Krizler de savaşlar gibidir. Bir kriz eğer savaşa yol açmasa bile, tıpkı savaş gibi, sonunda o krizin galipleri ve mağlupları olur. İşte bu kriz şu sıralar ilk galiplerini ortaya çıkartıyor.
2012 yılının o çok korkulan ilk çeyreğini bitirmek üzereyiz. Kötümserlerin kehanetleri gerçekleşmedi. Bu yılın ilk aylarında, başta Yunanistan olmak üzere, Avrupa’daki zayıf halkaların zincirden kopacağı ve borç krizinin, gelişmekte olan ülkelere doğru yayılan bir küresel çöküşle devam edeceğini neredeyse resmi görüş haline getiren bir kesim vardı.
Krizi Ortadoğu’dan başlayan bir savaşla aşmak isteyen bu çevreler şu sıralar son kozlarını oynuyorlar. Çünkü 2012 yılı aslında küresel krizin, siyasi açıdan göbek bağının kesileceği bir yıl.
Ortadoğu’daki değişimin renginin belli olmaya başlaması, Fransa ve ABD seçimleri, Çin’de parti kongresine bağlı değişim başlangıcı krizin siyasi yüzünü belirleyecek gelişmeler. Böyle olunca hem ekonomik hem de siyasi açıdan bir dönüm noktası olan 2012 yılı gerçekten Mayaların kehanetini hak eden bir başlangıç yılı olarak anılacak gibi gözüküyor.
Bu süreçte AB’nin yönü henüz belli değil ve AB krizinin derinliği buradan kaynaklanıyor. ABD ve gelişmekte olan Asya, Çin ise yönünü belli etmiş durumda.
ABD’de birbiriyle yarışan Cumhuriyetçi adayları, çok yakında, bütün dünya müstehzi bir gülümsemeyle izlemeye başlayacak. Çünkü başta Fed olmak üzere, Amerika’nın kaderini belirleyen kurumlar ve güçler, ABD’nin 21. yüzyıl yolculuğunun ana duraklarını tespit ettiler bile.
Bu yılın sonunda nihayetlenecek 1. Obama dönemi, bir kriz yönetimi çerçevesiydi ve burada çok büyük hatalar yapılmadı. Özellikle ekonomi alanında, ilk iki yıldaki bocalama dışında, 2. dönemi tehlikeye sokacak bariz hata yoktu.
Fed’in bilânçosunu bu dönemde büyütmesi, dolar kurunu krizin dalga boylarına göre idare etmesi ABD’yi resesyondan korudu. Belki de son twist operasyonu doları gereksiz değerlendirdi ama bu da uzun vadede faizlerin düşük kalacağını garanti etmek açısından kaçınılmaz görülebilir.
ABD, teknoloji ve buna dayalı sektörlerde adeta bu krizden böyle çıkılır dersi verdi.
Son yıllarda Apple ve Google gibi teknoloji şirketleri hem teknoloji endeksi Nasdaq’ı yukarı taşıdı hem de ABD’de ortalama karlılık oranlarını sıçrattı. Böyle olunca, ABD ikinci savaştan bu yana ilk defa doları, militarizme ve siyasi tehdide bağlı olmadan, ayakta tutmayı başardı.
Tabii ki ABD’de geleneksel sektörlerin krizine bağlı olarak, ciddi bir işsizlik ve yoksullaşma var. Ama bu, ABD’deki dönüşümü zorlayan başka bir gerçek.
2. Obama iktidarı teknolojiye dayalı bir ekonomiyi ve bunun ihracatını destekleyecek.
Daha iddiasız ve ihracatı destekleyen bir dolar göreceğiz bu dönemde. Bunun için ABD ve öncü sektörlere dayanan küresel sermaye, şimdiye kadar kapitalizmin giremediği bütün pazarları açacak ve aynılaştıracak. Tablet bilgisayarlar, aynı anda, Afrika’da da, Avrupa’da da, aynı fiyattan satılacak. Kapitalizmin selameti için, milyarlarca dolarlık ihaleleri yapan, silahları alan ulus-devletler değil, bilgisayar alan, daha iyi eğitim talep eden, becerilerini geliştirmek, gelirlerini artırmak isteyen bireyler önemli olacak artık.
Çin meselesi Stratfor’un bildiği gibi değil
Bakın bu Çin için de geçerli. Şimdi Stratfor’un, oğul Bush’un biraz daha zekisi sayılabilecek, teorisyeni (!) G. Friedman, önümüzdeki 10 yılda Çin’in büyümesi düşecek ve dünya lideri olamayacak kestiriminde bulunuyor.
Yukarıdaki grafikte Çin’in düşen büyümesine karşın dünya ekonomisine katkısının artacağını görüyorsunuz. Çünkü, dünya büyümesi Çin’in büyümesinden daha fazla düşüyor. Ayrıca, yaygın kanının aksine, Çin’i yabancı sermaye açısından cazip kılan başlıca etken düşük ücret değildir. Çin’in asıl cazibesi, onun beşeri sermaye, sağlık, eğitim ve özyönetim kapasitesi açısından yüksek nitelikli olmasıdır. Bu, Çin’in karşılıksız dolar biriktirmesi yerine içeriye dönük zenginleşmeye geçmesi ve dünya ekonomisine daha fazla katkı yapması demek. Bu dünyayı yerinden oynatacak, tüm dengeleri değiştirecek bir potansiyel. İşte, Çin şimdi kendi içine dönük bir niteliksel büyümeyi de öne çıkartacak ve yalnız kendisinin değil, Doğu’nun da Batı karşısında üstünlüğünü yeniden tarih sahresine getirecek. Bu gerçek ve yönelim, Çin için olduğu kadar, bütün güney ve bütün doğu için de geçerlidir. Bu kriz işte böyle biter; gerisi yalandır. Bize gelince; artık bu gerçeği görelim.