Özdağ kime yarar muhalefet kime!

Mülteci karşıtı söylemleriyle ciddi bir potansiyel yakalayan Ümit Özdağ’ı bekleyen tehlikenin “Jirinosvkileşmek” olduğunu yazmıştım bir süre önce.

Özdağ ne yazık ki, bu yolda hızla ilerliyor.

Son olarak Fenerbahçeli bir futbolcu üzerinden yaptığı iletişim, belki bir kez daha gündeme gelmesini sağladı ama ciddi ve güvenilir bir siyasetçi hamlesi değildi.

Düşmanı olmadığımı bilir, aklında bulunsun.

Partisindeki yükseliş ise dikkat çekici.

Yarım puanlık partilerin liderlerinin kasıla kasıla gezdiği ortamda Ümit Özdağ’ın oy oranı ortada bir parti değil bir şahıs olmasına rağmen yüzde 4’lere ulaştı diyor anketler.

Saadet’ten fazla, Yeniden Refah’tan fazla, Gelecek’ten fazla, Memleket’ten fazla, muhtemelen DEVA’dan da fazla.

Tüm partilerden de oy çalıyor.

En çok İyi’den, sonra MHP’den, sonra CHP’den.

En az oy çaldığı parti ise AK Parti.

Belli ki, AK Partililerin büyük bölümü ya Ensar Muhacir’e inanmış ya da ucuz işgücünün cazibesine kapılmış.

Ama Özdağ’ın oradaki etkisi düşük.

Özdağ’ın yükselişi muhalefeti rahatsız ediyor ve Özdağ’ın iktidara çalıştığını düşünüyor, söylüyorlar.

Peki iktidara çalışan gerçekten Özdağ mı, yoksa muhalefetin bizzat kendisi mi!

Türkiye’de Suriyeli ve Afgan sığınmacıların yarattığı rahatsızlık bu kadar bariz, bu kadar açıkken, milli maçlarda bile tribünler bu hassasiyeti yansıtıyorken, rahatsızlık mahalle mahalle, sokak sokak hissediliyorken bu konuda bu kadar duyarsız kalmak, bu konuda iktidardan farklı tek kelime söyleyememek, bu konuda tutarlı ve inandırıcı bir politika üretip, bunların nasıl geri yollanacağını halka anlatmamak, anlatamamak ve koskoca bir siyasi araziyi, koskoca bir toplumsal duyarlılık alanını Ümit Özdağ’a bırakmak kime yarıyor!

Ümit Özdağ AK Parti ile mi anlaşmış, onlara mı çalışıyor bilemem.

Beni de ilgilendirmez.

Ama muhalefetin AK Parti’ye çalıştığını görüyorum.

Ne yazık ki, herkes görüyor.

***

İyi Parti’ye geçer mi!

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun son kent dışı gezisinde görev vekaletini CHP’li bir Belediye Meclis üyesine değil de, İyi Partili bir Meclis üyesine bırakması mevzu oldu.

Teamüllere, alışkanlıklara aykırı bir durum oluşturdu.

İttifak, ortaklık, 6’lı masa falan tamam da bu kadarı biraz fazla olmadı mı diyenler oldu CHP içinden.

Ben ise açık söyleyeyim fazla şaşırmadım.

Son zamanlarda İmamoğlu ile nerede karşılaşsam çevresinde CHP’liden çok İyi Partilileri görüyordum.

Özellikle de İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu ile.

Gerçi Balıkçı Kahraman’da yemekte ya da sosyal bir ortamda değil, genelde ya bir toplantı ya da cenaze gibi ortamlarda gördüm ama yanında genelde İyi Parti İl Başkanı’nın olması dikkatimi çekti.

Hatta “Acaba CHP Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterme konusunda kararsız kalırsa en azından İyi Parti’den gelecek bir destek yolu açabilir” diye umduğunu zannettim.

Ancak İmamoğlu’nun vekaleti İyi Partili bir isme vermesi bana bir adım ötesini düşündürtüyor.

Son zamanlarda bazı anketler ortaya atılmaya başlandı, biliyorsunuz.

İyi Parti’nin sıkı bir yükseliş içinde olduğunu ve hatta CHP’yi az farkla da olsa geçtiğini gösteren anketler.

Bu anketlere bakan İmamoğlu, “Masada güçlü olan taraf İyi Parti olacak. Meral Hanım’ın da Cumhurbaşkanı değil Başbakan adayı olduğunu biliyoruz. İyi Parti’ye bir Cumhurbaşkanı adayı lazım” diyerek İyi Parti’ye geçer mi acaba!

Sonuçta doğma büyüme CHP’li olmadığını, siyasete ilk girdiği yıllarda kısa süren bir ANAP macerası olduğunu, babasının da Ülkücü kökenli bir ANAP sempatizanı olduğunu yani Merkez Sağ siyasete pek de uzak olmadığını kendi açıklamalarından biliyoruz.

Bu yüzden de İyi Parti’ye geçer mi geçmez mi bilmem.

Ama aklından geçerse hiç şaşırmam.

***

Özlediğimiz şey iyi insanlık

Eksiği vardır, gediği vardır, yanlışı vardır, kusuru vardır, mutlaka ki vardır, sütten çıkmış ak kaşık değildir elbette…

Ama emin olun Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bende yarattığı hissiyat pozitif.

Tek nedeni insani tavrı.

Pandeminin ilk zamanlarında her gün düzenli basın açıklaması yaptığı günlerde oluşmaya başladı bu hissiyat.

İktidarın kibrinin ve kendinden olmayanı dışlayıcı tavrının aksine, tüm medyaya eşit mesafede durmaya çalıştı, basın toplantılarında muhalif gazetelerin ve gazetecilerin yer almasını, soru sormasını sağladı, sinirlenmedi, pozitif davrandı.

Sonrasında en muhalif, en sert, en eleştirel olana bile yanıt verdi, aradı, sordu, destek oldu, sorularını yanıtladı.

Rakip siyasi partilerin mensuplarının sağlık sorunlarına duyarlı davrandı.

***

Son olayı ise “Ambulans şoförü”.

Dün bir ambulans şoförü taşıdığı hastayı kabul edecek hastane bulamayınca ambulansı Sağlık Bakanlığı’nın önün çekti ve “Bakanla görüşmek istiyorum yoksa ambulansı patlatırım” dedi.

Derdi kendi değil, hastasıydı.

Neyse olay sulhla halledildi, hasta bir hastaneye yatırıldı.

Sonrası ise daha güzel..

Bakan Koca ambulans şoförünü davet etti.

Sağlık’taki sorunları bir de ondan dinledi.

Bilmiyor muydu!

Muhtemelen biliyordu!

Çözebilecek mi!

AK Parti’nin 20 yıllık yanlış sağlık politikasının AK Parti tarafından çözülür tarafı kalmadı, biliyorum.

Daha da kötüye gideceğini muhtemelen tecrübeli bir sağlıkçı olan Bakan da biliyor.

Ama iyi olan şu.

O şoför dövülmedi, tutuklanmadı, gözaltına alınmadı, hakkında işlem başlatılmadı.

Dinlendi, sözüne kulak verildi.

O eylemin başka bir Bakan ya da Bakanlık önünde yapıldığını bir düşünsenize.

Kim bilir neler olurdu!

Şimdi şoförün evi basılmış, ne FETÖ’cülüğü ya da muhalifliği kalmıştı!

***

Ne korktunuz be!

“Atatürk’ün askerleriyiz” yazılı pankart Türkiye Futbol Federasyonu’nun emriyle stada alınmamış.

Kurucusundan korkan bir devlet anlayışı!

Adam öleli 84 sene olmuş.

Hala korkutuyor, hala ürkütüyor bazılarını.

Niyeyse…

Ama onlar ürktükçe, onlar korktukça Atatürk’e hayat veriyorlar.

Ölümünden 84 sene sonra, en muhafazakar diye bildiğiniz kentlerdeki üniversitelerin şenliklerinde, en güvendiğiniz federasyonların spor etkinliklerinde, en sizden zannettiklerinizin organizasyonlarında bile 84 yıl önce ölmüş bir adamın adı haykırılıyor.

Onun adına marşlar söyleniyor.

Maaş zammı yapamayan, kömür ya da gıda kolisi dağıtamayan, makam mevki, iş güç bahşedemeyen, her şeyi ben yaptım diyemeyen, son sözünü 84 sene önce söylemiş bir adamdan korkuyor ve ona yeniliyorsunuz.

Vefasızlığa gösterilen bu tepkiyi de keyifle izliyorum.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Katıksız cehaletin atom bombasından daha yıkıcı olduğunu anladığımız zaman.