Mehmet Akif Ersoy ’un doğduğu yetiştiği yıllar Osmanlı Devleti’nin buhranlı dönemleridir. Bu dönemde, 93 Harbi (1877), Trablusgarp Savaşı (1911), Balkan Savaşı (1912) ve I. Dünya Savaşı (1914) olmuştur.
Mehmet Akif Ersoy’un, bu savaş yıllarındaki bireysel ve toplumsal kimlik oluşumundaki şekillenişi çok önemlidir. Bu şekillenme sürecinde Mehmet Akif; Dünya devleti “ Osmanlı Kimliği ”nin batı karşısında tutunma çabalarına şahit olmuştur. Kurtuluş çarelerinin çokça tartışıldığı bu dönemde Osmanlı aydın sınıfının da önerileri olmuştur
Mehmet Akif bu aydınlar arasında; isyanlar, savaşlar ve iç çatışmaların gölgesinde kalmış; vatanperver, iyi yetişmiş, donanımlı ve hizmete hazır bir portreye sahiptir. Veteriner hekim, vaiz, şair, öğretmen, hafız, mütercim (Cumhuriyet döneminde milletvekili) vasıflarıyla Mehmet Akif, Osmanlı Devleti için bir kazanımdır. Sosyal yönü, bilgi birikimi, gözlemci ve çözümcü yaklaşımı ile Akif Osmanlı Devleti adına bir hizmet ehli olmuş, gördüğü yanlış uygulamalara karşı eleştirilerini de esirgememiştir.
Mehmet Akif, donanımlı yönünün yanı sıra üretici kimliği ile devrinin sosyal, siyasi, kültürel, dini, edebi çehresini tespit etmekle kalmayarak yapılması gerekenleri de ortaya koymuştur. Akif yapılması gerekenleri ortaya koyarken, kurtuluş formüllerinde her zaman İslami motifleri ön planda tutmuştur. Mehmet Akif bu fikirlerini ve çözüm önerileri her fırsatta dile getirmiştir.
Akif, Bu geri kalmışlığın ve milli felaketin sebeplerini ise şöyle açıklamaktadır;
Bu tespitleri hem bir aydın hem bir vatansever olarak paylaşan Akif, çözüm önerilerini de şöyle ifade etmiştir;
Mehmet Akif Ersoy’a göre Müslümanların (o dönemde Müslümanların en önemli temsilcisi “Hilafet”i elinde bulunduran Osmanlı Devleti’dir) geri kalmışlığının nedeni kesinlikle din değildir. Buradaki esas problem uygulama şekillerindeki bozukluklardır. Bu bağlamda Akif’e göre yaşanan din, hurafeler dinidir. Görünürde dini kendilerine kalkan yapanlar; umacı, cahil, tembel, miskin, softa olarak devlet ve din adına en büyük hatayı yapmışlardır(Macit,2006:5). Mehmet Akif dinin yanlış algılanmasının yanı sıra siyasi kısırlıkların da devlet yapısını zedelediğini düşünmüştür. Vatanını, devletini seven bir aydın olarak yıpratıcı siyasi çekişmelerin içerisinde yer almayarak, devletin kendisinden beklediği veya istediği hizmeti vermeye odaklanmıştır (Yetiş, 2010:65).
Bir Osmanlı aydını olarak gündemi değerlendiren Mehmet Akif, Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu zor durum hakkında, öncelikle sorunların tespitini yapmıştır. İkinci adım olarak çözüm önerilerini ortaya koyan Akif en son adım olarak, sorumluluk alma adımını da atarak çözüm yöntemlerinin her üç aşamasında aktif rol oynamıştır. Sorgulayan, üreten ve sorumluluk alan yönleri ile Akif Ortadoğu’da İslam birliği olgusundan hareketle, halkı bilgilendirme ve Osmanlı Devleti adına propaganda yapmıştır.
Kaynak: