‘Milli Hava Yangın Filosu’ sözü 11 yıldır ‘yerde’ kaldı

Orman yangınları küreselleşen dünyada etkileri ve sonuçları itibarıyla bütün ülkeleri ilgilendiren doğal afetlerin başında gelmektedir. Yangınlar, dünya çapında her yıl milyonlarca hektar orman alanının yanmasına, katrilyonlarla ifade edilen yangınla mücadele masraflarına, reaksiyon el değer ve hatta can ve mal kayıplarına neden olan önemli bir tehdittir.

Artan nüfus ve aşırı tüketim, doğal kaynakların özellikle ormanların hızla yok olmasına neden olmaktadır. Bunların sonucunda ise Erozyon, Kütle kaybı, Su kaynaklarının bozulması, Hava kirliliği, Çölleşme, Sel, Heyelan ve Çığ gibi afetler, sık sık görülmeye başlanmıştır.

Orman yangınları, Türkiye’de ormanların sürekliliğini tehlikeye sokan etkenlerin en önemlilerinden birisidir. Özellikle orman yangınlarının çıkmasında ve yayılmasında en uygun koşullara sahip Akdeniz iklim kuşağının etkili olduğu Ülkemizin önemli bir kısmında, bu doğal afetin tehdidi süreklilik arz etmektedir.

Türkiye’de meydana gelen orman yangınlarının çıkış saatlerine bakıldığında, yangınların çoğunlukla saat 11 ila 20 arasında çıkmaktadır . Çünkü bu zaman aralığında güneşlenme süresine bağlı olarak sıcaklık artışı maksimum, nispi nem oranı ise minimum seviyededir.

Maalesef ülkemiz yönünde de işler hiç iç açıcı görünmüyor. Anlık olarak https://www.webtekno.com/dunyada-nerede-yangin-oldugunu-gosteren-interaktif-harita-turkiye-yaniyor-h52234.html(https://gyazo.com/8297424358e3f5034e6bfebbc22489de )

Tıklayıp erişebileceğiniz interaktif yangın haritasında, Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinde bir yangına rastlayabiliyoruz. Hemen aşağıda göreceğiniz görsel, tam da bugün alınmış bir Türkiye yangın haritasını gösteriyor sizlere.

Üstelik vahim tablo bugünle de sınırlı değil. Gün gün gözlem yapabileceğiniz interaktif haritada tesadüfi bir gün bile seçseniz, ülkenin dört bir yanından orman yangınlarını işaret eden kırmızı noktalar görebiliyorsunuz. ‘Dünyanın akciğerleri’ diyebileceğimiz ormanların an be an yok olduğunu zaten biliyorduk ama bu şekilde tanık olmak, doğrusu epey trajik oldu.

https://www.ogm.gov.tr/Sayfalar/OrmanYanginlari.aspx Orman yangınlarının nerede olduğunu gösteren liste ve harita gösterilmektedir.

Antalya Serik’e bağlı Karabük köyü, 31 Temmuz 2008’de yüksek gerilim hattından başlayan yangın Alanya’ya doğru yayıldı. 5 gün Türkiye’nin en büyük yangınlarından biri sonucu 14 bin hektar orman yandı. İki vatandaşımız yaşadıkları köyde evlerinin içinde hayatını kaybetti.

Arkadaşım Gürhan SAVGI’nın yaptığı çalışma ile günyüzüne çıkmamış konuların olduğunu görüyoruz.  Saygı yaptığı açıklama da; Bu yangının ardından yapılan çalışmaları fikri takip uyarınca araştırdım, haberleştirdim.

Dönemin Orman Genel Müdürü ile yaptığım röportajda yörede Yangına Dayanıklı Orman Projesiyle (YANDOP) ağaçlandırılacağı, projenin yangına karşı hassas diğer bölgelerde de uygulanacağı ifade edildi.

Konu döndü dolaştı yangına müdahalenin en etkin aracı helikopter ve uçaklara geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hava aracı alımı talimatıyla ilgili sorduğum soru üzerine Genel Müdür şunları söyledi:” Türkiye’nin arazi şartları bize havadan müdahale aracının helikopter olması gerektiğini gösterdi. 1995’ten beri hava aracı kullanıyoruz.

Bu kadar yıllık tecrübemiz hava aracımızın helikopter olması gerektiğini gösterdi. Biz amfibik uçakları helikopterlerden sonra ikinci takviye gücü olarak düşünüyoruz. İlk etapta, Başbakanımızın verdiği talimat çerçevesinde 20 uçak ve helikopterin alınması için çalışmalar sürdürülüyor diye belirtiyor.

Aslında bugün İzmir yangınından sonra tartışılan THK’nin elindeki uçaklar mı? Yoksa helikopter mi? tercihinin o günlerden verildiği gözleniyor.

*Erdoğan talimat vermişti

2008’de o acıklı Antalya yangınından sonra sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın orman yangınlarıyla mücadele için 20 hava aracı alımı yapılacağına dair açıklaması Çevre ve Orman Bakanlığının çıkardığı ‘Çevre ve İnsan Dergisinin ‘ 2008/3 – 74 sayısında da duyurulmuştu.

Aradan 11 sene geçmesine rağmen yangınla mücadelede ‘kiralık hava araçlarından’ kurtulunamadı. Bugün Türk Hava Kurumu’nun elinde olan 3 yangın söndürme uçağının da o gün alındığı görülüyor.

*Mevzu orman ise maliyet hesabı yapılmaz

Aslında ormanları korumada iş ormana bakış açısından geçiyor. Ormana ‘mühendislik’ olarak bakan. Ormanı ‘işletilecek’ bir meta olarak gören zihniyetten bahsediyorum. Bazı korunması gereken maddi ve manevi değerler var ki bunların işletmesi, mühendisliği, ticareti olmaz.

Misal namusun, şerefin, vatan sevgisinin nasıl ticareti olmazsa ormanı, suyu, çevreyi korumanın da bu manada ele alınması çok büyük bir insanlık ayıbıdır. ‘Orman işletmesi’ tabelalarını bir de bu gözle okuyun .

*Ormanı ‘işletme’ gören anlayışın değişmesi gerekiyor.

Ormanı yangınlardan koruyacak ‘milli hava filosunun’ kurulamaması da bu konuya bir mühendislik olarak bakılmasında saklı. Uzun vadeli bakım, personel vs.. hesaplandığında belki kiralamadan kağıt üzerinde daha düşük bir maliyet görülebilir. Ancak korunması değeri önemsediğiniz ve olağan üstü durumlarda bu milli hava filosu ile hesap edilemeyecek yararlar sağlanacağı da gözden uzak bulundurulmamalıdır.

Bir an önce gece görüşlü ve yeterli sayıda milli bir hava söndürme gücü artık şarttır. Bu gerçekleşirse henüz tutulmayan 11 senelik söz de yerde kalmamış olur.

Yiğidi öldürüp, hakkını da yememek lazım. Her şeye rağmen orman teşkilatı, Türkiye’nin en köklü ve en iyi işleyen teşkilatlarından biri. Biraz daha ormana ‘işletilmeyecek’ bir değer olarak bakan, halk ile işbirliğine ağırlık verirse çok değerli personeli ile dünyaya örnek teşkil edebilecek bir kapasitesi bulunuyor.

2008’de yanan alan resmi açıklamaya göre 14 bin hektar . Bağımsız uzmanlara göre 20 bin hektarın üzerinde diyerek açıklamalarına son verdi.

Ormanların korunması için söndürme çalışmalarından çok, yangınla mücadele konusu dikkatle ele alınmalıdır .

Ağaç ve ormanlar dünyamızın yapı taşı… Yağış ve yeraltı sularını zenginleştiren, endüstride kullanılan, hava kirliliğini ve erezyonu önleyen, sıcak ve soğuğu dengeleyen ağaçlara mecburuz. Bu mecburiyetin yanında, onların birer canlı olduğunun bilinciyle de onlara sahip çıkmalıyız. Ormanlık alanların yok olması yalnız insanlar için değil, ormanlık alanlarda yaşayan canlılar için de çok büyük risk taşır.

-En Önemli Zarar Toprakta Oluşuyor.

Genelde ; Toprakların yaşamsal gücü toprağın en üst katmanında çokça yaşayan mikrobiyel dünya ile ilgili. Bu canlı toplulukları gözle görülemez düzeyde olsalar bile toprakların verim ve yenilenme gücünü sağlayan eşsiz bir canlılar sistemini oluşturuyor. Yangınlar sırasında bu canlılar topluluğunun bileşimi değişirken, yararlı birçok organizma da yok oluyor, orman ekosistemi hasar görüyor.

Yangınların toprağa olan diğer zararı ise toprak parçacıklarının birbirine bağlı kalmasını sağlayan doğal toprak organik maddesi olan humusun yanması olarak öne çıkıyor. Böylelikle toprak tanecikleri kırılgan ve duyarlı bir hal alarak, çok ufak zerreciklere ayrılıyor. Dikilen fidanlar toprağı örtene kadar erozyonla toprak kaybı oluşuyor.”

– AYVALIK’ta çıkan  Orman Yangınları  İle  İlgili Olarak  Tekliflerim     :

a. İnsansız yangın gözetleme kulelerinin tahsis edilmesi,

c. Adalarda ve ormanlarda  atlı/motorlu devriyelerin tahsis

d. Maden adasının karadan yolu olduğu için yazın kontrol altına alınması,

f. Ayvalık orman şefliğinde,yangınla müdahale ekince  sadece 2 personel var.Bu yetmez gibi 2 tane yangın kulesinden biri faal,diğeri faal.Ayvalık gibi herbir tarafı ormanlarla kaplı bir ilçede sizce yeterli mi?

g.Özellikle dronla adakların devriye kontrolünde,kamera ve fotokapanla  ise,devamlı kontrol altına için tahsis edilmesi,

h.Deniz itfaiye sisteminin kurulması,

l. Devriye gezen Sahil Güvenlik Botuna yangın müdahale ekipmanlarının montajının gerektiğinde yangında kullanılacak hale getirilmesi ,

-Orman Restorasyonu Çalışmaları Yapılırken Aşağıdaki Hususların Dikkate Alınmasını Talep Etmekteyiz:

*Ormanın restorasyonu sırasında ekosistemin bütünlüğünü destekleyecek şekilde Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Orman Amanejman Planlaması prensibiyle konuya yaklaşılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda yalnızca kızılçam gibi çıralı, kolay yanan ağaç türleri yerine, Ege’nin doğal orman bitki örtüsünün diğer parçaları olan meşe, menengiç gibi ağaç türlerinin gelişimine izin vermek gerekmektedir .

Bu ağaç türleri yangına daha dirençli türler olmanın yanında, barındırdıkları biyolojik çeşitlilik ve toprağı geliştirme özellikleriyle kızılçama göre çok daha zengin bir orman dokusunun oluşmasını sağlamaktadır.

Dolayısıyla orman restore edilirken, yalnızca kızılçam değil; uygun yerlerde meşe, menengiç gibi ağaç türlerinin kullanılması gerekmektedir. Ege’nin doğal ormanlarının neye benzediği, nasıl bir görüntüsü olduğu bugün İzmir Menderes’teki Notion Antik Kenti’ne bakılarak görülebilir. Aslında yapılması gereken buradaki doğal orman dokusunun tüm Kızıldağ’a yaygınlaştırılmasıdır.

*Ağaçlandırma çalışmaları yapılırken, dozer ve kepçelerle toprağın tesviye edilerek teraslama yapılması çoğu zaman sakıncalı sonuçlar doğurmaktadır. Bu yöntem, Ege Bölgesi gibi organik materyallerinin toprak dokusunda son derece ince bir katmana sahip olduğu bölgelere ciddi zararlar verebilmektedir.

Dozer ve kepçeler, gezdikleri yerlerde ve terasladıkları noktalarda zaten ince olan organik toprak dokusunun kayaların ve minerallerin altında kalmasına; ağaçların ve bitkilerin gelişmesi için önemli olan organik materyallerin ortadan kaybolmasına neden olmaktadır. Bu nedenle ağır teraslama çalışmaları yapılmadan bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir.

* Doğal ormanların yanmasını engellemek ve aynı zamanda bundan sonra böyle felaketlerin gerçekleşme ihtimalini ortadan kaldırmak için ormanlarımızda kara keçi gibi yerli keçi ırklarının otlayabilmesi gerekmektedir. Sanılanın aksine keçilerin çok yıllık orman ağaçlarıyla beslenme oranı %30’un altındadır.

Besinlerinin büyük çoğunluğu ise orman tabanındaki tutuşabilirliği yüksek otsu bitkiler ve çalılar olan keçiler, bu özelliğiyle orman tabanındaki tutuşabilir alan oranını ciddi oranında azaltmaktadır.

Keçilerin ve diğer otoburların olmadığı bir orman dokusunun altında kuru otlar ve çam pürüleri daha hızlı bir şekilde çoğalmakta ve bir yangın olduğunda bu otlar ve kurumuş çam yaprakları, yangının çok daha hızlı yayılmasına sebep olmaktadır.

Doğal koşullar altında Ege ormanları, içinde sadece kızılçam değil aynı zamanda meşelerin, menengiçlerin ve çok farklı türde ağaçların bulunduğu ve altında keçilerin, diğer otoburların otladığı bir orman dokusudur. Bu sistem bozulduğunda, aslında ormanlarımız da yangına karşı savunmasız hale gelmektedir.

Bir anlamda ormanın yangına karşı kendini sauınabileceği tüm doğal kalkanlar elinden alınmaktadır. Bu nedenle ormanlarımızda hayvancılığın da yapılabileceği ve doğal otoburların yeniden yaygınlaştığı bir yönetim şekli esas alınmalıdır.

* Bugünkü yangınların bu kadar geniş alanlara yayılması ve tahrip etmesinin sebebi, yalnızca bir doğa felaketi değil, aynı zamanda elli yılı aşkın bir süredir sürdürülen orman politikasının bir sonucudur. Bu politika nedeniyle, Ege’de yalnızca kızılçam ağaçlarından oluşan monokültür ormanlar doğal yayılışına göre çok daha geniş bir alan kaplamaktadır.

*. MİLLİ PARK,TABİAT PARKI,TABİAT ANITI VE TABİAT KORUMA ALANLARINDA ALAN KILAVUZLUĞU UYGULAMASI   :

“Alan Kılavuzlarının Seçimi, Eğitimi, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” ile korunan alan sınırları dahilinde ve yakın çevresinde yaşayan yöre insanı alan kılavuzu olarak yetiştirilmeli ve ziyaretçilerin, kaynak değerleri hakkında doğru ve sağlıklı bilgi edinmeleri sağlanmalıdır..

Ayvalık’ta  tabiat parkında her sene bir yerler yanıyor .Özellikle yanmayan yerler için   acil önlemlerin alınması gerekir.

Korunan bir alana kılavuzsuz girişlerin alanın tüm kaynak değerlerine zarar verdiği ve korunan alan içerisinde ateş yakma, kekik ve doğal çay türleri gibi endemik ve endemik olmayan bitki toplama girişimleri ile karşı karşıya gelindiği başka bir gerçektir. Kılavuzsuz giriş ziyaretçilerin kaybolmalarını da arttırma olasılığı da vardır.

Diğer yandan, korunan alanın ulaşım yolunun karayolu olduğu, oldukça virajlı ve bazı bölümlerinde derin vadilerin de bulunduğu tehlikeli bir ulaşım yolu ile bölgeye gidildiği biliniyor. Alana kılavuzsuz giriş yapan, alan hakkında yeterli bilgisi olmayan, alana yabancı, yolları bilmeyen ziyaretçilerin can ve mal güvenlikleri bu uygulama ile tehlikeye girerken, çoğu noktaya telefonla da ulaşılamıyor.

Bu arada bazı alan kılavuzlarının her gün ana giriş kapısında gönüllü eğitim vermek amaçlı beklediği, milli parka giren ziyaretçilere özellikle ateş yakmamaları, soğuk piknik yapmaları ve nadir yetişen endemik bitkileri koparmamaları, hayvanların avlamamaları konusunda bilgilendirme yapılmalı,girenlere talimat verilmeli,dikkat edeceği hususlar tebliğ  edilmelidir.

Giriş konusunda çok acil önlem alınması istenirken, milli parka alan kılavuzsuz giriş yapılmaması konusunda tehlike büyümeden talimat verilmesi gerekmektedir.

*İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DİKKATE  ALINMALI

İklim değişikliğine bağlı olarak sıcaklıkların ve kuraklıkların artmasının orman yangını riskini de artırmaktadır.  Orman alanlarında çöplükler, patlayıcı madde depolama tesisleri, madencilik faaliyetleri gibi orman yangınına neden oluşturabilecek çok sayıda risk faktörlerine orman alanlarında izin verilmemesi yerinde olacaktır.

*KİRİ AĞACI

Dünyadaki herhangi bir ağaçtan 10 kat daha fazla karbondioksit absorbe eden ve yüksek oranda oksijen üreten kiri ağaçları, gelecek senelerde Doğa Ana’ya büyük katkılar sunabilecek, hatta dünyayı kurtarabilecek ağaç gibi gözüküyor.

Kiri adı Japonca kesmek kelimesinden geliyor, budanması durumunda daha iyi ve daha hızlı büyüdüğüne inanılmasından dolayı bu adı almış.

Kiri  Ağacı

Ağacın boyu 9 metreyi geçebiliyor; nisan ya da mayıs ayında tatlı, kokulu çiçeği açıyor. Yaprakları protein ve nitrojen açısından zenginken, çiçekleri salatalara lezzet katıyor. Çiçekleri arılar tarafından da çok seviliyor. Ancak bunların hiçbiri bu ağacı esas özel kılan sebep değil. Kiri ağacı dünyadaki herhangi bir ağaçtan 10 kat fazla karbondioksit absorbe ediyor ve yüksek oranda oksijen veriyor.

kiri, kirli toprak, suda başarılı ve büyürken de yeryüzünü temizliyor, arındırıyor. Bir diğer harika özelliği ise bu ağacın dünyadaki en hızlı büyüyen ağaç olması: Tohumdan yetişen, sekiz yıllık bir ağacın boyu, kırk yıllık meşe ağacıyla aynı boyda. Kiri ağacı bir yılda dört buçuk metreden daha uzun olabiliyor.

Paulownia hızlı gelişen bir ağaçtır.Ülkemizin değişik iklim bölgelerine uyum yeteneğinde türleri bünyesinde bulundurmaktadır. İdeal şartlarda çap artımı yılda 3-4 cm’ye, hacim artımı yılda 0,04-0,05 m3 e ulaşabilir. 5-6 yılda 30-40 cm göğüs çapı yapabilir. Bu durumda bir ağaçtan 0,3-0,5 m3 kerestelik tomruk elde edilebilir. Yıllık artımın 0,37 m3 e ulaşabileceği Çinli kaynaklarda açıkça belirtilmektedir.

Bu ağaç cinsi derin ve iyi gelişen bir kök sistemine sahiptir. Derin ve kumlu topraklarda iyi gelişen yan kök ve kazık kökleri ile 8m kök yapabilmektedir( www.cropdevelopment.org ). Derin kök sistemi ile bu köklerin %76 sı toprağın 40 cm ile 100cm kısmından yararlanır. Köklerin %12 si toprağın 40 cm sinden faydalanır. Kök gelişimi toprak strüktürüne bağlı olarak değişir. En ideal gelişimini iyi drenaja sahip kumlu topraklarda yapar.

Paulownia plantasyonları yetiştirici için minimum girdi gerektirir. Kombine ürün yetiştirmede önemli bir ağaçtır. Uygun koşullar altında sadece bir fert 1 m3 e yakın kerestelik emval verebilme yeteneğindedir.

Sürdürülebilir ve yenilenebilir kaynak yönetimi bakımından kütük sürgünlerinden yararlanılarak 1 kütükten 10 defa ürün almak mümkündür. Dolayısı ile ilk yatırımdan sonra çok az masraf ile yüksek gelir elde edilmektedir ( www.cropdevelopment.org ).

Anavatanı Çin olmakla beraber, Japonya’da ve Avustralya’da da yaygın olarak yetiştiriliyor. Üstelik dünya genelinde bu ağacın sayısız faydasını öğrenen ülkeler, kendi topraklarında yetiştirme telaşında.

Tarihi oldukça eski.

2600 yıl öncelere dayanıyor. Çin Kralı Yui’nin kral tabutu dahil; tarih öncesi çağlarda da kullanıldığı; yapılan araştırmalar sonucunda bulunmuş.

İlk detaylı araştırma ise 1785 yılında İsviçreli botanikçi Thunberg tarafından yapılmış.

Çin’deki efsaneleri de hayli ilginç. Eskiden, yeni doğan kız bebeklerinin adına birer tane dikilirmiş. Evlenme çağına gelince de kesilir ve evindeki ahşap malzemelerin yapımında kullanılırmış. Yine bir dönem; 500’lük Japon yeni de ve ülkeye katkı sağlayanlara verilen nişan  üzerinde de kullanılmış .

Faydaları o kadar çok ki.

Derine inen kökleriyle erozyonu önlüyor. Park ve bahçelerde peyzaj düzenlemelerinde, fabrika alanlarında, çiftliklerde; ilk tercih edilen ağaçlardan bir tanesi.

Kerestesi oldukça kıymetli.

Ateşe dayanıklı. Çok iyi bir ısı yalıtım malzemesi. Bambudan bile daha hafif. Dayanıklı ve dirençli bir kerste. Rahatça işleniyor. Sanayide; dondurma sapı yapımından, kalem cetvel üretimine, mobilyacılıktan, kaplamaya kadar; geniş bir alanda tercih sebebi .

Kuruyan yaprakları çok besleyici bir hayvan yemi. Geniş alanlarda, deniz kenarlarında rüzgarı kıran perdeler olarak da yararlanılıyor.

Esas can alıcı faydasına geldi sıra. Dünya üzerindeki ağaçlardan on kat daha fazla karbondioksiti emiyor ve yüksek oranda oksijen üretiyor. Bilim adamları sanayileşmenin acı göstergesi olan hava kirliğini azaltacağı konusunda hemfikirler. Bu amaçla dünya genelinde yaygınlaşması için kolları sıvamışlar.

Kışın dökülen dekoratif geniş yaprakları ise; protein ve nitrojen açısından oldukça zengin.

Kirinin özellikleri bununla da kısıtlı değil üstelik. Dünyadaki en hızlı büyüyen ağaç olması; tohumdan yetişmesi ve sekiz yıl gibi kısa bir sürede, kırk yıllık bir meşe ağacının boyuna erişmesi en büyük avantajı. Bahar ayında mis gibi kokan eflatun rengi çiçekleri var. Tıpkı İstanbul’u süsleyen erguvanların renginde. Arıların çok sevdiği bu çiçekler; salatalara lezzet katacak kadar da tatlı aynı zamanda.

Bir nevi Ege’nin dağlarına çıra ekilmekte ve günün sonunda da yangın biçilmektedir. Yaşanan bu son derece büyük ve İzmir’in,Seferihisar’ın Urla’nın  akciğerlerini elinden alan felaket, bütün bu hataların gözden geçirilmesi, Ege ve Akdeniz iklimindeki ağaçlandırma ve orman politikasının bir daha değerlendirilmesi gerektiğini açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Meşe ağacı                                                                  Menengiç

İzmir’de yaşanan bu felaketin ardından gerçekleştirilecek olan orman restorasyonu çalışmaları; yalnızca kızılçam, yani yangında oldukça kolay yanabilen bir ağaç örtüsünün değil, birçok ağaç türünün ve otobur hayvanların da bulunduğu Ege karışık ormanlarının oluşmasıyla sonuçlanmalı ve benzeri felaketlerin yeniden oluşması engellenmelidir.

HABER: BÜLENT ÖZGEN