Avrupa krizinde beklenen saatli bomba Cuma akşamı patladı. Standard and Poor’s (S&P), yalnız Fransa’nın değil, Avusturya ve İtalya’nın da aralarında bulunduğu 9 Avrupa ülkesinin kredi notunu düşürdü. Derecelendirme kuruluşlarının işlevleri, özellikle bu kriz sırasındaki rollerini uzun zamandır tartışıyoruz. Aslında, derecelendirme kuruluşlarının, krizi yönlendirmeye çalıştıklarını ve bu yönlendirmelerin de, küresel sermaye içindeki önemli bir kapışmadan kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Mesela S&P, çok açık bir şekilde, krizin bir an önce dip yapmasını, ‘eskinin’ tasfiyesinin mümkün olduğunca hızlı ve köklü bir şekilde olmasını isteyen kesimlerin operasyonlarını yapıyor. S&P’nin stratejik zamanlarda, yaptığı not düşürme operasyonları merkez bankalarına ve küresel oyunculara da ‘yeni’ bir yolu gösteriyor. S&P’nin ABD’nin not indirimi de böyle bir konjonktürde olmuştu ve FED bu uyarıyı dikkate almak zorunda kalmıştı.
Küresel kapitalizmin temsilcileri çok açık bir biçimde yeni bir finans sistemi ve anlayışı istiyorlar. Çünkü S&P, bütün stratejik not indirimlerinde sistematik riske işaret ediyor. Ve bunu göstere göstere yapıyor. S&P, daha geçen Aralık ayı başında, 15 Euro bölgesi ülkesinin notunu düşüreceği uyarısında bulunmuştu. Ayrıca bu seferki operasyonda şu önemli not var: ‘Politikacılar, bölge ülkeleri arasındaki ekonomik rekabet ve bunun doğurduğu yapısal farklılıkları dikkate almıyorlar.’ İşte bu çok önemli bu vurguyu sistemik risk tespiti ile birleştirirseniz karşımıza çıkan sonuç; özellikle Avrupa’da kapitalizmin bu haliyle bittiğidir. Ancak yalnız ekonomik ve finansal tarafı ile değil, politik tarafı ile de. Çünkü S&P, ‘politikacılar’ diye cümleye başlıyor. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Küresel sermayenin zirvelerinde birileri, bu işin bu sistem kurgusuyla ve bu oyuncularla gitmeyeceğini nihayet anladı ve atlarını değiştirecekler. Peki değişecek atlar hangileri ve yeni atlarla birlikte hangi koşum takımları kullanılacak.
Şu çok açık: S&P notunda vurgulanan ülkeler arasındaki farklılık, Markel ve Sarkozy’nin ulus-devletçi Avrupa kurgusunun sonucudur. Şimdi bunun bitmesi gerektiğini anladılar. Aslında bu gerçeği Greenspan, daha FED’in başındayken, yıllar önce görmüştü ve “bu iş bitecek hepimiz de altında kalacağız” deyip duruyordu. Gecikildi; çünkü ulus-devlet yapılarını eriterek tasfiye etmek çok riskli bir süreçti ve bunu bıçağın kemiğe dayandığı noktaya kadar geciktirdiler. Ama tabii bu arada, eski sanayi sektörleri, kriminal bir hal halini almış ‘zehirli’ finans yapısı, askeri sanayiler vb de önemli ölçüde direndi.
Yeni bir Avrupa, kendi doğusuna doğru genişleyecek ve içine Türkiye’yi de alacak bir Avrupa’ydı ve ancak bu Avrupa, hem kolonyalist hem de kolonyalist süreci takip eden ulus-devletler sürecini aşabilirdi. Bu gerçeği Avrupa genişlemesini, her şeye rağmen, savunan bazı Avrupalı siyasetçiler farkına varmıştı.
————————————-
‘Avrupa’nın Gelecek Sınırları’
Mesela Olli Rehn, “Avrupa’nın Gelecek Sınırları” adlı kitabında şu soruyu soruyordu: “Türkiye, bir köprü mü, köprübaşı mı yoksa ergime potası mı?”Cevabı ise oldukça tutarlıydı:”AB neden Türkiye ile müzakere ediyor. Çünkü Avrupa, bizim değerlerimize, hukukun üstünlüğüne ve ortak politikalara sahip çıkan istikrarlı, demokratik ve refah içinde bir Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor.”Rehn, burada AB’nin Türkiye ihtiyacını açıkça itiraf ediyor ancak bu itirafın arka planını da birkaç sayfa sonra oldukça samimi bir şekilde açıklıyordu:
“Irak, İran ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki gelişmeler; dinler ve medeniyetler ya da enerji ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkilerde AB ve Türkiye’nin birbirlerine ihtiyaçları var. İşte bu yüzden, Türkiye’nin AB’ye katımını destekliyoruz. Güvenlik, ekonomi, enerji ve uygarlaşma meselelerinde orta değerleri ve çıkarları paylaşıyoruz,” Çok açık değil mi? Ama bu, hiç şüphesiz siyasi bir strateji ve yaklaşımdı. Tabii aynı zamanda, bu yaklaşımın arkasında, demin S&P’nin not analiz operasyonunu yaparken anlattığımız küresel sermayenin öncü sektörlerinin ve bunların yeni siyasetinin ‘eski’ ile olan kapışması vardı. Şimdi önümüzdeki günlerde bu ‘kapışma’ Türkiye’de iç siyaseti de bir arsız sarmaşık gibi sararak yayılacak.
Türkiye’de, siyasetteki gelgitleri, iktidar partisi üzerinden yapılan tartışmaları, kronik muhalefetsizliği, hortlamaya çalışan Ergenekon Terör Örgütü’nü de tam buradan başlayarak okuyalım.