Herkesin hayatında bir aydınlanma, bir kırılma noktası olmuştur. PİNOA’nın yolculuğu da işte böyle bir noktadan başladı. Yıllarca sağlıklı beslendiğimizi düşündük. Marketlerin meyve-sebze reyonlarından gönül rahatlığıyla beslendik, semt pazarlarına güvendik, organik terimi hayatımızın merkezine oturdu, çok sağlıklıy’mış’ diye duyduğumuz ithal gıdalara hücum ettik. Kendimize iyilik yaptığımıza inandığımız bu liste uzar gider.. Böyle bir yaşam şeklini tercih etmek bile bir bilinç düzeyidir, bu kısmı gayet güzel. Fakat madalyonun bir de diğer yüzü olduğunu ne yazık kı oğlumuzun 6 aylıkken farkettiğimiz yoğun alerjisi ve ardından hayatımdaki en değerli insanlardan birine konan kanser teşhisi ile öğrenme sürecine girdik. Ve gördük ki, bu iki sorun da bağışıklık sistemi arızalarından kaynaklanıyor. Yıllarca bağışıklık sistemimiz güçlensin diye yaptığımız tercihlerin altında hep sinsi bir ajan olduğunu ve bağışıklığımızı bu sinsi birikimlerin güçten düşürdüğünü anlamış olduk, ne yazık ki.. C vitamini için limonu tüketirken, bolca böcek ilacıda tüketmiş olduğumuzu; çocuklarımız kalsiyum alsın diye süt ürünlerini alırken, antibiyotikleri, gdo’lu yemleri de aldığımızı; ithal ürünlere yüksek meblağlar verirken, paraları uzun yollardan geldiği için bozulmasın diye kullanılan kimyasallar ve lojistik için verdiğimizi, artık sloganları olan elma tüketiminin faydalarını alabilmek için önce parafini yemek gerektiğini ve içindeki eser miktarda kalan vitaminlere güvendiğimizi.. Kanser teşhisi konulduğunu belirttiğim kişinin beslenmesi ile ilgili doktoruna birtakım sorular sorduğumuzda, bize bal tüketimini önermediğini söyleyince şaşırmıştık. Sebebini sorduğumuzda, arıların böcek ilacı olan bitkilerden etkilendiğini ve artık ballarda sıklıkla ilaca rastlandığını söylemişti. Bugün böcek ilaçları ve kanseri ilişkilendiren birçok çalışma yapılıyor artık. Bozduğumuz dünya düzeni ve dengesinin, böyle sonuçları olması süpriz değil. Artık dengeyi tekrar oluşturmak ve yaşadığımız topraklara hakettiği düzeni, değeri vermeliyiz. Herkes kendi gücü ve imkanı ölçüsünde bunu görev edinir ve bir katkıda bulunursa, bir dönüşüm yaşayabileceğimize gönülden inanıyoruz. Bu sebeple PİNOA bu yolculuğa her ne kadar tek başına çıkmış olsa da, çok değerli ve iyi niyetli işbirlikleri ile devam edip, domino etkisi yaratmayı hedeflemektedir.
Türkiye dünyanın en verimli ülkelerinden biri. Çeşitliliğimiz, kültürel zenginliklerimiz, toprak yapımız, iklim çeşitliliğimiz, coğrafi farklılıklarımız ile biz bir dünya harikasıyız. Fakat ne gariptir ki köylerden şehre göçün özendirildiği ve küçük çaplı üreticinin hakettiği desteği göremediği bir dönemdeyiz. Bu değerlerimizden maksimum fayda sağlayabilmenin yollarına ticari kaygılar girdiğinde, niyetlerin çoğunlukla yoldan çıktığını görüyoruz. Biz PİNOA ailesi olarak, öncelikle çiftçimize, küçük çaplı üreticimize sahip çıkmayı ve temiz üretim yapıldığında bu emeklerinin hakettiği karşılığı bulmasını sağlamayı görev edindik. Bu aynı zamanda bir bilinçlenme hareketidir. Çiftçimizi, üreticimizi olması gereken süreçlere adapte ederek, kendi değerinin farkına vardırabilmenin hayalini kurduk ve hem sizler hem de işbirlikçilerimiz ile bunu gerçekleştirebilmeyi diliyoruz.
İthal gıdalar ile ilgili de ülkece bir aydınlanmaya ihtiyacımız var. Yediğimiz herşeyin canlı olması, yaşıyor olması önemlidir. Tazelik kriterini ne yazık ki ithal gıdalarda gözardı ediyoruz. Bir besin ne kadar canlıysa, ne kadar doğasına uygunsa o kadar tazedir ve yaşıyordur. Bugün market raflarında, sağlıklı beslenme üzerine online satış yapan e-ticaret sitelerinde sıklıkla gördüğümüz popüler ürünlerin çoğunluğu en az 2-3 ay yollarda, denizlerde, kapalı alanlarda yolculuk ederek sofralarımıza geliyorlar. Bu gıdaların yol boyunca bozulmamaları için birtakım kimyasallar uygulanıyor. Organik olarak dahi alsanız, bu, ‘üretim sürecindeki’ organik kriterlerini sağladığını belirtir, 2-3 aylık bir yolculukta kimyasalsız dayanabileceğini göstermez. Bu sebeple ithal ürünlerin yerli üretimini teşvik etmek, desteklemek, kontrol altında tutmak, ülkemize ve soframıza bir zenginlik daha katmak anlamına geliyorken, malesef yerli malına burun kıvırıyoruz. Halbuki insan organizması, yaşadığı coğrafya ile uyumlu olup, kendi toprağının kabul ettiği bir besini bünyesine daha rahat tanıtıp, fayda görebilmektedir. Hem sağlığımıza, hem ihracatta kendine yer edinip milli ekonomimize katkıda bulunmak varken ithal olanlara yönelmek hatadır. Bu konuda da üreticimizi bilinçlendirmek ve toprağımızdan maksimum temiz verimi alabilmek için akademisyenler, çiftçiler ve tüketiciler birbirlerini desteklemelidirler.
Kadınlar… Kendilerinin ve yapabileceklerinin farkında olmayan kadınlar. Anne olduğunuzda yetiştirdiğiniz bir çocukla yeri geliyor dünyanın kaderini değiştirebiliyorsunuz siz. Anne olmadığınızda içinizdeki o kudretli güçle tek başınıza dünyaları değiştirebiliyorsunuz. Doğa ana, her dilde doğa ANA.. Toprakta da, tohumda da, hayvanlarda da,insanlarda da sizin eliniz, sizin iziniz olsun lütfen. Biz; eğitimli, eğitimsiz, açık, kapalı, evli, bekar, iş kadını, ev hanımı, köylü, şehirli.. diye ayrılmıyoruz. Biz hayalleri olan ve olmayan olarak ayrılıyoruz.. PİNOA her kesimden kadın üreticiyi, girişimciyi destekleyip, biz tüm kadınları biraraya getirmeyi de hedefliyor. Hepimizin birbirinden öğreneceği o kadar çok şey var ki.. Birbirimizin hayallerini yeşertmek için bir ekip olalım ve elimizin değdiği herşeyi nasıl da güzelleştirdiğimizi daha çok gösterebilelim lütfen, kendimize inanalım lütfen…
Ve son olarak… PİNOA, mesleğine ara vermiş avukat bir annenin girişimidir. Sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenme, doğal tarım gibi konularda işin içine girdikçe, öğrendikçe; en büyük adaletsizliğin sağlığımıza ve doğaya yapılıyor olduğunu görüp, bu adaletsizliği duyurmak, kendi aydınlanmamızdaki sürecin ışığını sizlerle de paylaşmak için yola çıkmış bir kadının girişimidir. Yolumuzu gösteren en temel ışık ise bilgidir. “Bilginin elde edilmesi.. bizi iyiye ulaştıracaktır” demiş Eflatun. Paylaşılmayan bilgi ise değersizdir.
Paylaştıkça çoğalacak bu iyileşme hareketinin bir parçası olmanızı dileğiyle..