Mehmet Emin Erişirgil,şahsına münhasır birçok vasıfları olan, örneğine az rastlanan donanımlı bir aydınımızdır. O; öğretmendir, akademisyendir, felsefecidir, düşünce adamıdır, yazardır, bürokrattır, siyasetçidir. Renkli bir kişiliği vardır. Yaşadığı sürece hep bir şeyler üretme gayreti içerisinde olmuştur. Bu yüzden de hep bir yerden bir yere koşturup durmuştur.
Cumhuriyetimizin bânisiAtatürk, Erişirgil’e çok güvenir ve saygı duyardı. Atatürk’ün Erişirgil için söylediği “Yeryüzünden felsefe kaybolsa onu Emin Bey yeniden icat ederdi” sözü bu güvenin barizbir yansımasıdır. Atatürk bu yüzden kendisini yeni Türk harflerinin düzenlenmesi için görevlendirmiştir. O, bu işle görevlendirilen beş kişiden biri olmuştur.
Erişirgil, 74 yıllık hayatına okul müdürlüğünden dekanlığa, müsteşarlıktan bakanlığa kadar pek çok şey sığdırmıştır. Üstelik onun yaşadığı dönemler kritik, hassas ve çalkantılı dönemlerdi. Böyle bir zamanda birçok şeye tanıklık etmiş ve kritik kararlara imza atmıştır.
Mehmet Emin Erişirgil, İkinci Meşrutiyetin ilân edildiği dönemde 17 yaşında aklı başında bir gençtir. Kanının kaynadığı dönemlerdir bu zor zamanlar. İttihat ve Terakki’nin şartları iyice zorladığı ve hâkimiyeti elinde tutmaya çalıştığı, Osmanlı’nın resmen olmasa da fiilen bittiği yıllardır bu yıllar. Bu yüzden taraf olmak da, bitaraf olmak da zor tercihlerdir.
Hayatta hep özne olmayı yeğleyen, nesne olmaktan hiç hoşlanmayan Mehmet Emin Erişirgil,Meşrutiyet’ten sonraki yıllarda Darülfünûn’da hocalığa(akademisyenliğe) başlayacaktır. Ardından Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde mebusluk(milletvekilliği) yapacaktır. Bu, onun siyasette çok önemli noktalara geleceğinin ilk işaretidir.
Osmanlı’nın resmen bittiğinin işareti olan Cumhuriyet ilân edilince(29 Ekim 1923) Erişirgil yine sahnededir. O, Cumhuriyeti ilan eden kadronun yanındadır ve de aktiftir. O daima Cumhuriyeti ilân eden ve inkılâplarla yeni bir Türkiye inşa eden kadronun izinden gitmiştir. İnkılâpların düzenlenmesinde ve uygulanmasında akademisyen ve bürokrat olarak bizzat görev almıştır. Tabir caizse elini taşın altına koyma cesaretini göstermiştir.
Türkiye’de her nedense felsefeye hep menfi ve tersten bakılmıştır. İlmin her sahasında büyük adamlar yetişse de bu alan lâyıkıyla doldurulamamıştır. Felsefe bizde dinî düşüncelere alternatif muzır fikriyat gibi görülmüştür. Felsefeyle uğraşanların hepsi inkârcıymış gibi görülüp sığ bir mantıkla damgalanmıştır. Önyargıların nassa dönüştüğü, silinmesi imkânsıza yakın radikal çizgilerin çizildiği böyle bir fikri atmosferde felsefenin gelişip serpilmesini, inkişaf etmesini beklemek safdillik olur. Bağımsız ve güçlü bir Türk felsefesinin yokluğunun sebeplerini bu fikrî bağnazlıkta ve akıl körlüğünde aramak lâzımdır. Mehmet Emin Erişirgil de böyle düşünüyor olacak ki bir kitabının adını “Neden Filozof Yok” koymuştur.
Türkiye’de çağdaş felsefenin temellerini atan Mehmet Emin Erişirgil’in okunması gereken dikkate değer eserlerinden biri de “Neden Filozof Yok” adını taşıyor. Kitabın adı, aslında muhtevasını da kabaca ele veriyor. Adından da anladığımız gibi bu kitapta daha çok sitemler var.Erişirgil’in kitabına ad olan bu iddialı ifadenin, eserde enine boyuna incelendiği görülecektir. Erişirgil bu kıymetli eserinde dinî düşünür yetişmediğinden, taklitten, nakilcilikten kurtulamadığımızdan şikâyet etmektedir. Ona göre bilime ve sanata yeterince kıymet ver(e)mediğimiz için, sorumluluğa ve vazife ahlakına sahip olamadığımız için bizde filozof yetişmiyor. Eğer bu engeller aşılırsa bizde de değerli filozoflar yetişeceği inancındadır.
Mehmet Emin Erişirgil, Siyasal Bilgiler Fakültesi son sınıf öğrencisi iken Orman ve Ziraat Nezareti’nin Baytar Dairesi’nde çalışmaya başlar. Vazifesi, o zamanki adıyla “müsevvitlik”tir. Buna bir anlamda resmî evrak yazıcılığı da diyebiliriz. O sırada Mehmet Akif, Baytar Dairesinde müdür yardımcısıdır. Gelecekte “İslâmcı Bir Şâirin Romanı: Mehmet Akif” isimli kitabı yazacak olan Erişirgil, Mehmet Akif’i bu sıralarda tanır.
Mehmet Akif’le şahsî dostluklar kurma bahtiyarlığına erişmiş olan Erişirgil, 1956’da bir vefa örneği göstererek Mehmet Akif’in hayatını anlatan “İslâmcı Bir Şâirin Romanı: Mehmet Akif” isimli kapsamlı eserini yazmıştır. Dört cilt olarak hazırlanan eser daha sonraki yıllarda tek cilt hâlinde yayımlanmıştır. Bu eser çerçevesinde Mehmet Akif zamanında etkili olan düşünce akımlarına da genişçe yer verilmiştir. Bu kıymetli eser, Mehmet Akif’in hayatına ve zamanına birinci kaynaktan ışık tutması açısından fevkalâde önemlidir.
391 sayfadan meydana gelen “İslâmcı Bir Şâirin Romanı: Mehmet Akif” dört ana bölümden oluşan,roman tadında hoş bir eserdir. Aslında bu eser, edebî mânâda ne bir romandır, ne de kuru bir biyografi kitabıdır. İkisi arasında farklı bir üslûpta yazılmış kıymetli bir kitaptır. Eserde Mehmet Akif’in hayatına dair ince detaylar dikkat çekmektedir.
Aslında Mehmet Emin Erişirgil’le Mehmet Akif Ersoy farklı dünyaların insanlarıdır. Çünkü Erişirgil CHP’de bakanlık makamına kadar yükselmiş bir insandır. Durum bu minval üzere olsa da o, bir zamanlar aynı dairede beraber çalıştığı bu büyük şâirin hayatını yazmaktan kendini alamamıştır. Çevresindekiler onun Mehmet Akif hakkında böyle bir eser yazmasını hoş karşılamamışlardır. Neticede son derece tutarlı ve objektif bir eser ortaya çıkmıştır. Erişirgil’in böyle bir kitap yazması bizler için büyük bir kazanç olmuştur. Zira bu kitap yazılmasaydı Mehmet Akif’e dair bir şeyler hep eksik kalacaktı. Kitabı okuyunca düşünceme iştirak edeceğinizden eminim. Resul Tosun bu kitapla ilgili şunları söylüyor: “Akif’in bilinen ve bilinmeyen yönleri teferruatıyla bu kitaba sığdırılmış. Baytarlığından edebiyat hocalığına, pehlivanlığından şiir dünyasına, meşrutiyetten cumhuriyete, yurt dışı seyahatlerinden memleket içindeki gezilerine, sohbetlerinden vaazlarına, İslâmcılığından yenilikçiliğine, inkılaplardan Mısır’a yerleşmesine, Kur’an mealinden hastalığına, yurda dönüş ve vefatına hatta defnine kadar Mehmet Akif’’i bu şekilde tanıtan derli toplu ikinci bir kitap tanımadığımı da ifade etmeliyim. Son derece akıcı bir Türkçeyle yazılmış olan kitabı, konusu ve muhtevası kadar lisanı da okutuyor desem abartmış olmam”