İtalya’nın ilk kadın tıp doktoru, pedagogu ve antropoloji profesörü olan Dr. Maria Montessori (1870-1952), Roma Üniversitesi Psikiyatri Kliniğinde gönüllü asistan doktor olarak çalışmalar yapmış, engelli çocukların eğitimiyle ilgilenmiştir (Korkmaz, 2006; Pignatari, 1967).
Montessori, Roma Üniversitesi’nde asistanlık yaptığı yıllarda, zihinsel engelli çocuklarla geçirdiği zamanda, çocukların henüz el sürülmemiş ve keşfedilmemiş oyun oynama isteğini ve ihtiyacını gözlemleme olanağına sahip olmuştur (Röhrs, 1994). Ayrıca üzerinde çalışmalar yaptığı zihinsel engelli çocukların, İtalyan devlet okulları tarafından yapılan sınavlarda normal öğrencilerle aynı başarıya ulaşmalarını sağlamıştır (Topbas, 2013).
Bu durum Dr. Montessori’yi okullarda verilen eğitimi sorgulamaya başlamasına neden olmuştur. Zihinsel engelli çocuklarla bu başarılara ulaşıldıysa okulların zihinsel engeli olmayan çocuklarla daha yüksek başarılar elde etmesine ilişkin farklı bir bakış açısı ve felsefeye ihtiyacı olduğu fikri gelişmiştir (Asher, 2010; Seldin, 2002). Zihin engelli çocukların eğitiminde kullandığı birçok materyali normal gelişim gösteren çocuklar için kullanmış ve bu materyalleri öğretici aygıtlar olarak nitelendirmiştir.
Dr. Montessori zihin engelli çocuklara eğitim verirken elde ettiği deneyimlerden yola çıkarak 1907 yılında açtığı “ ilk çocuklar evindeki ” normal gelişim gösteren çocukları gözlemleyerek kendi eğitim felsefesini geliştirmeye başlamıştır (Pollard, 1996). Kısa zamanda yeni eğitim yöntemi ile Dr. Montessori, teori ve uygulamayı bir arada kullanan örnek bir eğitimci olarak nitelendirilmiştir.
Montessori felsefesinde çocuk bir bütün olarak ele alındığı için öğretmen merkezli sınıflardan farklı bir eğitim ortamı vardır. Bu farklılık okulların “ Çocuk Evi (=Casa dei Bambini=Children’s House)” olarak adlandırılmasına neden olmuştur. Montessori okullarında sınıflar öğrencilerin yetişkin sorumluluğunda olmaksızın öz kontrol ve bağımsızlıklarını yönetme becerilerini geliştirecek şekilde hazırlanmış ortamlardır. Çocuklar serbestçe hareket edebilmekte ve dikkatlerini çeken şey üzerinde çalışma olanağı bulmaktadırlar (Seldin & Epstein, 2003).
Çocukların sınıfta öğretmen olmadan neler yaptığını gözlemlemek isteyen Dr. Montessori açtığı okulda eğitim almamış bir kadını çocukların davranışlarını gözlemlemek üzere görevlendirerek kendisine yardımcı olmasını istemiştir. Sınıf ortamındaki bütün materyaller çocukların boylarına göre ayarlanmıştır. Çocukların yardım almadan ulaşabilecekleri askılar yapılmıştır. Sıradan oyuncakların yanında zihinsel engelli çocukların eğitiminde kullandığı materyalleri de sınıf ortamına koymuştur. Yaptığı gözlemler sonucu çocukların sıradan oyuncaklarla oynamaktan bıkarak eğitsel materyallere yöneldiklerini tespit etmiştir. Bu çalışma sonucunda çocukların birer kaşif gibi öğrenmeye istekli oldukları ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda, özellikle okul öncesi dönemde çocukların uygun ortam sağlandığında kendi kendilerine öğrenebildiklerini gözlemlemiştir (Schilling, 2011; Thayer-Bacon, 2011).
Montessori yöntemi, üç temel ilkeye dayanmaktadır. Bunlar; ( a ) hazırlanmış çevre, ( b ) hazırlanmış yetişkin (rehber) ve ( c ) sorumluluk sahibi bir özgürlüktür.
“ Kendiliğinden yönlendirilen ” bireysel öğrenmenin gerçekleştiği Montessori eğitiminde çocuklar üst düzey düşünme becerisi gerektiren ve ilişkili olan görevlerin bulunduğu “ düzenlenmiş bir çevre ”de kendi kendilerine öğrenebilmektedirler. Bu yöntemin, görev sorumluluğu alabilen, zor bir görevle başa çıkmada içsel motivasyona sahip olan bireyler yetiştirmek için planlandığı ifade edilmektedir (Rathunde & Csikszentmihalya, 2005: akt. Holfester, 2008).
Montessori, sınıf ortamının yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Eğitim sürecinde, bütün olarak çocuğu inceleyen ve gözleme dayalı, sürekli deney yaklaşımını benimsemiştir (Lillard, 2013).
Montessori yöntemi , üç temel ilkeye dayanmaktadır. Bunlar; ( a ) hazırlanmış çevre, ( b ) hazırlanmış yetişkin (rehber) ve ( c ) sorumluluk sahibi bir özgürlüktür. Montessori eğitiminin hazırlanmış çevre olarak nitelendirilen sınıf ortamındaki materyaller; işlenmesi, kullanışlılığı ve görünürlük açısından çok yüksek oldukları için, birçok insan tarafından yanlış değerlendirilmektedir. Montessori yönteminin sadece bu özel tasarlanmış materyallerden oluştuğunu düşünen kişiler de mevcuttur ama bu yöntemde materyaller ikinci sırada yer alır. Montessori eğitiminde en önemli unsur çocukların keşfedip kendilerine göre değiştirmeleri için hazırlanmış çevrenin bütünüdür. Ancak, Montessori donanımına sahip her sınıfın da nitelikli Montessori çevresinin gereklerini karşılıyor olarak algılanması doğru değildir (Lillard, 2014).
Montessori eğitiminin 8 temel unsuru şu şekilde belirtilmiştir (Lilliard, 2005: akt. Edwards, 2006; Bruggeman, 2011):
Kaynak: Eğitim Felsefesi, s. 78-80, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3661 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2489