Oftalmoloji ve Sanatın Bütünleştiği İsim: Prof. Dr. Pınar Aydın O’Dwyer

Prof. Dr. Aydın O’Dwyer, sanatçı bir ailede, sanatla iç içe yetişti. İris’i bir sanat eseri olarak görmesi oftalmolojiye ilgi duymasında etkili oldu. Ailesinden aldığı sanat eğitimiyle oftalmoloji uzmanlığını birleştirerek araştırmalar yaptı ve yüzlerce yaratıcı makaleye imza attı. Yurt içi ve dışında bilimsel  camiada nöro-oftalmoloji ağırlıklı yayınlarıyla tanınan Prof. Dr. Aydın, sanatseverler arasında önce Sahne, Neofilarmoni ve Opus dergilerindeki yazılarıyla, şimdilerde ise Psikeart, Psikesinema dergilerinde ve sanattanyansimalar.com portalındaki yazılarıyla izleniyor.

Prof. Dr. Aydın, hekimler için yazdığı, editörlüğünü yaptığı veya bir bölümünün yazarlığını üstlendiği toplam 50 kitabın yanı sıra halk için yazdığı “99 Sayfada Göz Sağlığı”, “Göz Kitabı” ve “Az Gören Çocukların Aileleri için El Kitabı” adlı eserlerin sahibi. Sanat alanında da “Bale Kitabı” ve Opera Kitabı” adlı iki kitabı yayınlandı. Üretkenliği ve yaratıcılığıyla duayen olan Prof. Dr. Pınar Aydın ile karakter yapısı, prensipleri, yaşama bakış açısı, sanat eğitimi, sanatla oftalmoloji arasındaki ilişkisi, ilgi alanları ve hedefleri hakkında konuştuk.

Kendinizi birkaç kelime ile nasıl tanımlarsınız, hangi kavramlar sizi karakterize eder?
Bu oldukça zor bir soru, uzun zamandır çalışmadığım yerden sordunuz. İnsanın kendisini tanımlaması ile başkalarının onu nasıl gördüğü arasında, o kadar büyük farklar olabilir ki, uzun zamandır kendimi tanımlamak yerine, başkalarının beni nasıl tanımladığını anlamaya çalışıyorum. Duymuşsunuzdur, Gallup web sitesinde ( https://www.gallup.com/cliftonstrengths/en/home.aspx ) bir tür yetenek tespiti yöntemini içeren bir sistem var. Bu sistemde kişi önce kendisinin yetenekli olduğunu düşündüğü alanları bir yere kaydediyor, sonra testi yapıyor. Genellikle kendinde olduğunu düşündüğü yeteneklerle sistemin vardığı sonuç arasında önemli farklar olabiliyor. Diğer bir deyişle, kendime göre “ben” ve başkalarına göre “ben” bambaşka olabilir.

Eklemeden edemeyeceğim, Gallup, “Yeteneksiz olduğunuz alanlarla uğraşmayı bırakın, boşuna zaman ve emek harcamayın. Yetenekli olduğunuz alanları daha geliştirin ki hem başarılı ve yararlı olun hem de mutlaka şartsa yeteneksiz olduğunuz alanlara daha büyük moralle eğilebilin” diye öneriyor.  Sorunuza geri dönecek olursam, kendimi güvenilir ve sorumluluk sahibi, içten ve eğlenceli, hızlı ve karmaşık bulurum, ama kolay beğenmeyen biri olduğumu da itiraf etmeliyim. Acaba, başkaları benim hakkımda ne düşünüyordur?

Sanatçı bir ailede büyümenizin karakterinizin oluşumunda ne tür etkilerinin olduğunu söyleyebilirsiniz?

Ailenizden bahseder misiniz? Evet ailem sanatçıydı, annem Bilge Aydın piyanistti. Babam Necdet Aydın opera sanatçısı ve rejisördü, İzmir Devlet Opera ve Balesi Kurucu Müdürü olarak görev yaptı, konservatuvarlarda sahne dersi verdi. Ben uzun yıllar piyano, flüt, çello çalmayı denedim, bale yaptım. Sonuçta tamamıyla yeteneksiz olduğum belli oldu. Ama özellikle, opera ve bale içinde büyüdüğümden ve yazmayı da çok sevdiğimden içimdeki sanat sevgisini Akılçelen Kitaplar’dan çıkan Bale Kitabı ve Opera Kitabı adında iki kitap ile ifade etmeye çalıştım. Uzun yıllardır Opus, Neofilarmoni, Sahne gibi çeşitli sanat dergilerine ve Sanattan Yansımalar portalına opera ve bale konusunda eleştiri yazıları yazmaktayım. Ayrıca Psikeart ve Psikesinema adlı dergilere, derginin o ayki dosya konusu çerçevesinde opera ve bale bağlamında deneme yazıları yazıyorum ve tüm bunlardan büyük keyif alıyorum. Hemen belirtmek isterim ki Psikeart, Psikesinema dergilerinin editörü meslektaşımız Prof. Dr. Feyza Önder’in eşi Psikiyatrist Prof. Dr. Emin Önder’dir ve kendim yazdığım için söylemiyorum, gerçekten çok değerli dergiler. Sorduğunuz soru çerçevesinde, sanatçı bir ailede büyümenin bana, sanata daha dikkatle bakma karakter özelliği verdiğini söyleyebilirim. Öyle ki geriye dönüp bakınca, ilk eleştiri yazımı lise yıllarında yazmış olduğumu görmek hoşuma gidiyor. Demek, ben eskiden beri sanatı özel bir dikkatle izlemişim. Nitekim resim sanatında göz hastalıkları da göz ihtisasına girdiğim yıllardan beri ilgi alanım.

EV YAŞAMINA YANSIYAN MESLEKİ DİSİPLİN

Prof. Dr. Pınar Aydın’ı evde ve iş yerinde ayıran özellikleri nelerdir?

Özel yaşantımla mesleki yaşantım arasında çok da büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. Her alanda ayrıntıları ciddiye alırım, titizim, insanlara önem verir ve saygı duyarım, güler yüzlü olmaya çalışırım. Aslında biraz tembelimdir de… Bu nedenle arayı soğutmadan çalışmam gerekir, ara verirsem bir daha başlayamam diye korkarım. Mesleki deformasyondan dolayı, bazen evde acil servis veya ameliyathane prensiplerini uyguluyor olabilirim. Bunu evdekilere sormak lazım!

Oftalmolojiye yönelmenizi sağlayan unsurlar nelerdir?

Sanırım, oftalmoloji sanata en yakın dal olduğu için beni çekti. Biyomikroskobun altında, irisin görüntüsü bana her zaman bir sanat eserine bakıyormuşçasına mutluluk verir. Zaten, “İris” mitolojide tanrıların habercisi olan gökkuşağı tanrıçasının adı ve doğada güzel bir çiçeğin adıdır. Bir de üstüne İris adında bir de opera eseri olduğu düşünülürse, ne işe yarayacak?) sorularının yanıtını vermektir. Benim için “Yaptığım sonra ne işe yarayacak?” sorusu da çok önemlidir. Buna bağlı olan dördüncü bir sorunun yanıtı olarak da şimdi ya da sonra başkalarının işine yarayacak daima bir şey üretmek gerektiğidir. Beşincisi ise başkalarıyla değil, kendimle yarışmaktır ki bu insanı daha çok gelişmeye zorlayan bir bakış açısıdır. Başkalarına göre iyi ve kötü değil, “Kendimden bekleneceği kadar iyi miyim, yoksa yetersiz miyim?” sorusu bence önemlidir. Daha uzatmayayım, sonuncusu ise başarının tanımıdır. Bence, “Başarı, bir şeyi başaramayınca ertesi gün kaldığı yerden devam edebilmektir.”

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Hafta içi her gün hasta bakıyorum. Mutlaka sanat yazısı yazıyorum ve olabildiğince yakınlarım ve arkadaşlarımla iletişim kuruyorum. Özetle, daima bir şeyler yapıyorum.
Hobiler sizin için ne ifade ediyor? Hobilerimi; okumak, opera ve bale izledikten ve resim-heykel sergisi gezdikten sonra yazmak şeklinde özetleyebilirim.

Gezmekten zevk aldığınız favori ülkeler, yerler neresi?

Opera-bale temsilleri ve resim-heykel sergileri, bulunmaktan en çok zevk aldığım yerlerdir. Bu açıdan, mesleki nedenle gittiğim ülkelerde mutlaka opera-bale-resim-heykel arar ve görmeye çalışırım. Bu nedenle de Avrupa ülkeleri tercihimdir.

BAŞARIDAN VAZGEÇMEMEK

Hayatınızda sizi etkileyen ve dönüm noktası olarak adlandırdığınız anlar, anekdotlardan bahseder misiniz?

Sanırım, hayatımın dönüm noktalarından biri muayenehanede çalışmaya başlamak oldu. Benim gibi sosyal ortamları seven birisi için oldukça izole, yalnızlık duygusu veren bir yer, muayenehane. Kendime “Yaparım diyordun, burada da yapda görelim” dedim. “Başarı, bir şeyi başaramayınca ertesi gün kaldığı yerden devam edebilmektir” prensibimi uygulamaya giriştim. Sonuçta, önce ortaya halk için yazdığım; İş Kültür Yayınları’ndan çıkan “99 Sayfada Göz Sağlığı” ile Arkadaş Yayınevi’nin yayınladığı “Göz Kitabı”, “Göz Sağlığı Hakkında Her Şey” ve “Az Gören Çocukların Aileleri İçin El Kitabı” kitaplarım yayınlandı. Ardından da “Bale Kitabı” ile “Opera Kitabı” basıldı.

Son dönemde yaptığınız bilimsel çalışmalar varsa kısaca bahseder misiniz?

Uzun zamandır bilimsel çalışma yapmıyorum ama bu, bilimsel dergilerde yayın yapmayacağım anlamı taşımıyor. Yine “Yaparım diyordun, burada da yap da görelim” prensibinden yola çıkarak hazırladığım göz hastalıkları ve opera bilgisini birleştiren “Operada Körlük ve Görme Azlığı” başlıklı bir çalışmam European Journal of Ophthalmology Dergisi’nde yayınlandı. Diyebilirim ki şimdiye kadar yaptığım 200’e yakın yayın arasında, en gurur duyduğum ve en sevdiğim çalışmam da bu oldu.

Geleceğe dönük plan ve projeleriniz varsa bahseder misiniz?
Devam, devam, devam…