İçindekiler
31 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Korona virüs (COVID- 19), kısa sürede 146 ülkeye yayılmış ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ/WHO) tarafından, Korona Virüs (Covid-19) için 2 Mart 2020 tarihinde küresel risk seviyesi ‘yüksekten’, ‘çok yüksek’ seviyesine çıkarılmış, ayrıca “Uluslararası Kamu Sağlığı Acil Durumu” ilan edilmiştir.
Korona virüsün (COVİD-19) 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın (Pandemi) olduğu açıklanmıştır.
Ülkemizde de ilk olarak 11 Mart tarihinde korona virüs vakasına rastlanılmış olup Korona virüsün toplu alanlarda bulunan her bir fert için kesin bir tehlike arz etmesi sebebiyle başta hükümet olmak üzere kamuda ve özel sektörde birtakım tedbirler alınmıştır. Belirtmek gerekir ki alınan tedbir kapsamında ülkemizde herhangi bir zorunlu aşı uygulaması mevcut değildir.
Covid 19 pandemisinin ortaya çıkardığı kendine özgü hukuki sorunlar, bugünlerde, iş hukuku avukatlarına en çok sorulan soruların başında geliyor. Salgınla mücadele etmek amacıyla alınan tedbirlerin hemen hemen hepsi Anayasamızın güvencesi altında olan bir temel hak ve hürriyetin sınırlandırılması niteliğindedir. Bunlardan biri de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılan yazımızın da konusunu oluşturan 02.09.2021 tarihli genelgedir.
Covid-19 salgınına karşı hükümet kaynaklı alınan tedbirler kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca 81 İl Valiliği’ne gönderilen 02.09.2021 tarihli Genelgenin kapsamında;
“İşverenlerin, işyerinde karşılaşılabilecek sağlık ve güvenlik risklerine yönelik koruyucu ve önleyici tedbirler hakkında tüm işçilerini bilgilendirmekle yükümlü oldukları hatırlatılmakta, işverenlerin COVID-19 aşısı tamamlanmamış işçilerini yazılı olarak ayrıca bilgilendirmesi istenmektedir.
Bilgilendirme sonrasında aşı olmayan işçilere, kesin COVID-19 tanısı konması durumunun iş ve sosyal güvenlik mevzuatı açısından olası sonuçları da işveren tarafından bu durumdaki işçilere bildirilmelidir.
COVID-19 aşısı olmayan işçilerden 6 Eylül 2021 tarihi itibariyle zorunlu olarak haftada bir kez PCR testi yaptırmaları işyeri/işveren tarafından istenebilecek, test sonuçları gerekli işlemler yapılmak üzere işyerinde kayıt altında tutulacağına karar verilmiştir.” hükümleri yer almıştır.
Genelgenin hukuki mahiyetini değerlendirdiğimizde:
Genelge; hiyerarşik amirlerin, özellikle bakanların, sahip oldukları hiyerarşi gücüne dayanarak astlarına, onların uygulamakla yükümlü oldukları kanun hükümlerinin yorumlanması ve uygulanması konusunda verdikleri emir ve talimatlardır. Öte yandan genelgelerle yeni bir kural koyulamaz. Kanunlarda bulunan kurallara yeni bir şey eklemezler. Genelgeler ile yapılan tek şey zaten mevcut kanun hükümlerini açıklamak, yorumlamak ve bunların nasıl uygulanacağını göstermektir.
Yani genelge, bir bakanın kendi personeline verdiği bir emirdir. Bakanı ve emrin muhatabı olan personel dışında kimseyi ilgilendirmez. Genelgelere vatandaşların hakları ve ödevleriyle ilgili bir hüküm konulamaz.
Türkiye’de Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında önemli tedbirlerin alınması kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması ile gerçekleştirilmektedir.
Anayasanın 13’üncü maddesine göre; “ temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir ”.
Türkiye’de Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında alınan tedbirlerden, sokağa çıkma yasağı ya da aşı olmayan kişilerin düzenli PCR testi yaptırması gibi önemli bir kısmı kanunla sınırlandırılmak yerine genelge ile sınırlandırıldığı için herhangi bir kanunî dayanağı yoktur, anayasaya aykırıdır. Bu kanuni yoksunluk, OHAL ile veyahut yeni kanuni düzenleme ile giderilmelidir.
Yasal zemine oturmayan her kısıtlama hak ihlallerini meşrulaştırır. Kamu sağlığını korumak için şüphesiz her türlü önlem alınabilir. Bunu yaparken Anayasa madde 17 göz önünde bulundurularak [1] vücut bütünlüğünün ihlalinin de engellenmesi gerekir. Getirilen bütün bu tedbirler genelge ile değil de kanuni dayanağa oturtularak getirilmelidir. Hak ihlallerinin önlenmesi, tıbbi tedbirler ve de zorunlu uygulamalar ile sonuçları bakımından daha açık, öngörülebilir, anlaşılabilir kanuni dayanağa ihtiyaç vardır.
Bu nedenlerle mezkûr genelge ile getirilen işçilerin PCR testi yaptırma zorunluluğunun bir geçerliliği yoktur. İşçiler genelge kapsamında bulunmadığından dolayı bu genelge ile bağlı değillerdir.
Öte yandan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Çalışanların yükümlülükleri” başlıklı 19’uncu maddesine göre; Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlü kılınmışlardır.
Ancak çalışanların bu yükümlülükleri yerine getirmemelerinin yaptırımı aynı Kanunun “idari para cezaları ve uygulanması” başlıklı 26’ncı maddesinde düzenlenmemiştir. Bununla birlikte Kanun’un 27’nci maddesinde; “Çalışanların tabi oldukları kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 4857 sayılı İş Kanunu’nun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” denilmektedir.
PCR testi yaptırma zorunluluğu her ne kadar 6331 sayılı kanun kapsamındaki çalışanların yükümlülüklerinden kabul edilecek olsa dahi 4857 sayılı kanunun 25. maddesinde haklı nedenle fesih halleri sınırlı sayıda ( numerus clausus ) sayıldığından bu maddede sayılan sebepler dışında bir sebeple haklı nedenle fesih gerçekleştirilemez.
İşverenin iş akdini haklı sebeple feshedebilmesi için bunun kanuni bir dayanağı olması gerekir. Bu dayanak da ancak TBMM’nin yeni bir kanun çıkarması ile olabilir.
Gelelim bir iş hukuk avukatına en çok sorulan sorulardan birine. Aşı ve pcr testi yaptırmayan işçinin iş akdi işverence haklı nedenle feshedilebilir m.? Öğretide farklı görüşler bulunmakla beraber bizim de katıldığımız ağırlıklı görüşe göre işverenler, aşı yaptırmamış olan işçiler arasından PCR testi yaptırmayı kabul etmeyen işçiler ile olan iş akdini haklı nedenle (İK m. 25) feshedemez, işçilerin haklarını ödemek suretiyle geçerli sebeple feshedebilir. (İK m. 18). İş akdi geçerli sebeple feshedildiğinde işçi kıdem tazminatına hak kazanır. Ayrıca işçi ile akdedilen sözleşme belirsiz süreli iş sözleşmesi ise işverenin işçiye ihbar süresi tanıması gerekir. İşveren, iş akdinin feshedileceğini kanunda belirtilen süreler uyarınca işçiye bildirilmeyerek ihbar süresini tanımadığı takdirde işçiler ihbar tazminatına hak kazanır. Aynı şekilde kendisine ihbar süresi tanınmış olsa bile bu süre dolmadan işten çıkarılan işçiler de ihbar tazminatına hak kazanır. Bu durumda işçi kanuni alacaklarına hak kazansa da işe iade davası açamayacaktır.
Öğretideki diğer bir görüş ise bu durumu zorlayıcı nedenle fesih sebebi saymakta olup bunun sonucunda işçiye sadece kıdem tazminatı ödenerek iş akdinin İK madde 25/3 gereğince zorunlu nedenle feshi gerçekleştirilebilir.
Her iki görüşte kendi içinde tutarlı olmakla beraber burada farkın somut olayın özelliklerinden kaynaklanacağını düşünmekteyiz.
Son olarak, işverence zorunlu tutulan PCR testini yaptırmanın bazı sonuçları bulunmaktadır. Bunlardan ilki ücreti ve diğeri de test sonrası karantina sürecidir. İş hukuku avukatlarına sık sorulan sorulardan olan bu hususları mevzuatımız nasıl düzenlemiştir şimdi onlara bakalım.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu m.4/4; ‘İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.’ hükmünü amirdir. Kanun son derece açıktır. İşveren tarafından alınan tedbirlerin ücretleri işçiye yansıtılamayacaktır. Dolayısıyla eğer test nedeniyle bir masraf ortaya çıkmış ise bu işveren tarafından üstlenilmelidir.
Sağlık Bakanlığının almış olduğu tedbirler nedeniyle PCR testi yaptırıldıktan sonra sonuç çıkana kadar işçinin karantinaya alınması gerekmektedir. Bu halde testin yapıldığı andan itibaren işçinin çalışması beklenemez. Bu sürede işçinin işe gelmemesi, devamsızlık olarak kabul edilemeyecektir. Ayrıca, o gün çalışmamış olmasından dolayı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. Maddesi 4. fıkrası; ‘İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.’ hükmü gereğince, hak kazanacağı ücretinde, herhangi bir kesinti yapılamayacaktır.
İşçi veya işveren tarafı olarak hak kaybına uğramamak adına ekibimizle iletişime geçmenizi tavsiye ederiz.
[1]
AY Madde 17 –
Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.
Av. Kadir Demirbaş – Stj. Av. Zehra Göcekli