Prof. Dr. Uğur Erdener, subay olan babasının görevleri nedeniyle birçok şehirde bulundu.Trabzon-Maçka nüfusuna kayıtlı olan Prof. Dr. Erdener, ilkokula Urfa’da başlayıp Van’ın Başkale ilçesinde devam etti. Van’da ilkokulu tamamladı, oradan Türkiye’nin batı ucuna, Bandırma’ya geçti. Ortaokulu Bandırma’da okudu sonrasında ise Ankara’da devam eden bir yaşam… Ankara’da, Gazi Lisesi’nde okudu. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimini tamamladıktan sonra aynı üniversitede Göz Hastalıkları Anabilim Dalında başlayan bir akademik yaşam içerisinde sırasıyla uzmanlık, doçentlik ve profesörlük unvanlarını kazandı. Akabinde üniversite içinde birçok idari görevde bulundu. Hastaneler Genel Direktörlüğü ve Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü bu görevlerinin önde gelenleri arasında bulunuyor. Prof. Dr. Erdener; “Bir akademisyen ve bir üniversite mensubu olarak hem akademik düzeyde, hem de idari düzeyde en üst görevlerde bulunmanın mutluluğunu yaşadım.” diyor.
PROF. DR. UĞUR ERDENER, OFTALMOLOJİ KARİYERİNİN YANI SIRA, TÜRKİYE OKÇULUK FEDERASYONU VE DÜNYA OKÇULUK FEDERASYONU BAŞKANLIKLARINI ÜSTLENMİŞ, 2020 TOKYO OLİMPİYATLARI’NDA OKÇULUK DALINDA ALTIN MADALYAYI KAZANAN METE GAZOZ’A MADALYASINI TAKMIŞ BİR İSİM.
İnsanların hayatlarına değen isimler ne değerli. Koskoca bir hayatı etkilemişler. Yön gösteren, insanların hayatlarına dokunan isimlerden biri de Prof. Dr. Uğur Erdener. Dr. Erdener ile yaşam öyküsü ve başarıları ile ilgili görüştük.
PROF.DR.UĞUR ERDENER: “DÜNYA BAŞKANI OLARAK OLİMPİYAT OYUNLARINDA BİR TÜRK SPORCUSUNUN ALTIN MADALYASINI TAKMAYI ÇOK ARZULAMIŞTIM. TOKYO’DA METE GAZOZ’UN ALTIN MADALYASINI KENDİSİNE VERİRKEN BU MUTLULUĞU YAŞADIM.” DİYOR.
Tüm akademik gelişim ve başarılarıyla birlikte Prof.Dr.Uğur Erdener’in hayatında spor her zaman yer aldı. Bir amatör olarak başladığı spor hayatında elde ettiği başarılarla uluslararası seviyede bir spor adamı oldu. Dr. Erdener, atletizmde üç adım atlama disiplininde spora başladı, daha sonra basketbolla devam etti. Yıllarca basketbol antrenörlüğü yaptı. 1982 yılından bu yana okçuluk branşında önemli çalışmalar üstlendi. Prof. Dr. Erdener,1983’ten 2005’e kadar Türkiye Okçuluk Federasyonu Başkanlığı yaptı. Avrupa ve Akdeniz ülkeleri Okçuluk Birliği (EMAU) Başkanı olarak 5 yıl görev yaptı. 2005 yılında Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanlığına seçildi, ardından 2009, 2013, 2017 ve 2021 yıllarında 5 kez daha yine Dünya Başkanı olarak seçildi. 2014 yılında Uluslararası Olimpik Yaz Sporları Federasyonları Birliği (ASOIF) Konsey üyesi olan Erdener 2017’de ASOIF Başkan Yardımcısı seçildi. Dr.Uğur Erdener 2014 yılında IOC Yönetim Kurulu Üyesi, 2016 yılında IOC Asbaşkanı seçildi ve Asbaşkanlık görevini 2020 yılına dek sürdürdü. Geçmişte Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda Bakanlık Danışmanı olarak görev yaptı.
Halen IOC Tıp ve Bilim Komisyonu Başkanı, Gençlik Olimpiyat Oyunları Danışma Kurulu Başkanı, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) ve WADA Vakfı Yönetim Kurulları üyesi de olan Prof. Dr. Erdener, 2011 yılından bu yana Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Başkanı ve 2008 yılından bu yana Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) üyesidir. Prof. Dr. Erdener 2017 yılından bu yana Uluslararası Doping Kontrol Kuruluşu (ITA) Yönetim Kurulu’nda IOC Temsilcisi olarak da görev yapmaktadır.
Prof. Dr. Uğur Erdener, Mete Gazoz ve Okçuluk Milli Takımlar Teknik Direktörü Yusuf Göktuğ Ergin
Üniversitede tıp alanını seçmenizde belirleyici unsurlar neydi?
Lise yıllarında mimar olmayı arzu ederdim ve Babam “Oğlum, biz yaşlanıyoruz. Hekim olsan ne güzel olur, bize hekim lazım.” derdi. Eğitime başladığımda üniversitenin adı Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi idi. Üniversite tercihi yaparken bir vesile ile Hacettepe Tıp Fakültesi’nin binalarını gezdim, o zamanlar küçük bir alana sahipti ama bana çok modern ve cazip göründü, ben de o yönde tercihte bulunarak Hacettepe Tıp Fakültesi’ne adım atmış oldum. Zaten biz öğrencisi olduktan bir yıl sonra Rahmetli İhsan Doğramacı’nın büyük gayretleriyle 1967 yılında, Hacettepe Üniversitesi bir kanunla kuruldu ve biz de o üniversitenin öğrencileri olarak eğitime devam edip mezunları olduk. Biraz önce de belirttiğim gibi, akademik yaşam, o çatı altında başladı ve devam etti.
Oftalmolojiye geçişinizden biraz bahsedelim. Bu branşı seçmenizdeki etkenler sizin için neler oldu?
Tıp fakültesini tamamlarken o zamanki Göz Hastalıkları Bölümü Başkanı Rahmetli Prof. Dr. Muvaffak Aytek ile tanıştım. Bu tanışmada ve mesleğe girmemde çok sevgili arkadaşım Prof. Dr. Ömer Faruk Yılmaz’ın da büyük rolü vardır, bu konuda O’nu hep sevgiyle anarım. Değerli arkadaşım bana “Sen de benim gibi gözcü olmalısın.” dedi. Oftalmolojiye girişim bu yolla olmuştur. Tabii Prof. Dr. Muvaffak Aytek’in yanı sıra, meslek hayatımda Prof. Dr. Behiç Tüzmen ve Prof. Dr. Tanju Fırat’ın da çok önemli destekleri olmuştur. Birlikte görev yaptığımız sevgili görev arkadaşlarımın, başta Sevgili Prof. Dr. Murat İrkeç ve Prof. Dr. Ali Şefik Sanaç olmak üzere hep desteğini görmüşümdür. Hacettepe oftalmoloji ailesi içinde çok güzel yılları geçirmişizdir. Aramızdan ayrılan hocalarımızı, arkadaşlarımı hepsini minnet ve şükranla anıyorum. Kendilerini sevgiyle, saygıyla yâd ediyoruz, kaybettiğimiz değerlere Allah’tan rahmet diliyorum.
Unutamadığınız anekdotlardan bahseder misiniz?
Çok değerli hocalarımızla çok güzel şeyleri paylaştık. Bizim öğrencilik yıllarımızda, üniversitelerin kontenjanlarının sürekli artırıldığı bir süreci yaşadık. Üniversite ve tıp fakültesi sayısı şimdiki gibi değildi, çok daha kısıtlıydı. Dolayısıyla bu kontenjan artışlarına bağlı olarak dersliklerin amfilerin yetersizliği ortadaydı.
Kısıtlı kafeterya olanaklarının sağladığı küçük bir atmosfere karşın güçlü bir birlikteliğimiz vardı, neredeyse tüm üniversite öğrencileri birbirini tanırdı. 68 kuşağı olarak Türkiye’de demokrasiyi güçlendirme adına yapılan üniversite hareketlerinin içinde olduk. Bunlar, geriye dönüp anımsadığımda güzel anılar… Bu süreçte, bazı arkadaşlarımız sıkıntılar yaşadı ama genele baktığımda bugün her olayı ayı ayrı hep güzel olarak anımsıyorum. İyi ki o yılları, üniversite ortamı içinde yaşamış olduğumuzu düşünüyorum.
Prof. Dr. Uğur Erdener, Ophthalmology Life Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Regiman Deniz Ekmekçi ile.
Rektör ve idareci olduğunuz dönemde nelere dikkat ediyordunuz?
Rektörlük dönemim, belli bir idari deneyimin üzerine inşa oldu diyebilirim. Öncesinde sekiz yıl süresince Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri’nin (İhsan Doğramacı Çocuk, Erişkin ve Onkoloji Hastaneleri) Genel Direktörlüğünü yaptım.
Çok iyi bir ekiple birlikte bu görevi yürüttük. Akabinde o zamanki seçim sisteminde en yüksek oyu alarak rektörlük görevine seçildim ve Cumhurbaşkanı tarafından atandım. Orada da yine çok iyi bir takım ile birlikte görev yaptık. Hacettepe’de yaptığım en önemli işler arasında; Hacettepe Üniversitesi Hastanelerine Joint Commission International (JCI) Akreditasyonunun sağlanması ve hocalarımızdan en alt görevi yürüten insanımıza kadar hastanelerde yaklaşık beş bin kişinin çok güzel bir harmonizasyon ve kalite bilinci, kurum aidiyeti içerisinde görev yapması, eskimiş hastane yapılarının yenilenmesi ve teknolojinin modernizasyonu sayılabilir.
Giderek finansman güçlüklerinin ortaya çıkması, -ki nedeni SGK tarafından belirlenen hizmet bedellerinin maliyetlerin çok altında kalmasıdır- üniversite hastanelerini giderek güçsüzleştirdi. Böylece üniversite hastaneleri teknolojide geri kalırken, binaları da eskidi. İnanıyorum ki günümüzde üniversite hastanelerini geliştirmeye yönelik devletin de farklı bir desteğinin sağlanması gerekecektir ve mutlaka bu destek sağlanmalıdır. Sevgili arkadaşım, o zamanki İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet ile birlikte Üniversite Hastaneleri Birliğini kurarak bu konuda çözümler üretmeye çalıştık. Özünde zor bir görevdi, çünkü sürekli yeni imkânları sağlamak için çaba harcamak, finansman bulmak, bilimsel projeleri desteklemek, o destekleri sağlamak için çok değişik temasları yapmak, üniversiteyi uluslararası platformlarda belli pozisyonlara taşıma adına ciddi biçimde akademik çalışmaları desteklemek zorunluluğu bulunuyordu.
Oftalmoloji dışında farklı yönlerinizi de tanımak istiyoruz. İlk ilgi alanınız neydi?
Öğrencilik yıllarımda yöneldiğim hobim olan grafik sanatlarla ilgili önemli çalışmalar yaptım. Profesyonel olarak da çalıştım, yıllar içinde bazı kuruluşların logolarını yaptım.
Spor serüveniniz nasıl başladı?
Atletizmle başlayan basketbol ve okçulukla devam eden bir spor yaşantım oldu. Değişik takımlarda oynadım, sonra antrenörlük yaptım. Hacettepe Üniversitesi’nde öğrenciyken spor kulübünde görev aldım, sonrasında okçuluğa yöneldim. Okçulukta yönetici olarak basamakları birer birer çıktım. Türkiye Okçuluk Federasyonu Başkanlığında 23 yıl, Okçuluk Avrupa Başkanlığında 5 yıl görev yaptım ve 2005 yılında Madrid’de yapılan kongrede Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanlığına seçildim.
Dünya başkanlığınızda ne tür çalışmalar gerçekleştirdiniz?
Spor çok dinamik bir olgu. Günümüzde her türlü spor faaliyetini televizyon izleyicisinin zevk alacağı biçimde düzenlemeniz gerekiyor. Bir spor dalı interaktif şekilde televizyon ekranından izleyiciye yansıtılmalı. Bugün sporun temel felsefesi bu. Dünya Okçuluk Federasyonu’nda yarışma sistemini bu yönde tamamen değiştirdik. Görevim süresince dünya başkanı olarak bir Türk sporcusunun altın Madalyasını takmayı çok arzuladım. Tokyo’da Mete Gazoz’un altın madalyasını verirken bu mutluluğu yaşadım.
Bir oftalmolog olarak size nasıl dönüşleri oluyor?
Spor kurumları içerisinde oftalmoloji alanıyla ilgili projelere de destek veriyoruz. Hem meslekte, hem spor alanında bunları yaşamış olmaktan ayrı bir mutluluk duyuyorum. Çok sevdiğim, genç bir akademisyen iken yönetim ilkelerinden ders aldığım eski bir rektörümüz bana “Uğur söyle bana, senin federasyonunda işler niye daha iyi gidiyor?” diye sormuştu. “Hocam bilemiyorum, farklı mı yapıyoruz? diye yanıt verdim. “Hayır! Birincisi sen bir hekimsin, ikincisi ve daha önemlisi ise sen bir cerrahsın, bir disiplin mesleğinden geliyorsun. Üçüncüsü ise sen bir oftalmologsun ve çok daha ince bir cerrahi ile uğraşıyorsun. Bunların hepsi birleştiği zaman o alanda da bir başarı ortaya çıkıyor.” demişti. Bu, enteresan bir tanımlama olmuştur her zaman, benim için.