Betül KARADENİZ isimli üyemizin bir sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı yazı aşağıdadır. Radyoloji çalışanlarının karşılaştığı zorluklar ve neler yapılabileceği konusunda örnek oluşturması açısından sitemizde meslektaşlarımızla paylaşmak istedik.
TMRT-Der Yönetim Kurulu
Merhabalar,
Bu girdiyi girmeyi bayağıdır bekliyordum. Eğitim tayinim dün itibariyle gerçekleşti ve bulunduğum ilden ayrılmam kesinleşti. Ve ben de artık bu sayfanın sahne gerisinde saklı kalanları anlatma fırsatı buldum
İsmim Betül KARADENİZ,
2 Eylül 2016’da
Sakarya Adapazarı Toplum Sağlığı Merkezi KETEM
birimine
Radyoloji Teknikeri
olarak atandım. Hukuksuzluğun, adam kayırmanın, usulsüz emrin havalarda dolandığını anlamak uzun sürmedi. Mamografi çekimleri yaptığımız cihaz çok eski fakat bunun karşısında hasta sayısı çok fazlaydı. Günlük 60 sayısına ulaşan hasta çekimi fiziksel sınırlarımızı zorluyordu. Sayı birçoğunuza az gelebilir fakat cihazın öyle çok ve yorucu prosedürü var ki bir hasta çekimi sürekli hareket halinde olarak tam 13.5 dakika sürüyordu.
İki kişi çalışıyorduk fakat diğer arkadaş şuaya ayrılınca ben yalnız çalışmaya başladım. Bana daha önce anlatılan mesai fazlası çalıştırılmak istenmesi hasta çekimi bitmeden kurumdan ayrılmanın yasaklandığı günler gelmişmiş fakat haberim yoktu. Bu sırada Facebook’ta farklı gruplarda sorduğum tüm sorulara ısrarla bıkmadan cevap veren
Barış Cavlı
Bey
(TMRT-Der Başkanı)
vesilesiyle bu sayfaya katıldım ve yapılan tüm aktivite ve paylaşımları takip etmeye çalıştım.
Tek çalıştığım o dönemde (birkaç ay önce) çalışan il sağlık müdürümüz ısrarla öğle arasında çalışmamızı rica ettiğini mesai saatlerine saygılı olduğunu ve öğle arasında çalıştığımız takdirde 15.30’da çıkmamız gerektiğini bize birkaç kanaldan ulaştırmıştı.
O ay günlük 40 hastanın altına hiç düşmedim. Ayaklarımın titrediği, gözümün karardığı, baş ağrımın dayanılmaz boyutlara geldiği çok oldu fakat yalnız olduğum için izne de ayrılamadım.
O gün öğle arasında da çalışmış aralıksız ve kesinlikle fasılasız olarak sabah 8.30 dan 15.30 a kadar durmaksızın çekim yapmıştım. Saat 15.00 olduğunda çıkışıma yarım saat kalmışken tam 22 hastalık bir grup binaya ayak bastı. Daha önce defalarca kez sorular sorduğum Barış Cavlı Bey bana mesai saatleri konusunda yaşadığımız bazı sıkıntıları görüşmem için Yönetim Kurulu Üyesi Onur Yıldırım Bey’in numarasını vermişti. Ben bunca çaba ve yardım etme kaygısının yalnız kayıran ve kayırılanlar yahut menfaat beklentisi içinde olan karşılıklı iki grup arasında olacağını sanırdım. Fakat Onur Bey her seferinde sorduğum her soruya yönetim karşısında çaresiz kalmamam için cevabıyla beraber yasal dayanak maddelerini de ekleyerek cevap veriyordu.
O güne dönelim. Saat 15.00’ti ve kapıda çekimi toplamda minimum 4 saat sürecek bir hasta topluluğu gelmişti. Daha önce aynı durumda, aynı kurumda akşam sekize kadar çekim yaptırıldığı anlatılırdı.
Önce kanser birim şube sorumlusunu aradım. Çıkış saatimin geldiğini ve çalışmayacağımı belirttim. Önce kibar sonra edep sınırlarını çiğner şekilde bağırarak ve disiplin soruşturması ve tutanak tehdidiyle biten kısa bir konuşma geçti aramızda. Disiplin soruşturmasının hangi durumlarda yapıldığını bildiğimi, beni bu usulsüz çalışma saatleriyle çalışmaya zorladığı için kendisinin suç işlediğini belirterek çekim yapmayacağımı son kez belirtip üst kata çıktım imzamı attım ve kurumdan ayrıldım. On dakika sonra Toplum Sağlığı Merkezi’nde çalışan uzman doktorlardan biri beni arayarak il sağlık müdürünün sorumlu doktoru aradığını, gelişmeleri takip ettiğini, benim kuruma dönerek çekimleri bitirmemi istediğini bildirdi. Yasal çalışma saatlerimi doldurduğumu söyleyerek telefonu kapattım. Yaklaşık beş dakika sonra il sağlık müdürünün kendisini aradığı toplum sağlığı merkezi sorumlu doktoru aradı. Önce dönmemi rica etti, araba gönderip aldıralım kendin gelme buraya kadar gibi kendince cezbeden teklifler sundu. Ardından il sağlık müdürünün telefon ettiğini, sorun yaşamamak için dönmem gerektiğini daha vurgulu tonlarda iletti. Rica etmemesini zira kuruma dönmeyeceğimi belirtince, ‘ Yapacak bir şey bırakmadın öyleyse tutanak tutacağız ‘ gibi yine kendince bir tehditle telefonu kapattı. Eşim ve ailemden sonra Onur YILDIRIM beyi arayarak yaşadıklarımı anlattım. Yasal haklarımı, başıma nelerin gelebileceğini, kanunen ne yapabileceklerini ve ne yapabileceğimi ince ince anlattı. Teorik desteğin yanısıra kırılan moralim, dibi gören modumu, ahlak ve erdemin gerektirdiği, onurlu yaşamın doğal sonucu olan bu tür olaylarda nasıl bir duruş göstermemiz gerektiğinin altını defalarca çizdi. Hem kanuni yorumlar ve ihtimaller ve manevi desteği için tekrar ve tekrar kendisine ve Barış CAVLI Bey’e minnettar olduğumu bildirmek isterim. Unutmadığım sözü ise, ‘ O gün kalıp çekim yapsaydın çocuklarına onur adına anlatacak neyin olurdu? ‘ oldu. Ve yaptığımdan çekinir değil dik durur hale geldim yaptığımız görüşmelerden sonra. Ertesi günden itibaren geliş gidiş saatlerim kontrol edilmeye başlandı. Tüm kurum yöneticileri karşıma almamın ne denli yanlış ve korkutucu olduğunu vurguluyordu. Ketem’in sorumlu doktoruna 1 dakikalık gecikme yahut erken çıkmamda dahi tutanak tutulması emri verildi. Fakat inanın onurumu korumak ve kendime olan saygımı pekiştirmek o bir dakikalık dedektif bakışlara değerdi.
O gün ben çıktıktan sonra tutanak tutulmuş. Savunmaya çağrıldım. Savunmamı yaptım. Cevap: Yazılı İkaz diğer adı ‘FOS’ Ve en acı olanı yöneticilere yaranmak isteyen başka bir meslektaşının mesai çıkışında arabayla alınarak senin bulunduğun kuruma gelmesi ve saatlerce çekim yapmasıydı.
İl sağlık müdürlüğünün plansızlığı sonraki günlerde de devam etti. Aynı şekilde öğle arası çekim yaptığım bir gün 35 kişilik bir hasta grubu geldi. Hasta çekimlerinin yetişmeyeceğini geçen seferki gibi tüm sorumlulara duyurdum ve saatim dolar dolmaz aldım çantamı çıktım. Dön, çek, yap, et’ler bitti. Ve bu kez de şua’da olan mesai arkadaşım geldi ve çekimleri tamamladı.
Fakat o günden sonra hasta fazlalığı benim çıkış saatim hesaplanarak gönderilmeye başlandı. Ben geç gelip erken çıkamayacak biriydim. Fakat artık mesai saatlerime saygı duymak zorunda kaldılar ve aksi durumda ellerinden bir şey gelmediğini kendileri de ben de çok net görmüş oldum. Sadece bu birkaç olayda değil her durumda Onur Yıldırım Bey ve Barış Cavlı Bey’den çok fazla destek aldım. ‘ Eğitim tayini için adaylığımın kalkması gerek ya önüme set çekerle beni tam iki yıl dolana dek bekletirler mi ‘ diye sorduğum anda derneğin avukatının numarasını verdiler. Hangi bölümü kazanmam gerektiğinden, olası bir engelleme durumunda neler yapabileceğimden her şeyden, aklınıza gelebilecek her şeyden soru ürettim. Aklınıza gelebilecek en uzun şekilde cevap verip ilgi, alaka gösterdiler.
Ben dün itibariyle çkys ye düşmüş artık bir Kocaeli çalışanı olarak biliyorum ki başım sıkıştığında -insanlık namına ki bana yaptıkları yardımları yazmasa idim kimse bilmeyecekti. Kaldı ki adımı grupta Füsun olarak gördükleri için Füsun diyor ve soyadımı öğrenme zahmetine bile girmiyorlardı. Yani diğer birçok grup gibi sükse yahut menfaat maksadıyla yaklaşmıyorlar,
başım sıkıştığında bana gerçekten sadece yardım amacı güttükleri için destek olacak insanlar var.
Eğer hukuksuzluğun karşısında durursanız onur ve öz saygınızı yitirme tehlikesiyle baş başa kalmazsınız. Kaldı ki insan ne için yaşar ve çocuklarına bunlardan başka ne anlatabilir.
Herşey için minnetarım ve en zor günlerimde bana destek olan bu iki ismi her zaman hayırla anacağım.
Betül KARADENİZ