Norveçlilerin Cinsel Hayatı

Seslendiren: Burak Bulut

Konuya girmeden önce bir arkadaşımla aramda geçen diyaloğu sizlerle paylaşayım:

-Biliyor musun, Norveçlilerin ortalama cinsel ilişki süresi 49 dakikaymış!

-Hadi canım! Olmaz öyle şey.

-Valla ben de inanamadım ama bir araştırmada okudum, Avrupa ve Amerikalıların cinsel performanslarıyla ilgili. Düşün bu ortalama, yani daha üstü de var!

-Türkiye’ye dair veri var mı?

-Yok. İspanya var en düşük, 15 dakika.

-Sence Türkiye’de durum nedir?

-1,5 dakika ☺

-Hadi ama, haksızlık etme!

-E hadi 3 dakika olsun.

-Sence neden bu kadar büyük fark var? Yani Norveçlilerin sırrı nedir?

-Seyrek nüfus, soğuk memleket, bol vakit…

-Sosyal devlet, yüksek kaliteli eğitim ve sıfır gelecek kaygısı.

-Tabi Norveçli kadınların da payı vardır, Türk kadınları o kadar güzel olsa belki bizde de durum değişik olurdu.

Norveçli Kadınların Cinsel Performansa Etkisi

Arkadaşım şakayla karışık işi kadınların güzelliğine bağladıysa da, Norveçli kadınların cinsel performanstaki asıl etkisi fiziksel değil, bilişsel . İşin püf noktası kadınların “öz farkındalıkları”. Kadınlığı olduğu haliyle tanıyor ve benimsiyorlar; ayıp, günah, namus yok. Erkek gibi kadın da zevk sahibi bir insan ve cinselliğe iştirak ediyor. Cinselliği insan gibi yaşayabiliyor çünkü kadınlığı toplumsal baskı ve tacizlerle öldürülmüyor.

Tacize Uğrayan Kadın da Erkek de Cinsellikten Kaçar

Bizim toplumumuzda ise tacize uğramamış kadın neredeyse yok. Firijit (cinsel soğukluk) denen hastalık son derece yaygın ve bunun en büyük nedeni taciz deneyimi. Böyle deneyimler yaşamış kadınların -eğer psikolojik yardım almadılarsa- cinselliği sevmeleri ve istemeleri mümkün değil. Tacizin ve tecavüzün yaygın olduğu bir toplumda sağlıklı cinsellikten nasıl söz edilebilir ki? Taciz kadının kadınlığına saldırıp onu öldürmeye kalkar, böyle bir durumda kadın kadınlığına dair nasıl bir öz farkındalık geliştirebilir ki?

“O Günaha Hiç Girmedim!”

Bir dostumun şahit olduğu şu ibretlik diyalog da bizim kadınlarımızın öz farkındalığını (!) gösteriyor:

-Fadime biliyon mu, o işten zevk alan kadınlar varmış!

-Tööbe tööbe… Allah’ıma çok şükür o günaha hiç girmedim.

Neler kaçırdığından habersiz Fadime teyze “günahsızlığıyla” mağrur. Hâlbuki asıl kabahat insanları en temel ve güzel duygu ve deneyimlerden mahrum etmek.

Ülkemizde cinsellikten bîhaber nice Fadimeler var. Kadınlar cinselliği sevmiyor, onu bir yük olarak görüyor. Hayatı boyunca bir kez bile cinsel tatmin yaşamadan ölen kadınlar var, böyle bir yerde nasıl sağlıklı bir cinsellikten ve sağlıklı bir toplumdan bahsedilebilir ki?

Ataerkinin Erkeklere Bir Zulmü Daha!

“Merveler” yazımda ataerkil toplumların erkeklere de zulmettiğinden söz etmiştim. Cinsellik konusunda da bir zulüm söz konusu. Ataerkil toplumlarda kadının pasif, çekinik, silik rolü elbette cinselliğe de yansıyor. Kadının iştirak etmediği bir cinsel ilişkide erkek ne kadar tatmin olabilir ki? 3 dakika 5 dakika. Cinsellikteki düşük performansımızın nedenlerinden biri kadının öz farkındalık eksikliği, yani kadınlık eksikliği!

“Kadınlar eksik değil, gayet kadın kadın dolaşıyorlar” diyebilirsiniz, ama iş öyle değil.

Bastırılmış Kadınlık Kışkırtılmış Dişilik

Avrupa’ya Amerika’ya gidenler bilir, oradaki kadınlar bizdeki kadar makyaj yapmaz ve “vamp” giyinmezler. Ortalama üniversite öğrencilerini kıyasladığınızda farkı açıkça görürsünüz. Batılıların daha unisex bir giyimleri vardır, bizdeki gibi aşırı bir dişilik vurgusu bulunmaz. Ortadoğu’da ise durum bizden de vahimdir, gidenler bunu hemen fark ederler. Peki, Ortadoğu toplumlarında niye kadınlar bu kadar “dişi” görünüyor?

Ataerkil toplumlarda kadınlar güçsüz olduğu için dişilik, toplumsal iktidar mücadelesinde kadınların sahip oldukları ender silahlardan biri olarak büyük rağbet görüyor. Lafını dinletemeyen, bir oluşumda güç elde edemeyen kadın dişilik silahına davranıyor ve ancak bu şekilde başarılı olabiliyor. Oysa eşitlikçi toplumlarda kadın-erkek arası iktidar dağılımı çok daha adil olacağı için kadınların dişilik silahına davranmasına gerek kalmıyor. İşte bu yüzden daha eşitlikçi toplumlarda kadınlar daha “usturuplu” giyiniyor. (Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda Batı’da da durum mükemmel değil elbet ama bize göre çok daha iyi durumdalar.)

Dişi Sineği Bile Kesen Amcalarımız Var!

İngiltere’de mini etekle bisiklete binen kadınlara kimsenin bakmadığını görünce şoka girmiştim. 50 yaş üstü erkeklerin dişi sineğe bile şehvetle baktığı bir memleketin insanı olarak bu şoku çok uzun süre atlatamadım ve yıllardır da bu fark üzerine düşünüyorum. Bu konundaki ikinci şokum ise Amerika’da çok çok az giyinmiş, çekici bir kadına onu rahatsız etmeden (önlerinden geçip gittikten sonra, yani arkasından) bakan gençleri görünce gerçekleşti. Amerikalı üniversite öğrencilerinde “edeb”i müşahede etti bu gözler, çarşaflı kadına dönüp dönüp bakan amcadaki rezaleti gören aynı gözler…

Tesettür Bir Erkek Problemidir

Ülkemizde tesettür konusu en netameli meselelerden biri ve dindar çevreler tarafından tesettür bir “kadın sorunu” olarak görülüyor. Oysa durum tam tersi. Kadınların tesettür eksikliğinden yakınanların dayandığı Kuran ayetinde ilk hitap erkeklere, yani ayet kadınlardan önce erkeklere sesleniyor. Erkeklere namuslu olmaları, ırzlarını korumaları emrediliyor, ardından kadınlara geçiliyor. Maalesef pek çok dindar ayetin ilk kısmını pas geçip kadınlara yükleniyor ve tesettürü bir kadın problemi olarak görüyor. Oysa erkek namuslu olmadığı sürece kadın görünmezlik iksiri bile içse nafile. Nitekim çarşaflı kadını kesen amca bunun kanıtı, mini etekli kadına bakmayan İngiliz erkekler de.

İnsan Olmak İçin…

Kadını erkeğe denk bir insan olarak değil, salt cinsel haz nesnesi olarak gören ataerkil zihniyet fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik her türlü şiddeti uygulamayı meşru görüyor. İşte bu nedenle ataerkiden kurtulunması gerekiyor, kadınların da erkeklerin de daha insanca (prefontalı hatırlayalım) yaşayabilmesi için.

Bir insanın doğması için hem kadın hem erkek gerek, bir primatın insan olması içinse prefrontalı kullanması gerek. Prefrontal kullanımı ise medeniyetle doğru, ataerkiyle ters orantılı.  Ne kadar çok insan olursak o kadar az ataerkil olacağız ve tersi de geçerli:

Ne kadar az ataerkil olursak o kadar çok insan olacağız.

Not: Yukarıda sözünü ettiğim araştırmanın kaynağını sizlerle paylaşmak istedim fakat 3-4 yıl kadar önce Amerika’da bir server üzerinden eriştiğim bu çalışmanın linkini maalesef  Türkiye’de bulamadım. Yine de yazıda dikkat çekmek istediğim noktanın sayıların çok ötesinde olduğunu anladığınızı düşünüyorum, bu nedenle en iyisi niceliğe takılmadan niteliğe odaklanmak. Norveç’te yaşamadığımı hatta Norveç’i ziyaret bile etmediğimi de belirtmeliyim. Ne var ki İskandinav ülkelerinin eğitim, ekonomi ve dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliği alanlarında dünyanın geri kalanına göre çok daha iyi durumda olduğu malumumuz. Elbette oralarda da kadın cinayeti, cinsel taciz gibi vakalar yaşanmıyor değil, ama yerküremizdeki en medenî ve insanca yaşayan toplumlar olarak hepimiz için örnek teşkil ediyorlar. Gözümüzü yükseklere (Kuzey’e) dikmemiz temennisiyle…

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Haydi Gelin, “Mervelere” Gidiyoruz!