Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da O’nun pak Rasûlüne olsun.
Diyen ne güzel demiş:
“Bir gün gelir, bir gün kalır…”
Bir gün gelir, o bir gün de kalmaz. Oradan oraya koştururken, kabirde bulur kendini insan… Bitmeyecekmiş gibi yaşanan bir ömrün, hiç yaşanmamış gibi bitmesini izler çaresiz gözlerle… “Vakit nakittir.” derler. Nakdin azaldığını gözüyle görür de ömrün azaldığını fark edemez; sanki hiç azalmıyormuş gibi… Azrail –aleyhisselam- sanki hep başka evlere misafir olurmuş gibi…
Hangi düşünce yapısına, hangi inanca sahip olursa olsun herkesin, bütün insanların kabul ettiği tek gerçek ölümdür. Ahireti inkâr edenler çıkabilir, kabir azabını da. Allah’ı inkâr edenlerin bulunduğu şu dünyada inkâr edilmeyecek hiçbir şey yoktur. Ancak ölüm… İşte onu kimse inkâr edemez, edemiyor. İlahlık taslayan Firavunlar, Nemrutlar bile ölümü inkâr etmemiş, ölümün pençesinden de kurtulamamışlardır.
Madem ölüm var, o halde hayatı dolu dolu yaşamalı insan. Ötelerde pişman olmayacak şekilde dopdolu… Şu dünyadan gözü arkada kalmadan çıkan var mı ki? Şehitlerin bile gözü arkada kalır. Şöyle ki; bin canları olup o canların hepsini Allah için vermeyi dilerler ve “Rabbim bizi geri gönder!” derler. İnsanız ve hep daha fazlasını isteriz. Bir manada gözümüz hep arkada kalır. Önemli olan bu dar-ı fenâdan mutlu ayrılmak.
Zaman öldürmek
Zaman öldürmek, kişinin kendine yaptığı en büyük kötülüklerdendir. Zaman, ömürdür. Zamanı öldüren, kendini öldürüyor demektir.
Hz. Ali(r.a) “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar.” buyurur. Dünya bir nevi rüyalar diyarıdır. Hepimiz bir şeylerin avuntusu içindeyiz. Kimimiz zaten bir defa geleceğimiz için dünyayı cennet gibi yaşama telaşında… Kimimizse her şeyi boş vermiş. En akıllılarımızsa, dünyaya bir kez geldiği gibi ahirete de bir kez gideceğinin bilincinde… Hayatına ona göre yön vermekte ve bu rüyalar diyarından sonra gözlerini ebedî cennette açma arzusuyla, hayatı dolu dolu yaşamakta…
Nefs-i levvameyi bilir misiniz? Kendini kınayan nefistir o… Bu rüyalar diyarının sonunda her nefis kendini kınayacak.
Kötüler kötülük yaptıklarından dolayı, iyiler de daha fazla iyilik yapmadıklarından dolayı kendilerini kınayacaklar. Amacımız bu kınamayı en aza indirmek olmalı… Uyanacağız bu rüyadan bir gün… İş ki, en az zararla uyanmalı…
En kısa zaman birimi
Bulmacalarda çıkar hani, ‘en kısa zaman birimi’ diye. ‘An’ deriz hemen, çok kolay bir sorudur bizim için. Ne var ki o cevabı yazmamız bile bir andan fazladır.
Ömrümüz senelerden, aylardan değil anlardan oluşur. O sebepledir ki bir ‘an’da ölürüz. O andan bir an sonrasını yaşamamıza bile izin verilmez. Eğer ömrümüz aylardan oluşsaydı belki de hepimiz ayın sonunda ölmeyi dilerdik.
An deyip geçmemek gerek… An be an büyür bebek, açar çiçek, kanatlanır böcek… Bir anlık bir kıraatle yahut bir ses tonuyla hislenir yürek… ‘ansızın’ diye bir kelime var; yanlıştır. Kâinatta olan hiçbir şey ansız değildir.
Kaç yıl yaşayacaksınız?
Sahi kaç yıl yaşayacağımız hakkında bir fikriniz yahut bir temenniniz var mı? “Şu zaman ölsem sorun olmaz.” diyeceğimiz, tarihiyle saatiyle kabul edeceğimiz bir zaman var mı? İtiraf edelim ki böyle bir zaman yok. Ölmeyi kendimize yakıştıramıyor ve konduramıyoruz; tıpkı bizden önce ölen niceleri gibi. Hâlbuki çok değil, yüz yıl sonra dünyanın nüfusu %99.99 değişmiş olacak. Yüz yılcık… Ve hepimiz topraktayız. Dahası Hakk’ın huzurunda…
Ölmeden önce yapılacak en güzel tasarruftur, zamandan tasarruf…
Kuşların sürekli uçması, Güneş’in her gün doğması, papatyaların her yıl açması bizi yanıltmasın. Uçanlar başka kuşlar… Güneş her gün biraz daha yaşlı… Ve papatyalar… Öldükten sonra dirilmenin en güzel örneklerinden… Öleceksin, diyor. “Öleceksin. Sonra tekrar dirileceksin. Ama bu dirilme, bizimki gibi dünyada olmayacak…”
Bir ‘an’a sığdırılabilenler
Madem hayat kısa, elektrikte ve suda tasarrufa gider gibi, en güzel sermayemiz olan ömrümüzde de tasarrufa gitmeli… Anlardan oluşan ömrü an be an yaşamalı ve milim milim yaklaşmalı cennete…
Birtakım hayırları işleme hususunda “Zamanım yok.” sözü mazeretimiz olamaz. Hiçbir zaman dilimi az değildir.
Zulümat bataklığında yüzerken, beş saniyede kelime-i şehadet getirir de ebedi saadet kapısını aralar insan. En faziletli zikir olan Lâ ilâhe illallâh, iki saniyedir. Unutulmuş bir akrabamızı hatırlamak ve arayıp hatır sormak birkaç dakikadır. Böylece kum saatinin dolması gibi dolar insanın amel defteri hayırla ya da şerle…
Zaman, geçip gittiğinde bir daha ele geçmeyen en güzel hazinedir; ömürdür.
Zamanı verimli kullanabilmek için;
1. Uykumuzu düzene sokalım ve bu düzeni koruyalım.
2. Olmazsa olmazlarımızı bir liste yapıp bu listeyi her günün, haftanın ya da ayın başına alalım.
3. Ölüm gerçeğini her an diri tutalım ve bu vesileyle hayatımızda boş zaman diye bir kavrama yer bırakmayalım.
4. Bizi boş işlerden alıkoyacak çalışmalar, etkinlikler yahut ameller peşinde koşalım.
5. Telefonu gözümüzün önünde tutmayalım. Kolumuzda saatimiz olsun ki saate bakmak için telefona yönelip dakikalarca telefonla meşgul olmayalım.
6. Bütün bu tedbirler ve daha fazlası için Rabbimizden yardım dileyelim. Rabbim, ömrünü hayırla yaşayan ve tamamlayanlardan eylesin bizi.
7. Son ve en can alıcı tavsiye İmam Gazali’den olsun:
“Say ki öldün, yalvardın, yakardın; sana bir gün daha verildi. Bugünü o gün bil, öyle yaşa…”
Vesselam…
Sezgin Özbay
Nisanur Dergisi, Ocak 2019