Ömrün en önemli sermayendir

Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a,
Salat ve selam da Nebiler Serveri Rasûlullah’a…

Söze İmam Gazali hazretlerinin çarpıcı, sarsıcı ve uyandırıcı bir sözüyle başlayalım.

“Say ki öldün; yalvardın, yakardın, sana bir gün daha verildi. Bugünü o gün bil ve öyle yaşa.”

Sahi bugün ölsek, en çok neye hayıflanırdık? Ben bazen bunu tefekkür ederim, illa ki siz de ediyorsunuzdur.

Öldüm ve kabre girdim. Münker ve Nekir geldiler, sorgu suali Allah’ın izniyle geçtim. Kötü ihtimaller de vardır elbet ama en iyi ihtimali düşündüğüm zaman, mizan kurulduğundaki halimi seyrederim:

Namazlarımı kılmışım, orucumu seve seve tutmuşum, İslam adına birtakım çalışmalarım da var, arada bir çektiğim zikirlerim, verdiğim infaklarım, sevindirdiğim çocuklar da var. Bütün bunlar beni Allah’ın rahmeti olmazsa cennete götürmez. Zira ömür boyu durmaksızın namaz kılsam, gözümle gördüğüm bir nakıştan, bir sevimli hayvandan aldığım mutluluğun karşılığı olamaz.

Sevap ve günahlarım mizana koyuldu, tartılıyor şu an. Biraz ondan biraz bundan, biraz sevap biraz günah derken, o anı yaşarken ne düşünürüm acaba?

Dünya hayatını maaş aldığımız ilk günlere benzetiyorum. Maaşı alıyorsunuz, sağa sola borç da pek yoksa o parayı gelişigüzel harcıyorsunuz. “Param var nasıl olsa şunu da alayım, şuraya da harcayayım…” derken ayın ortasını biraz geçince elde avuçtaki azalıyor. Geriye dönüp baktığınızda “Keşke şunu satın almasaydım. Şimdi o parayla zaruri ihtiyaçlarımı karşılardım.” diyorsunuz. İşe/okula gideceksiniz, yol paranız yok mesela.

Ahiret de buna benziyor işte. Tam cennete gideceksiniz, elinizdeki avucunuzdaki meblağ yol paranızı karşılamıyor.

Rabbimiz Kıyamet suresinin 2. ayet-i kerimesinde ‘kendini kınayan nefs’e yemin ediyor. Kimde bulunur nefs-i levvame? Dünyada aklı başında kimsede, ahirette ise herkeste. Efendimiz ﷺ şöyle buyuruyor:

“İyi veya günahkâr hiçbir nefis yoktur ki kıyamet günü kendini kınamasın.” (Ruhul-meânî)

İyi olan kişi kendini neden daha iyi olmadığı için kınayacak. Kötü olan da neden iyi biri olmadığı için…

Kardeşim!
Bu yazıyı okuyorsan dünyadasın demektir. Henüz ölmemiş, kabre girmemişsin. Amel defterin hâlâ ardına kadar açık ve senin kendisine bir şeyler yazmanı bekliyor. Her şey ama her şey sana bağlı. Ya hayatını dolu dolu yaşar ve ahirette kendini kınaması az olanlardan olursun ya da ömrünü basit işlere harcar, bu en kıymetli hazinenle birlikte heba olanlardan olursun. Allah bu ikincisinden hepimizi muhafaza eylesin.

Dünyada iken şahsınla alakalı hemen her şeyin telafisi vardır ancak ahirette telafi yoktur. Dünyada hastalanırsın, şifa verir Allah. Ölümcül hastalar bile bir ümit taşır içinde “Belki çaresi bulunur.” diye.

Ayın ortasında biten maaşın, diğer ay yenisi gelir. Kaybettiğin eşyanın yerini yenisiyle doldurursun. Ancak zaman ömürdür, gitti mi geri gelmez.

Gitti işte bak, bir dakikan bu yazıyı okumakla geçti. Ölüme bir dakika daha yaklaştın. Varını yoğunu versen o bir dakika geri gelmez artık. Geçmişte kaldı, mazi oldu.

Peki ya ömür dakikalarımızı nereye harcadık, hiçbir fikrin var mı? Efendimiz ﷺ ahirette ömrümüzü nerede harcadığımızdan ve gençliğimizi nerede yıprattığımızdan sorulacağımızı buyuruyorlar. Geriye dönüp baktığında sen ömrünü en çok neye harcadın ve gençliğini nerede yıprattın?

Orta yaşa hangi yollardan yürüdün/yürüyorsun? Geceleri neyin başında yoruluyorsun? Telefon ve bilgisayar oyunlarının mı yoksa kitapların, Kur’an-ı Kerim’in mi? Uyurken sana ninni olan ne mesela? Gereksiz müzikler, komik videolar, oyunlar yahut sosyal medya hesapların mı yoksa öğrendiğin ilmin tekrarı, sünnet olan dualar ve Kur’an tilaveti mi?

Edebiyatçı Mehmet Kaplan “Gençlik bilse, ihtiyarlık yapabilse!” demiş. Gençken yap, çalış, öğren, zikre alıştır dilini. Yaş ilerledikçe işlerin artacak ve yaşken eğilemeyen sen yaşlandığında hiç düzen tutturamayacaksın.

Sermayen varken milim milim ahirete yatırım yap. Bir somun ekmek bile minik un taneciklerinin birleşmesinden, küçük su damlalarının bir araya gelmesinden oluşur. Ahiret ekmeğini oluşturmak için ununu burada öğüt, suyunu burada biriktir. Ateş biriktirenlerin çokluğuna bakma sen. Onlara bakıp da kendinin iyi olduğunu düşünme. Hep senden daha iyilere bak. Daha çok çalışanlara, okuyanlara, zikredenlere, sohbet meclislerinde bulunanlara…

Ahirette, dünyada yaptıklarını çaktırmayıp, belli etmeyip cennetin en güzel yerlerine oturmuş ihlas kahramanlarını göreceksin. Sen de onlardan biri olmaya gayret et. Efendimiz ﷺ bir ‘subhanallah’ demenin bile mizanda Uhud dağı kadar ağır geleceğini buyururlar. Sen o dağlar dolusu sevapları kazanmaya bak.

Dünyaya bir kere geliyorsun doğru ama ahirete on kere gitmeyeceksin. Ahiret de tek. Dönüşü de yok tövbesi de. “Sınav iptal” diye tag açtırmazlar ahirette. Sorular çalınmaz, sınav ertelenmez. Sınavlarla dolu bir coğrafyada yaşamamız, bilinçaltını ahirete dair yanlış düşüncelere sevk etmesin.

Oynadığın oyunlarda yanıp da video izleme karşılığı yeni can kazanmak ölüm ve ahiret için geçerli değil. Bilmem kaç dakikada bir can gelmiyor ahirette. “Canlarınız doldu, yeniden oynayabilirsiniz.” demiyorlar.

Sosyal medyadan gelen bildirimler gibi cıvıl cıvıl da değil hem öteki âlem. “Beğen beni, beğeneyim seni!” yerine herkes birbirinin yakasına yapışacak. “O gün, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.” (Zuhruf, 67)

Ömür sermayen elinde iken idareli kullan, iyi yerlere yatırım yap. Niyetin sağlam, davranışların ihlas üzere olsun. Yapman gerekenleri biliyorsan yap. Örtünme, namaz vb. konularda karşına duranlara aldırma. Zira dünyaya yalnız geldin, kabre de yalnız gireceksin. Ahirette suçladıkların da senden yüz çevirecekler. “Bizi dinlemeseydin!” deyip çıkacaklar.

Rabbim! Ömrümüze bereket ver ve o ömrü Senin yolunda harcamayı, nurlu bir amel defteri ile cennete ulaşmayı, cennette de nur cemalinle müşerref olmayı bizlere nasip et. Âmîn.

Sezgin Özbay / Nisanur Dergisi, Ekim 2022