Nietzsche’nin hayatı ve eserleri

Alman Friedrich Nietzsche felsefi görüşlerinden çok yaşamıyla pek çok yazar, psikolog ve psikiyatr için ilgi çekici olmuş ve dikkatleri üzerine toplamıştır. Hiçbir büyük filozofun yaşamına Nietzsche’ninkine olduğu kadar ilgi gösterilmemiştir. Bu abartılı ilgi felsefi görüşlerinin gerçek değerini belirlemede olumsuz bir etken olmuştur. Yaşamını ilgi çekici yapan başlıca nedenler kronik bedensel hastalığı, psikolojik rahatsızlığı ve Richard Wagner ile olan inişli çıkışlı ilişkisidir. Hegel’in en köktenci karşıtlarından biri olan Nietzsche modern felsefenin en ilgi çekici ve etkili filozofları arasında yer almaktadır.

Nietzsche, 15 Kasım 1944 tarihinde, Prusya’nın Saksonya bölgesinde bulunan Rocken’de doğdu. Dindar bir Lutherci olan babasının 1849 yılındaki ölümünden sonra, annesi, kız kardeşi, büyükannesi ve iki teyzesinden oluşan dindar bir kadınlar grubu içinde büyütüldü. 1854-1858 tarihleri arasında bulundukları yöredeki bir lisede okudu. 1858’den 1864’e dek Pforta’daki ünlü yatılı okulda öğrenim gördü. Klasik Grek dili ve kültürü konusunda verdiği eğitimle sivrilen bu okulda Grek diline ve kültürüne ilişkin derin bir bilgi birikimi edindi. En beğendiği klasik yazarların başında filozof olarak Platon, trajedi yazarı olarak Aiskhylos gelmekteydi. Nietzsche’nin bu okulda yaşadığı bir başka ilginç gelişme de 1861 yılında en beğendiği şair olan Hölderlin üzerine duygu dolu bir deneme yazmış olmasıdır. O sıralarda Hölderlin insanlarca pek tanınmıyor, tanınmamaktaydı ve yaşamının son on yılını ciddi ruhsal bozukluklar içinde geçirmişti. Nietzsche’nin yazdığı denemeden altmış yıl sonra Hölderlin, Goethe’den sonra Almanya’nın en büyük şairi olarak kabul edilmiş ve geniş kitlelerce tanınmıştır. İlgili dersin hocası Nietzsche’nin kâğıdı üzerine şu notu düşmüştür: “Yazara, nazik bir şekilde daha sağlıklı, daha açık ve daha Alman bir şaire bağlanmasını önermeliyim” (Kaufman, 1967: 505). Yirminci yüzyılın büyük düşünürlerinden Martin Heidegger’e göre de Hölderlin Almanya’nın en büyük şairidir. Nietzsche dâhilik yolunda duyarlık ve içgörüsünü daha gençlik yaşlarında yansıtmaya başlamıştır.

1864 yılında okul arkadaşı Paul Deussen ile birlikte Bonn Üniversitesine gitti. Bir yıl sonra klasik filoloji çalışmalarını Ritschl’in yönetiminde sürdürebilmek için Leibzig’e geçti. Ritschl, o dönemin en büyük klasik filologlarının başında geliyordu. Nietzsche, Leibzig’de Schopenhauer’ın başyapıtı ile tanışmış ve yazarın ateist olmasından etkilenmişti çünkü kendisi de o döneme geldiğinde Hıristiyanlığı çoktandır terk etmiş bulunuyordu. Rheinishes Museum’da klasik filoloji konuları ağırlıklı olmak üzere bazı makaleler yayımladı. Bu sırada Ritschl’in hararetli tavsiyesiyle Basel’de boş bulunan felsefe kürsüsüne profesör olarak atandı. Henüz doktorasını bile vermeden üniversitede profesör olmuştu. 1869 yılında Homeros ve Klasik Filoloji başlıklı açılış dersini vermiştir. Basel’deki yaşamında Wagner ile dostluğu başlangıçta yaşamına renk ve anlam katmıştır. Çünkü o sıralarda aynı zamanda yakalandığı hastalık ile boğuşmaktaydı. 1872 yılında Müziğin Tininden Trajedi’nin Doğuşu başlıklı yapıtını yayımlamıştır. Sokrates’ten önceki ve sonraki Yunan kültürünü betimleyerek Sokrates’ten sonraki dönemin bir gelişme değil düşüş sürecini gösterdiğini ve çağdaş Alman kültürünün de Sokrates- sonrası döneme benzediğini öne sürmüş, Alman kültürüne Wagner’in tini yayılabilirse bir düzelme olabileceğini iddia etmiştir. Bu yaklaşımıyla özellikle linguistlerden çok fazla eleştiri almış, bu yüzden Nietzsche’nin klasik kültür ve dilbilim araştırmalarına insanların güveni azalmıştır. Aslında Nietzsche bir yaşama ve ahlak filozofu olarak yaptığı ruhbilim irdelemeleriyle daha fazla ilgi çekmeye başlamış, dünyaya kendisini bu yönden kabul ettirmiştir. Bu alanlarda yazdığı çok sayıda yapıtın her biri filozof­lar kadar sıradan insanlar üzerinde de sarsıcı ama sürekli etkiler bırakmıştır.

1876 yılında Richard Wagner Beyrut’ta başlıklı yazısı çıktığı zaman, Nietzsche ve Wagner birbirlerinden kopma noktasına gelmişlerdi. Bu şekilde Nietzsche’nin ilk yazınsal dönemi sona ermekte ve yeni bir düşünsel döneme girmiş olmaktaydı. İlk döneminde Sokrates’i ve ussalcılığını kınayıcı bir tutum sergilerken bu yeni dönemde düşünürü yüceltici bir eğilim içine girmiştir. İlk döneminde sanatı ve sanatçıyı kültürün taşıyıcısı olarak görürken bu yeni döneminde, bilimi, şiire yeğlemeye başlamıştır. Yine bu dönemde yerleşik tüm inançları sorgulamaya başlamış ve üstelik bunu Fransız aydınlanmasının ussalcı bakış açısı altında gerçekleştirme yolu tutmuştur. Bu ikinci dönemin simgesi durumundaki yapıtı, İnsan, Çok-Fazla- İnsan başlıklı çalışmasıdır. 1878-1879 yılları arasında üç bölüm hâlinde yayımlanan bu yapıtta Nietzsche, pozitivist bir bakış açısı ile metafiziğe saldırmakta, metafizik uslamlamaların sonul anlamda maddeci çizgide açıklanabileceğini savunmaktadır. Yine bu dönemde iyi ile kötü arasındaki ayrımı, bazı eylemlerin topluma yararlı, bazılarınınsa zararlı olarak yaşanmasında bulmaktaydı.

Nietzsche, sağlığının giderek kötüleşmesi nedeniyle Basel’deki kürsüsünden istifa etmek zorunda kalmış ve bundan sonraki on yılı İsviçre’nin ve İtalya’nın çeşitli yörelerinde dolaşıp yazarak geçirmiştir. 1881’de Günün Şafağı’nı, 1882’de Sevincin Bilimi’ni kaleme almıştır. Bu yapıtta Hıristiyanlığın yaşama düşman olduğu düşüncesi işlenirken “Tanrı öldü.” bildirimi pek çok kişiyi şoke etmiştir. 1883-1885 arası yıllarda Zerdüşt Böyle Buyurdu isimli eserini bölümler hâlinde yayımlamıştır. Yapıtın son bölümünde öncesiz- sonrasız yineleniş kuramı açıklanır. Bu yapıtta Nietzsche, vermek istediği düşüncelerini İranlı bilge kişi Zerdüşt’e söyletir. Bu yapıtta işlenen üst-insan ve değerlerin yeniden değerlendirilmesi düşünceleri, Nietzsche’nin düşünsel gelişimindeki üçüncü evreyi betimlemektedir. Bu evrede Nietzsche, felsefi görüşlerini ön-plana çıkaran İyinin ve Kötünün Ötesinde (1886) ve Ahlakın Soy Kütüğü (1887) isimli eserlerini yayımladı. İyinin ve Kötünün Ötesinde’nin alt başlığı, Geleceğin Bir Felsefesine Giriş şeklindedir. Bu yapıtta güç istenci ve değerlerin yeniden değerlendirilmesi düşünceleri işlenmektedir. Nietzsche, bundan sonra Wagner Davası ve Nietzsche Wagner’e Karşı (1888) isimli Wagner karşıtı yazılarını yayımladı. Aynı yıl Putların Alacakaranlığı, Antichrist (Deccal) ve bir tür otobiyografi olan Ecce Homo adlı yapıtları birbirini izledi. Özellikle bir tür otobiyografi olan Ecce Homo’da eleştirmenlere göre zihin sağlığını yitirmeye başlamasının belirtileri açıkça görülebilmektedir, aşırı bir biçimde kendisini yüceltme yoluna gitmiştir. Bundan sonraki süreçte zihinsel dengesini yitirerek son on yılını yarı bilinçsiz bir biçimde geçirmiş, 1900 yılında yaşamını yitirmiştir.

Kaynak: MODERN FELSEFE, s. 126-128, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2409 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1397