilere ve özellikle konkordato projesine tabi borçlunun alacaklarına, konkordato mühlet kararlarına yönelik haber verme amacı taşımaktadır. Uygulamada bu amacın ne derece sonuca ulaştığı tartışmalıdır. Geçici mühlet ile kesin mühlet kararları, kararların verildiği tarihten itibaren hüküm doğurmaya başlamakta; ancak alacaklılar mühlet kararlarına ancak Basın İlan Kurumuna ait ilan portalından, ticaret sicil müdürlüğü tarafından yapılan ilanlardan veya diğer kurumlara ulaşan duyurulardan ulaşabilmektedir. Kaldı ki uygulamada, bu ilanların gecikmeli olarak verildiği görülmekle birlikte; ilan tarihi ile mahkeme ilamı tarihi arasında alacaklıların ve diğer üçüncü kişilerin habersiz kaldığı bu süreç sıkıntılara yol açmaktadır.

Bu duruma alternatif olarak, özellikle alacaklılara mühlet kararlarına ilişkin mahkeme ilanlarının tebliğ edilmesi gibi bir yol düşünülse de, zaten ekonomik olarak zor durumda olan borçluya bir de her alacaklı için yapılacak olan tebligat masraflarını yüklememek ve kendisi masraflı olan konkordato kurumundan kaçmamasını sağlamak amacıyla bu yol tercih edilmemiştir.

Ancak, mahkeme ilamı ile ilan arasında geçen sürede konkordato kararından haberi olmadan alacaklılarını tahsil amacıyla ilamsız icra takibinde bulunan alacaklılar için bahis konusu durum problemlere sebep olmaktadır. Alacaklılar bu süre içerisinde icra takibi yaptıklarında, borçlular tarafından icra müdürlüklerine konkordato mühlet kararı sunularak icra takipleri durdurulmakta ve icra müdürlüklerinin işlemleri dolayısıyla şikayet yoluna başvurularak ilgili takiplerin İcra Hukuk Mahkemeleri kararı ile iptali talep edilmektedir. Mahkemeler genellikle bu talepleri kabul ederek icra takiplerinin iptaline karar verse de bu durum hem alacaklının esas alacakları hem de yaptığı takip masrafları açısından sorun yaratmaktadır.

Bu noktada yaşanan en büyük çelişki, Asliye Ticaret Mahkemesinin konkordato dosyası gereğince verdiği mühlet kararından sonra açılan bir ilamsız icra takibinin Kanun’un 294. Maddesi gereğince iptal edilmesi gerekirken; diğer taraftan bu karardan haberi olmayan ve kararın verildiğini bilebilecek bir durumda da olmayan iyiniyetli alacaklının ilgili hüküm gereği takibin iptali sonucunda iyi niyetinin korunmamasıdır. Bu durum sonucunda, aynı maddede getirilen ilan yükümlülüğünün de alacaklılar üzerindeki etkisinin azaldığı görülebilmektedir.

Borçlunun, ilgili takibin iptali istemiyle İcra Hukuk Mahkemelerinde şikâyet yoluna başvurması halinde ayrıca, bu mahkemede görülen işlem sonucunda vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin de doğması gündeme gelebilecek ve bu husus alacaklı üzerinde ekstra bir yük yaratabilecektir.

Bunun yanı sıra, ilamsız icra takiplerinin açılması sırasında ilamsız takiplere özgü olarak 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 29. maddesi uyarınca alacaklıdan avans niteliğinde alınan peşin harçların akıbeti de net değildir. İlgili hükümde peşin harçların takip sonunda alınacak asıl harca mahsup edileceği ve alacaklı mahkemeye müracaata mecbur kalırsa, peşin alınan harcın kendisine iade edileceği belirtilmesine rağmen ilamsız takibin iptal edilmesinde harcın alacaklıya iade edilmesine yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durum özellikle büyük meblağlı ilamsız icra takiplerinde, peşin harcın nisbi olması nedeniyle problemlere yol açabilecektir.

Kanımızca, mühlet kararlarının sonuçları bakımından, özellikle icra takipleri açısından ilan tarihinin baz alınması, hem alacaklı hem de borçlunun çıkar dengelerini koruma açısından daha yararlı görünmektedir. Bu şekilde alacaklının iyi niyeti korunurken, borçluya karşı ilgili süreçte açılan takiplerin durdurulması yolu ile konkordato projesinin başarıya ulaşması kolaylaştırılmış olacaktır.

Sonuç olarak, zaten ekonomik olarak zorluk içerisinde bulunan borçlunun konkordato yoluna başvurarak kendi durumunu iyileştirme saiki mevcut iken bir de aleyhine açılmış takipleri idame ettirmesini beklemek gerçeklerle pek bağdaşmamaktadır. Keza, alacaklının konkordato dosyasında kayıtlı alacaklarına borçlu ile müzakere ederek ulaşma imkanını bırakıp borçlu aleyhine takip açarak alacaklarına kavuşma yoluna başvurması pek tabi rehabilitasyon hukuku ile bağdaşmayacaktır. Kanun koyucu da bu noktada borçlunun korunmasına yönelik bir tercihte bulunmuş ve ilgili takip yasaklarını uygulamaya sokmuştur.

Ancak, bu uygulama içerisinde bir takım aksaklıkların da bulunduğu da aşikârdır. Özellikle yukarıda bahsedilen mühlet kararı tarihi ve ilan tarihi arasında yapılan takiplerin akıbeti açısından hakkaniyete uygun bir şekilde karar verilmesi gerektiği açıktır. Bu noktada, alacaklı ile borçlu arasında çıkar dengesi sağlanmak gerektiğinden hem mahkemelerin hem de kanun koyucunun, konkordato kurumunu başarıya ulaştırmak ve bu süreçte alacaklıların da hak kaybına uğramasını engellemek için bu gibi pürüzleri gidermesi gerekmektedir.