Ülkemizde gırgır ağlarının derinliği 90 kulaç (yaklaşık 160 m) dir ve bu ağlar ile 24 metre ve altındaki derinliklerde de (24 m’den daha sığ sularda) avcılık yapılabilmektedir. Bu av aracı ile avlanan en önemli tür olan hamsi balığı 40 m. derinliğe kadar olan derinlikte yasarken hamsi balığından sonra en çok avcılığı yapılan palamut ve lüfer balığı 85-200 m derinliklerde bulunmaktadır.
Balık avcılığında gırgır ağının kullanılabileceği en sığ suyun derinliği 24 m. dir. 1 Eylül 2012 tarihinden önce bu derinlik yasal olarak 18 m iken 3/1 nolu Ticari Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ ile bu mesafe 24 m’ye çıkartılmıştır. Avrupa Birliği Konseyi’nin 2006 yılında yürürlüğe giren tüzüğüne (Reg. 1967/2006) göre; 50 m’den sığ sularda gırgır ağları ile avcılık yasaklanmıştır. Yunanistan ise gırgır ağları ile 30 m derinlikten daha sığ sularda balık avcılığını yasaklamıştır. Yine dip trolü ve Algarna gibi sürütme ağları ile avcılıkta 50 m altındaki derinlikte veya karasularında 3 mil içerisinde avcılık yasaktır. Türkiye’yi çevreleyen Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz birbirinden farklı özellik göstermektedir. Bunların doğal yapısı ve iklimsel koşulları nedeniyle kıyı alanları büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir.
Denizlerdeki yasam, soluduğumuz oksijenin üçte birini üretir, değerli protein kaynağı sunar ve küresel iklim değişikliğini dengeler. İnsan aktiveleri sonucunda doğal çevre olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Günümüzde biyoçesitlilik bu aktiviteler sonucunda bozulmakta ve bozulma ise çevrede büyük değişimlere neden olmaktadır. Doğal çevrenin sınırsız bir kaynak olduğu düşüncesiyle, kaynaklar bilinçli ya da bilinçsiz olarak aşırı bir şekilde kullanılmaktadır. Kıyı, kara ve deniz ekosistemlerinin kesiştikleri önemli geçiş bölgeleri olmaları nedeniyle oldukça özel ekosistemlerdir. Dağların denize iniş biçiminin ve kıyı topografyasının birbirinden farklı olması, bölgelere göre farklılaşan, kumul, mağara, delta, lagün, dalyan, kalkerli teraslar gibi çeşitli kıyı ekosistemlerini ortaya çıkarmıştır. Bu bölgeler kıta sahanlığı alanları olup 200 m derine kadar gider. Bu bölgelerde ışığın suya nüfuzu, yer, zaman ve suyun saydamlık derecesiyle yüzey sularının durgun ya da dalgalı oluşu gibi koşullara göre değişir. Bunlara bağlı olarak fotosenteze yetecek kadar ışık yaklaşık 25-50 m kadar derinliğe ulaşmakta ve zemine bağlı bitkiler de bu derinliğe kadar bulunmaktadır. Işık aynı zamanda balıkların hareketlerini ve göçlerini düzenler, üreme zamanlarını saptar ve büyüme oranlarına etki eder.
Kıyısal alanlarda besin fazla olduğundan en zengin balık faunası da yine bu bölgelerde bulunur. Olgun bireyler yasam sürelerinde üremek amaçlı göçlerde bulunurlar. Balıkların üreme alanları genellikle denizin verimli veya plankton yoğunluğunun zengin olduğu bu bölgede olmaktadır. Yumurtadan çıkan larvalar ve genç balıklar, beslenmek amacıyla ilk hayat dönemlerini kıyısal sığlık alanlarda geçirirler. Bu alanlar tüm dünyada büyüme bölgeleri olarak bilinir. Balıkların beslenme alanları olan bu bölgelerin bozulması ya da türler arasında dengesizlik oluşması, bazı türlerin ortamı terk etmesi veya yok olmasıyla sonuçlanır. Örneğin, 1986 yılından beri Karadeniz ve Marmara Denizi’nde orkinos avcılığı yapılamamaktadır. Çünkü bu türün beslendiği türler bu denizlerimizde yok olmuş, deniz trafiği artmış ve denizlerimiz kirlenmiştir.
Dünya balıkçılığına bakıldığında toplam avın %90’ı kıyısal bölgelerden sağlanmaktadır. Ülkemizde de bu durum aynıdır. Dünyada mevcut stokların %60’dan fazlası aşırı avcılığa maruzdur. Çeşitli ülkeler bu konuda farklı tedbirler alırken yukarıda da bahsedildiği üzere Avrupa Birliği Konseyi’nin 2006 yılında yürürlüğe giren tüzüğüne (Reg. 1967/2006) göre; 50 m’den sığ sularda gırgır ağları ile avcılık yasaklanmıştır. Yunanistan ise gırgır ağları ile 30 m derinlikten daha sığ sularda balık avcılığını yasaklamıştır. Yine dip trolü ve Algarna gibi sürütme ağları ile avcılıkta 50 m’den daha sığ yerlerde veya karasularında 3 mil içerisinde avcılık yasaktır. Ülkemiz sürütme ağlarıyla ilgili yasaklara genel olarak uymaktadır. Çevirme ağları ile ilgili olarak ta bu yıldan itibaren 24 m derinlikten daha sığ sularda avcılık yasaklanmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere 0-50 m arasındaki derinlik okyanusların ve denizlerin hayat kaynağıdır. Karadeniz’de ise bu derinlik 24-25 m aralığındadır.
Ülkemizde gırgır ağlarının derinliği 90 kulaç (yaklaşık 160 m) dir ve bu ağlar ile 24 metre ve altındaki derinliklerde de (24 m’den daha sığ sularda) avcılık yapılabilmektedir. Bu av aracı ile avlanan en önemli tür olan hamsi balığı 40 m derinliğe kadar olan derinlikte yasarken hamsi balığından sonra en çok avcılığı yapılan palamut ve lüfer balığı 85-200 m derinliklerde bulunmaktadır. Bunların larva ve genç bireyleri haliç ve sahil sularında bulunmaktadır. Dolayısıyla kıyısal alanlarda yapılacak avcılıkta genç bireylerin avlanması kaçınılmazdır.
Ülkemiz kıyısal alanları, iklimsel, üretim, rekabet-avcılık ve insan etkisiyle her gün bozulmaktadır. En azından bu alandaki avcılık yoluyla olan bozulmanın önüne geçilebilmelidir. Bu alanlar aşırı avcılık baskısı altında olup makrofauna zarar görmektedir. Her bir av aleti ortamdaki canlılara az da olsa zarar vermektedir.
Günümüzün en büyük problemlerinden biri de hedef tür haricinde tesadüfü ve ıskarta türlerinde tutulmasıdır. Dünyada yaklaşık 27 milyon ton hedef dışı avcılık yapılmaktadır. Bu durum avcılıktan kaynaklanan mortalitenin artmasına ve dolayısıyla stokların olumsuz yönde etkilenmesine yol açmaktadır. Tesadüfü ve ıskarta türlerin azaltılması için ağ seçiciliği konularına önem verilmelidir. Uzatma ağların ağ göz açıklığı her tür için ayrı ayrı belirlenmeli, trol ağlarında istenmeyen türlerin kaçması için kare gözlü torba ağ ve bu ağlara kaçış panelleri uygulanmalıdır.
Sürdürülebilir balıkçılık açısından en temel bilgi, bir türün avlanmadan önce en az bir defa yumurta vermesinin sağlanmasıdır. Bu nedenle ticari balık avcılığı yapılacak her türün ilk üreme yası ve büyüklüğünün bilinmesi gerekir. Diğer konu ise zaman yasakları olup, balıkların üreme dönemi bilinmelidir. Halen uygulanan genel zaman yasağı yerine her tür için ayrı ayrı zaman yasaklarının konması ve uygulanması balıkçılık açısından daha doğru bir yaklaşım olabilir.
Bu nedenle her canlı türünün tek tek ele alınarak, her denizalanı için büyüklük, zaman, yer ve av aracı yasaklarının düzenlenmesi, sürdürülebilir balıkçılık açısından önem arz etmektedir.