Mindfulness: Ayakta Duran Misafir

Bu kavramıyla ilgili öncelikle söylememiz gereken iki şey var: bizim için henüz misafir bir kavram ve evrensel literatürden buralara gelen çoğu misafir gibi o da henüz aramızda kendine oturacak uygun bir yer bulabilmiş değil. Meraklı gözlerle kim olduğunu anlamaya çalışan birkaç kişi dışında, yarım yamalak Türkçesiyle ne olduğunu, neci olduğunu tam olarak henüz kimseye anlatabilmiş değil. Dolayısıyla bu mütevazi ama son derece işlevsel kavramın aslında ne denli önemli olduğunu, bize vadettiği yaşam kalitesini hakkıyla anlamış sayılmayız.

Bu gizemli misafirle ilgili bilmemiz gereken belki de ilk şey, bu farkındalık türünün bir çeşit “zihin güncellemesi” olduğu. Bu tanımın ne anlama geldiğini anlamak için de önce zihin güncellemesinin ne olduğundan, insanın düşünsel yaşamındaki devasa etkisinden söz etmek gerekiyor. Sürekli değişen yaşama karşı algı seviyesini korumak için zihin güncellemesinin ne denli gerekli olduğunu, bu güncellemeler olmaksızın hiç kimsenin değişimlere ayak uyduramayacağını anlamadan bu kavramı içselleştirmemiz pek mümkün değil.

Farkındalık ilk bakışta temel duyularla işleyen bir mekanizma olarak görülse de en kritik konularda verimliliği doğrudan bilince bağlıdır. Birinin hangi konuda iyi olduğu, onu neyin mutlu neyin mutsuz ettiği, hatta neyi isteyip neyi istemediği yaşam içinde sürekli değişkenlik gösterebildiği için insanın kendiyle ilgili veri tabanını sürekli güncellemesi gerekir. Düşünsel ya da duygusal olarak önceki dönemleriyle şimdiki hali arasındaki farkı ayırt edememesi ya da kişisel gelişiminin ona armağan ettiği yeni yetileri davranışlarına yansıtmamasının ardında büyük bir ihtimalle bu “güncelleme” sorunu olabilir. Hatta yeni takıntıların, yeni korkuların ya da tam tersi yeni edinilmiş zihinsel becerilerin de farkına bu denli zor varılmasının ardında bu kişisel güncelleme eksikliği olabilir. Hatta diyebiliriz ki insanın kendiyle ilgili bilgilerini güncelleme eksikliği, kişisel gelişimin en sinsi tehdidi olabilir.

İnsan yaşamında belki de en kritik becerilerden biri olan ve dolaylı da olsa farkındalığı bilinçli tercihlere dönüştürmeyi kasteden bu kavram bize kendimizle ilgili daha derin bir farkındalık öneriyor. Ortalama farkındalıkla hayatlarını sürdüren insanların kendileriyle ilgili en temel konularda dahi birçok şeyin ayrımına varamadıklarını, onları neyin rahatsız edip neyin kendilerini iyi hissettirdiği gibi temel konuların tespitinde dahi zorluk çektiklerini söylüyor. Yine bu görüş, duygu ve düşünceleri oluşturan elemanları ayırt edememenin kıyıcı olabileceği, bunun da mutlulukla doğrudan ilgili olabileceği konusunda ısrar ediyor. Ayrıca bu kavram bağlılık, şefkat, sevgi gibi pek çok duygusal sistemle de doğrudan ilgili. Kulağa tuhaf gelse de yaşam içinde “gerçek anlamda” ne hissettiğimizin farkında olmak için sürekli tetikte olmamız gerektiğini söylüyor. Daha doğrusu, ne hissettiğimize dair sürekli ve güçlü bir bilince sahip olmamız gerektiğini…

Bu tür bir farkındalık için söylenecek bir diğer şey de bilinçsiz tepkileri bilinçli tepkilere dönüştürdüğü. Duyguları, alışılmış tepkileri, inançları ve düşünce kalıplarını revize edip değişen yaşama nasıl tepki vereceğimiz konusunda bizi özgür kılması. Yeni bakış açıları elde etmek, düşünsel becerilerimizi arttırmak için zihnimizi hazırlaması…

Dahası da var. Bu tür bir farkındalık pratiği zihnin meşguliyetinden uzaklaşmamızı ve içimizdeki sessizliğe uyum sağlamamızı da kolaylaştırır. Anksiyete ve stres gibi istenmeyen durumları azaltmak için yöntemler önerebilir. Kendimizin sevgiye, şefkate ya da ilgiye ihtiyaç duyan kısımlarını bize gösterebilir. En önemlisi de sağlıklı bir zihnin en büyük düşmanı olan negatif sezgileri, pozitif sezgilere dönüştürebilir.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Evrendeki Bilinmezlik Miktarı