Yeni nesli eleştirmek yetişkinliğin şanındandır. Üstelik bu durum muhtemelen insanlık tarihi kadar eski, nitekim Antik Yunan düşünürlerinin gençleri saygısızlık ve tembellikle itham ettiğini biliyoruz. İşin garip tarafı şu ki her devrin yetişkinleri kendi gençliklerinde benzer şekillerde yeriliyordu, ne var ki “büyüyünce” gençliklerini unuttular.
Son dönemin popüler konularından biri z kuşağının hali. Sınıflandırma yılları değişmekle beraber “z kuşağı” genel olarak 2000’den sonra dünyaya gelenler için kullanılan bir isimlendirme. Kuşak çalışmaları dünyada son dönemde popülerleşen bir alan. Çoğunlukla “tamamen duygusal” yani parasal (Cem Yılmaz’ın kulakları çınlasın) gerekçelerle yapılan “kuşak araştırmaları”nın temel motivasyonu maalesef yeni pazarlar fethetmek. Z kuşağı sorunsalının bu kadar çok dillendirilmesinin esas nedeni de söz konusu kitlenin satıcıların ilgi alanına girmesi. Bir diğer neden ise Türkiye’nin bir sonraki genel seçiminde ilk kez oy kullanacak olan milyonlarca genç seçmenin bu kuşağa mensup olması…
Kuşak ya da nesil belli bir zaman aralığında dünyaya gelen ve yaşayan insanları sınıflandırmak için kullanılan bir terim. Fakat ben kuşak ya da nesil yerine “jenerasyon” kelimesini kullanmayı tercih ediyorum, çünkü Fransızcadan dilimize geçirdiğimiz bu kelime aynı zamanda “üretim”, “var edim” anlamlarına da geliyor. Her yeni kuşak yeni bir var olma biçimine sahip, çünkü zaman değişiyor. Moda tabirle “zamanın ruhu” değiştikçe yeni nesiller meydana geliyor. Fakat aslında zamanın ruhuna uyumlanan, içinde bulunduğu çağı iyi okuyan, yaşam boyu öğrenci olan insanlar için kuşak farkı pek bir anlam ifade etmiyor.
Ülkemize kuşak çalışmaları alanını tanıtan ve bu alanda dünya ölçeğinde kayda değer çalışmalar yapan çok değerli bir araştırmacımız var: Evrim Kuran. Kuşak meselesini anlayabilmek için onun yazılı ve görsel yayınlarından istifade etmenizi öneririm. Kendisi son derece önemli bilgiler paylaşıyor fakat benim açımdan en çarpıcı olan tespiti şu: “Biz gençlerini sevmeyen bir ülkeyiz”.
Neden? Bir y kuşağı mensubu olarak (İngilizcede y harfi ile “neden” (why) sorusu aynı şekilde okunuyor ve 1980-1999 arasında doğan kuşak bu soruyu sormasıyla meşhur olduğu için adına “y kuşağı” deniyor) bu soruyu sormam sanırım benim zamanımın ruhuna çok uygun. Fakat yanıtını maalesef bilmiyorum. İçimdeki “nedenci” hemen atılıp; “kimi seviyoruz ki gençleri sevmemekten bahsediyoruz” diyor. Hakikaten de sosyal toleransımız son derece düşük, “bizden” olmayanları sevmiyoruz. Her türlü “öteki”ye karşı tahammülsüz ve saygısız davranmak yaşam kalitemizi düşürüyor, tam da bu nedenle Evrim Kuran’ın araştırmalarının gösterdiği üzere Türkiye’de sosyoekonomik düzeyden bağımsız olarak tüm gençlerin ülkemizde yaşamakla ilgili ilk söyledikleri kelime “zor”. İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlandıkları, kendilerini sürekli tehdit altında hissettikleri, kalitenin ve liyakatin işe yaramadığını müşahede ettikleri bir ortamda yaşamak hakikaten de zor; özellikle umutla ve neşeyle dolu olmalarını umduğumuz gençler için…
Her türlü dışlamanın, suçlamanın, saldırının ardında ben ve öteki ayrımı yatıyor. Kişiler kendi hayatlarını korumak adına içinde güvende hissettikleri “biz” alanının dışında kalanlara karşı dışlayıcı davranıyor. Bu duruma maalesef gelişmekte olan ülkelerde çok daha sık rastlanıyor. Irk, din, mezhep, cinsiyet, hatta futbol takımı üzerinden akıl almaz çatışmalar yaşanıyor. ( Benmerkezcilik ve sosyomerkezcilik hakkındaki yazılarımda bu sorunları nedenleriyle tartıştım.) Kuşak karşıtlığını da bu açıdan değerlendirmek gerek.
Bir insana “benim ırkım en iyi ırk” ya da “benim dinim hak din” ya da “benim cinsiyetim üstün cinsiyet” dedirten şey neyse “benim kuşağım en iyisi” dedirten şey de o. Tıpkı sosyomerkezciliğimizden ötürü ırkçılık, dincilik ve cinsiyetçilik yaptığımız gibi “kuşakçılık” da yapıyoruz. Maalesef pek çok yetişkin benmerkezci kabulleri üzerinden yeni nesli dışlıyor, ötekileştiriyor, aşağılıyor. Bu tür sorunların çözümü için insanlığın benmerkezcilik belasından kurtulması gerekiyor. Bunun nasıl yapılacağı konusunda, hali hazırda sosyal refahı sağlamış olan İskandinav ülkelerinin politikalarına bakmak fikir verebilir.
Yapılan araştırmalar z kuşağının önceki nesillere göre daha çoğulcu, farklılıklara karşı daha saygılı, fırsat eşitliğini savunan ve özgünlüğe değer veren bir kuşak olduğunu gösteriyor. Fakat acaba bu özellikler z kuşağı gençlerinin değil de tüm kuşak gençlerinin özellikleri olabilir mi? Gençlik yıllarında son derece eşitlikçi olan, insan hak ve özgürlüklerini savunan x ve y kuşağından pek çok insan tanıyorum. (Kuşak sınıflandırmaları için yazının sonundaki videoyu izleyebilirsiniz.) Sakın z gençliğinin bu güzel özellikleri onların z’liğinden değil de gençliğinden olmasın? Sakın z’ler büyüyünce bu özelliklerini kaybederek dünyayı iyileştirme potansiyellerinden bizleri mahrum etmesin!
Kimse gençlere misyon yüklemesin, hiçbir neslin diğerini kurtarmak gibi bir sorumluluğu yok. Fakat şuna inanıyorum ki dünya bir paradigma değişiminin eşiğinde ve artık kendimize ve birbirimize karşı daha maskesiz, özgür ve özgün olacağımız günler gelecek. Böyle bir dönemin fiziksel gençleri olan z kuşağı şüphesiz çok değerli; fakat x, y ve hatta bb kuşağından gençler de çok değerli.
“Genc” Farsçada “hazine” demek ve içinde iyilikler, güzellikler, doğruluklar barındıran herkes birer “genç”.
Tüm gençlerin bayramı kutlu olsun!
Not: Kuşaklarla ilgili bilgi edinmek için şu video yu izleyebilirsiniz:
Ayrıca Evrim Kuran’ın Z Bir Kuşağı Anlamak ve Telgraftan Tablete isimli kitaplarına başvurabilirsiniz.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: İlişkilerde Maske Mesafe Temizlik