Jonathan Keller isimli bir tasarımcıya denk geldim bugün. Ekim 1998 tarihinden beri, inatla her gün kendi portre resmini çekiyor. Aynı açıdan. On yılı aşkın bir süredir, her gün!
JK Keller ‘in bu azmi ona birçok ödül kazandırmış olsa da, asıl dikkat çeken tabii ki “zaman”ın bizi nasıl değiştirdiği. Fiziksel değişim bildiğimiz ve (hatta birçoğumuzun kabullendiği!) bir gerçek, ancak yine de bunu bir buçuk dakikalık bir video’da izlemek etkileyici.
Önce izleyelim, sonra bir şeyler söyleyeceğim! (video’da ilk 8 yılı var.)
Bu adam da JK Keller’e benzer bir iş yapmış ancak daha uzun süre! Adı
Dan Hanna
.
Yaşlanmanın daha bir gözle seçilir olduğu 31 ile 48 yaş arasındaki tam 17 yılının her gününü resimlemiş!
[Nasıl bir ruh halidir bunu yapabilmek!]
[Ayrıca bir de Noah Kalina isimli bir fotoğrafçı vardı. 2006 yılında Youtube’un en çok izlenen video’larından biri olmuştu. [Aynı mantık, farklı kişi.] Son sekiz senedir de yılmadan devam ediyormuş bu işe.
İlk video’nun sahibi JK Keller’e ulaştım (çakma araştırmacı gazeteci rolüm :)
Dedim sana iki sorum var:
1. Tutkun, sabrın ve projene olan inancın ile son on yıldır kendinde olan ‘fiziksel’ değişimi düzenli görebiliyorsun. Bütün imkanlar sana açık olsaydı, aynı dönemdeki ‘zihinsel ve duygusal’ geçirdiğin değişimleri nasıl bir yöntemle gözlemlemek isterdin? Bunun için nasıl bir araç kullanmak isterdin?
2. Projen sana ne öğretti? Veya daha farklı bir söylemle; bu projeni yapmamış olsaydın, beceri, başarı veya davranış olarak ‘ben kesinlikle böyle bir insan olmazdım’ dediğin ne var?
JK cevap verirse, hemen bu yazının içinde güncelleme yapacağım! (çakma gazetecilik bu kadar işte!)
————-
Güncelleme: 6 Şubat 2009
JK’den cevap geldi. Ağbimiz az kelimeyle çok derin mesajlar vermiş :) O yüzden önce onun cevabını aynen sizlere iletiyor, devamında da kendimce (umarım minimum kayıpla) çevirisini yapıyorum:
“Thanks for visiting the project and finding it worthy of writing about. To answer your queries:
1. Not to sound like a jerk, but I have no interest in recording the evolving state of my mental and emotional fluctuations. For starters, trying to quantify an emotional state in any form other than the emotion itself is a feat that would leave the experience itself unable to be truly felt. Sort of like taking pictures of a vacation instead of experiencing it fully. And then there’s the question of timeframes… as a person experiences such a range of mental states throughout an hour/day/week. Not to mention the how relative all feelings are.
2. I don’t believe that I would have done/acted/achieved anything differently had I not done this project (other than the project itself).
Sorry that these answers aren’t all that exciting or progressive. It’s just that I try to be rigorously honest in my responses.”
“Projeyi yazmaya değer bulduğun için teşekkür ederim.
1. Kaba bir kişi olarak algılanmak istemem, ancak değişken zihinsel ve duygusal durumumu kayıt altına almak gibi bir ilgi alanım yok. Öncelikle; bir duygunun evrini yaşamaktan çok onu sayılaştırmaya çalışmak, o duygunun gerçekten doyasıya yaşanmasına engel olacak bir kahramanlık olabilir. Bu, tadını çıkarmaya çalışmaktan çok, bir tatilin resimlerini çekmeye benzer. Saatlik/günlük/haftalık değişen zihinsel deneyimler yaşayan biri olarak bir de zaman kısıtlarımız var. Ki duyguların ne kadar göreceli olabileceğine girmiyorum.
2. Bu projeyi yapmamış olsaydım, hiçbir şeyi gerçekleştirmek/davranmak/başarmak adına farklı davranmazdım (projenin kendisi hariç.)
Cevaplarımın o kadar heyecan veren veya aşama sağlayacak türden olmamasına üzgünüm. Sadece cevaplarımın özenle çok dürüst olmasına gayret ettim.”
Umarım çok anlam kaybı olmamıştır.
————
Neyse, yukarıdaki video’lar sanırım biraz canımı sıktı. Çocukluk resimlerimi falan ulaşamayacağım yerlere saklıyorum birazdan!
Veysel Gençten
‘in yaptığı ‘İstanbul’u izlemeyi o yüzden seviyorum belki de!
Mercan Dede
‘nin nefes alan soluğu ‘Engewal’i duymak bile yetiyor zaten…
Tam ekran, yüksek ses!