ROP muayenesi günümüzde prematüre bebeklerin en önemli tarama muayenelerinden biri olup gerek yeni doğan hekimleri ve göz hekimleri açısından, gerekse hastaların takip ve tedavisinin yapıldığı kurumlar bakımından medikolegal yönden çok büyük sorumluluklar doğurmaktadır. ROP nedeniyle açılmış bir davada tazminat ödenmesi gerektiğine ilişkin Danıştay 15. Dairesi’nin Esas No: 2015/2607 Karar No: 2016/3893 sayılı kararını ve gerekçelerini sizlere aktarmak istiyorum.
….Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 31 haftalık prematüre üçüz bebeklerin ikisinde körlük meydana geldiği ve oluşan zarar nedeniyle olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte toplam 500.000 TL tazminat ödenmesi talebi ile dava açılmıştır.
BİLİRKİŞİ RAPORU
Dava ilgili İdare Mahkemesinde görülmüş, hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla yaptırılan Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 28.09.2012 tarih ve 10107 sayı lı bilirkişi raporunda özetle şu ifadelere yer verilmiştir:
‘’32 haftadan erken doğan tüm prematüre bebeklerde doğumdan sonraki 28. günde veya bebek post konsepsiyonel 31. haftasını doldurduğunda deneyimli bir göz uzmanı hekim tarafından tercihen bebeğin bulunduğu ortamda retinopati açısından ilk muayenesinin yapılmasının gerektiği, ortaya çıkan bulgulara göre bu muayenenin 1-3 haftalık aralıklarla
tekrarlanması gerektiği, eşik düzeyin üstünde retinopati saptanan bebeklerde uygulanan lazer tedavisi ile düzelme olasılığının oldukça yüksek olduğu, bu olguda 31 haftalık olup doğumdan sonra 4. hafta dolmadan taburcu edilmiş olup poliklinik kontrollerinde 21.12.2009 tarihinde ailenin de dilekçesinde belirttiği gibi göz konsultasyonu istenmiş olduğunun anlaşıldığı, bunun yerinde olduğu, ancak bundan sonraki ilk muayene kaydının 25.02.2010 tarihinde (doğumdan 12 hafta sonra) olduğunun anlaşıldığı, bu muayene zamanlamasının retinopati açısından geçikmiş olduğu, bu muayeneye kadar hastanın muayene olup olmadığı, randevularının verilip verilmediği ile ilgili davacı ve davalı tarafın çelişkili ifadeleri olduğundan bu hususun Mahkemece değerlendirilmesi gerektiği yönünde görüş belirtildiği, hükme esas alınabilecek nitelikte bulunan bilirkişi raporu dikkate alınarak, olayda hizmet kusuru ve ihmal bulunmadığı.” Dolayısıyla idarenin tazmin yükümlülüğü olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karar Danıştay 15. Dairesi tarafından E:2013/12289; K:2014/6720 sayılı kararı ile onanmıştır.
Daha sonra davacı taraf onama kararının kaldırılarak Mahkeme kararının bozulmasını istemiştir.
YENİDEN DEĞERLENDİRME
15. Daire daha sonra yaptığı değerlendirme sonrasında, hizmet kusurunu anayasanın 125. Maddesine atıf yaparak değerlendirmektedir. Buna göre; ‘’Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. İdarenin eyleminden doğan zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmesi, öteki sorumluluk halleri kadar hizmet kusuruna dayalı sorumlulu ğ unun da bulunmasına bağlı olup, gerek öğretide gerekse yargı içtihatlarında hizmet kusuru; idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilatın yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi, gözetim ve denetiminin yapılmaması, hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz, kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulmaması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik ve sakatlık olarak tanımlanmaktadır.’’
DOSYA BİLGİLERİ
Dosya bilgilerine bakıldığında, …Tıp Fakültesi Hastanesinde 30.11.2009 tarihinde 31 haftalık prematüre üçüz çocuk dünyaya geldiği, doğumdan önceki son bir ay bebeklerin anneleri olan davacı’nın kontrolü davalı İdare tarafından yapıldığı, epikriz raporlarında bebekler için Pediatri Kliniğince düzenlenen Göz Hastalıkları Kliniğine muhatap konsültasyon formlarında bebeklerin ROP muayenesinin yapılması istendiği, her iki bebeğin de, davalı İdareye bağlı hastanelerde, pediatri, nöroloji, enfeksiyon hastalıkları, cerrahi gibi servislerde çeşitli yönlerden tetkik ve tıbbi müdahalelere tabi tutuldukları, muayene formlarında 31 haftalık doğdukları belirtilen bebeklerin 25.02.2010 tarihine kadar göz muayenesine tabi tutulmadıkları görülmektedir. Dosyada bulunan Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu Raporunda “ilk muayene kaydının 25.02.2010 tarihinde olduğu anlaşıldığı, bu muayene zamanlamasının retinopati açısından gecikmiş olduğu, bu muayeneye kadar hastanın muayene olup olmadığı, randevularının verilip verilmediği ile ilgili davacı ve davalı tarafın çelişkili ifadeleri olduğundan mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerektiği…” belirtilmektedir.
Pediatri Kliniğince düzenlenen Göz Hastalıkları Kliniğine muhatap konsültasyon formlarında, bebeklerin ROP muayenesinin yapılması istenmiştir. Muhakkik incelemesi sonucu düzenlenen rapor dosyasında bulunan Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığının, incelemeyi yapan muhakkike muhatap yazısı eklerinde; ROP muayenesi konusu ile ilgili olarak, davacıların 24.12.2009 tarihinde göz muayenesi için geldikleri, göz bebeklerinin yeterince büyük olmaması nedeniyle sikloplejik damla damlatıldığı, 20-30 dakika
sonra göz bebekleri büyüyünce muayenenin yapılacağının davacılara söylendiği, ancak kendilerinin muayene ekibinden habersiz şekilde muayene yerini terk ettikleri belirtilmektedir. Muayene tamamlanamadığı için de konsültasyon formunun cevap kısmının doldurulamadığı ifade edilmektedir. Davalı İdarenin ilk savunmasında, bu konu ile ilgili olarak; “…Ancak, davacılar, beklemeleri gereken süre zarfında muayene yerini terk ederek muayenelerini tamamlamamışlardır.” denildikten sonra da; “Kaldı ki, davacıların muayene için başvurduklarını iddia ettikleri 24.12.2009 tarihinde herhangi bir başvuru yapılmamış, buna ilişkin hastane kayıtları yazımız ekinde sunulmuştur” ifadesi kullanılmıştır.
Bu ifadeler birbiri ile çelişmektedir. Dosyada bulunan hastane protokol kayıtlarında ise, bu tarihte başvuru yapıldığına ilişkin bir şerh bulunmamaktadır. Öte yandan, ROP muayenesi için yapılan işlemlerin konsültasyon formuna yazılması ve hastaların muayene yerini terk etmeleri halinde bu hususun söz konusu forma kaydedilmesi tıbbi işlemlerin bir gereği olmalıdır. Ancak bu konuda dosyada bir tespit ve uzman değerlendirmesi bulunmamaktadır.
GEREKLİLİKLERE DİKKAT ÇEKİLDİ
Prematüre bebeklere yapılması gereken tıbbi işlemlerde sağlık birimlerinin takip sisteminin kusursuz işlemesini zorunlu kılmaktadır. Bu gereklilik, sadece anne ve babaya önerilerde bulunulması ile sınırlı kalmamalıdır. Bu işlemlerin yapılıp
yapılmadığının da, hasta dosyası incelenerek, kontrolü gerekir. Somut olayda, davacıların bebeklerinin doğumu davalı İdareye bağlı hastanede yapılmıştır. Prematüre doğumun yaratabileceği risklerin takibi ve bertaraf edilmesi görevi sadece anne ve babaya değil, böyle bir doğumun ve tedavi sürecinin sonuçlarını izlemesi gereken İdareye de aittir. Dosyadan, çeşitli tarihlerde muayeneye gitmelerine rağmen, davacıların bebeklerinin ROP muayenesinin yapılıp yapılmadığının kontrol edilmediği, bu konuda ailenin uyarılmadığı anlaşılmaktadır. İdarenin araç/gereç/cihaz eksikliği, teşkilatı yetersiz kurması yahut tıbbi ameliyedeki organizasyon eksikliği nedeniyle tedavide aksamaya yol açması da bir tür hata olarak nitelendirilmekte, İdarenin sunduğu sağlık hizmetinin gereği gibi işlememesini ifade etmektedir. Bu durumda tıbbi ameliye kapsamında dâhil edilemeyecek bir takım bakım, gözetim ve diğer yan yükümlülüklerin hiç veya gereği gibi yapılmaması nedeniyle oluşacak zararlarda, hekim yahut diğer sağlık personeline doğrudan kusur atfedilemeyecekse de, İdarenin sorumluluğundan söz edilebilecektir. Somut olayda da hekime yahut diğer sağlık personeline doğrudan kusur atfedilemeyecekse de doğan organizasyon eksikliği nedeniyle sağlık hizmetini gereği gibi işletmeyen sağlık idaresinin sorumluluğuna gidilebilecektir. Durum böyle olunca davacılar nezdinde oluştuğu ileri sürülen zarara ilişkin tazmin talepleri değerlendirilerek karşılanmalıdır.
Açıklanan nedenlerle davacı tarafın karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay 15. Dairesi’nin 01/10/2014 günlü, E:2013/12289; K:2014/6720 sayılı onama kararının
kaldırılması suretiyle ….İdare Mahkemesi’nin 05/06/2013 tarih ve E:2011/1016; K:2013/572 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 30/05/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. Danıştayın yukarıdaki karar gerekçesinde açıkça ifade edildiği gibi ROP konusunda ailenin özellikle uyarılması gerektiği, bunun takibinin yalnızca aileye bırakılamayacağı, bu konuda idarenin sorumluluğu olduğu, bu sorumluluğun yerine getirilememesindeki araç/gereç/cihaz eksikliği, teşkilatı yetersiz kurması yahut tıbbi ameliyedeki organizasyon eksikliği nedeniyle tedavide aksamaya yol açması da bir tür hata olarak nitelendirileceği açıkça belirtilmektedir. Ayrıca yapılan işlemlere ilişkin tutulan kayıtların ispat yükü açısından ne kadar önemli olduğu ortaya
konulmaktadır. İdarenin bu hizmet kusurunun oluşmasında kusur ya da ihmali olan personeline de doğacak zarardan kaynaklanan tazminatın rucu edeceği de açıktır.
Doç. Dr. Erdal Yüzbaşıoğlu
Ophthalmology Life 2016 24. Sayı