Presbiyopiden Hareketle Gözlüğün Bulunuşunun Tarihi

Roma hukukçusu Marcus Tillius Cicero’dan İngiliz Fransisken keşiş Roger Bacon’a, Arap fizikçi hasan İbn-al Haytham’dan Venedikli gözlük üreticilerine uzanan tarih içerisinde gözlüğün bulunuşunun ve gelişiminin öyküsü

Hocalarımızdan birisi, asistan arkadaşlarımızın bir hatasını görüp kızdığında, “İnşallah
presbiyopi olursun” diye çıkışırdı. Biz de bıyık altından gülerdik. Ne zaman ki yaşımız
presbiyopi dönemine geldi, hocamızın neden böyle dediğini daha iyi anlamış olduk.”
Yakın görme bozulması, insanın alışmakta çok zorlandığı, hele gözlük taşıma alışkanlığında
olmayanlar için bir işkence halini alabildiği bir durum. Gözlüklerin sık sık numarasının
değişmesi, kırılmaları, kaybolmaları da ayrı bir sorun. Elbette, bu durumda insan
düşünmeden edemiyor, “Gözlük yokken, insanlar bu sorunla nasıl baş ediyorlardı? Üstelik insanın en deneyimli ve üretken sayılabilecek döneminde, yakını görememeye başlaması gerçekten çok önemli bir sorun değil miydi?” diye.

BULUŞLAR İLERİ YAŞLARDA YAPILIYOR

Yakın tarihte yapılan bilimsel icat ve yeniliklere bakılacak olursa; mucitlerin ya da yenilik üretenlerin çok önemli bir bölümünün, 42-45 yaş döneminde olduğunu görürüz. Ama bir yandan da büyük ve önemli sanatçıların eserlerini ileri yaşlarda ürettiklerine tanık oluruz.
Kristof Kolomb, Amerika’yı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda, 50 yaşını çoktan aşmı durumdaydı. Kolomb, acaba haritalara nasıl bakıyordu? Louis Pasteur kuduz aşısını bulduğunda, 60 yaşındaydı. Sizce, mikroskopla nasıl görüyordu ya da okumalarını nasıl yapıyordu? Mimar Sinan, Süleymaniye Camisi’ni bitirdiğinde, 70 yaşını geçmiş, Selimiye Camisi’ni tamamladığında ise 86 olmuştu. Kim bilir, planları ve hesapları nasıl yapıyordu? Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken, 73 yaşındaydı. O kadar hesaplamayı nasıl görmeye çalışıyordu? Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparak hala işinin başındaydı. Goethe, en büyük eseri Faust’u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti. Nobel ödüllü Alman Doktor Albert Schweitzer 88 yaşına rağmen, Afrika hastanelerinde durmaksızın çalışarak ameliyat yapıyordu. İtalyan ressam Titian 99 yaşında
hayata gözlerini yumdu. “Lepanto Savaşı” adlı ünlü tablosunu, ölümünden bir yıl önce tamamladı. Dört defa, İngiltere başbakanı seçilen Gladstone, son kez göreve geldiğinde yaşı 83’tü. Gerçekten bu insanların görme kapasitesi ve özellikle yakını görmelerinde hiç sorun yok muydu? Tüm bu yaratıcı, yönetici insanların verimliliğinde gözlüklerin rolü yok muydu?
İnsanın çevresi ile ilişkisinin ve bilgi edinmesinin, yüzde 80’lik bir kısmı görme yeteneği ile bağlantılı olduğundan; eski dönemlerde, görmesi az olanlar sakat muamelesi görmüşler, iletişim ve konumlandırmadaki bazı yetersizlikleri nedeni ile izole edilmişlerdir. Bu nedenle, tarihte özellikle yakın görme konusundaki sıkıntılar, insanlık için muhtemelen çok büyük bir maliyete neden olmuştur.

GÖRME BOZUKLUĞUNUN KAYBETTİRDİKLERİ

İsa’dan önce, 106-43 yılları arasında yaşamış olan, 63 yaşında yaşamını yitiren ünlü hatip ve Roma Hukukçusu Marcus Tillius Cicero, arkadaşına yazdığı bir mektupta, görme bozukluğuyla ilgili çok ciddi bir yakınmasını; artık görmesinin eskisi gibi olmadığını, okumakta giderek daha büyük bir zorlukla karşılaştığını ve ne yazık ki bu soruna çözüm bulacak hiçbir imkan bulunmadığını belirterek anlatır. Bu nedenle, kölelerinin okumayı öğrenerek, kendisine yardımcı olmaya başladıklarından bahseder. Buradan da anlaşıldığı gibi aslında Roma İmparatorluğu’nda gözlük veya benzeri bir görme yardımcısı henüz icat edilmemişti. Yoksa ünlü, ayrıcalıklı ve zengin bir Romalının böyle bir imkandan yararlanmaması düşünülemezdi. Ancak, Cicero’nun yaklaşık olarak çağdaşı olan başka bir doğa bilimcisi, hukukçu ve asker Gaius Plinius Secundus, daha sonra da Lucius Annaeus Seneca gibi okuma konusunda büyük sıkıntılar yaşamış kişiler, gözlüğü hayal etmişler ve tanımlamışlardır.

GÖZLÜĞÜN KAYNAĞI

Büyük Plinius, kayıtlarında, imparator Neron’un, zümrüt ve özellikle beril taşından incelttirdiği camları başparmağına takarak, arenadaki seyirleri sırasında yansıma ve kamaşmaları engellemeye çalıştığından bahsetmektedir. Kim bilir belki de daha iyi görmek için özel olarak beril taşı yontulmuştur? Düşünsenize, dünyanın en güçlü imparatorluğunun
başındasınız, her dediğiniz oluyor ama görmekte zorlanıyorsunuz, arenada ne olup bittiğini izleyemiyorsunuz. Üstelik bundan da kimseye söz edemiyorsunuz. Aslında, beril taşı, berilyum silikat ile alüminyum içeriklidir ve çok kolay yontulabilir özellikte olan zümrüt ve akuamarin (denizsuyu taşı) ailesinden yumuşak bir taştır. Bunun çok saydam olanları
vardır ve kolay işlenebilir. Bu nedenle, Neron’a uygun refraksiyon özelliği olan beril taşlarından mercek üretilmiş de olabilir. Beril taşı, Latincede “beryllus” eski Fransızcada “béricle”, Hollanda dilinde “beril” ve Almancada da “brille” olarak yerleşmiştir. Hollanda dilinde gözlük “bril” iken Almancada da “brille” sözcüğünün kaynağı beril taşı olmalı.
Aradan geçen süre içinde, elbette optik alanında bazı düşünceler ortaya çıkmış olabilir ama tarihsel kayıtlar, bizi doğrudan 965-1035 yıllarında yaşamış olan ve batıda Alhazen veya Avenna diye bilinen Hasan İbn-Al Haytham’a götürmektedir. Türkçe’de daha çok İbn-i Heysem olarak bilinir. Heysem, Basra’da doğmuş ve ilk eğitimini almıştır. Matematik ve astronomi, o çağların önemli bilim alanlarıdır ve Heysem, optik kurallar ile görme optiği üzerine çalışmış ve Kitab-el Menazır (Manzaralar kitabı) isimli çalışmasını kaleme almıştır. Bu kitabın aslı bugün yoktur ama İngiltere’de Sussex’te Lincon rahibi olan Robert Grosseteste (1235) tarafından Latinceye çevrilmiş nüshası bulunmaktadır. Bu kitapta, hem optiğin esasları hem de gözlük, mikroskop ve teleskop çizimleri bulunmaktadır. Heysem’in çalışmaları muhtemelen bağımsız olarak, çağdaşları olan El-Biruni (972-1048) ve İbn-i Sina (980-1037) tarafından geliştirilmiştir. Heysem’in çalışmalarını asıl olarak ilerleten ve optik bilimine en çok katkıda bulunan başka bir mirasçısı da 1320’de vefat etmiş olan ve Heysem’in kitabı üzerine yazdığı “Tenkih el Menazır” (Manzaralar kitabının özeti) ile bilinen Kemaleddin el-Farisi’dir. Farisi’nin bu kitabı da optik alanındaki temel kitaplardan birisi olarak kabul edilir. Burada, yansıma, kırılma, görme optiği ve hatta gökkuşağının oluşumuna ilişkin ilk doğru saptamalar yer almaktadır.

MODERN DÜNYAYA DOĞRU GÖZLÜĞÜN BULUNUŞU

Bu fikirlerden hareketle, yakın okumadaki lens kullanımı düşüncesi bilindiği kadarı ile ilk kez İngiliz Fransisken keşiş Roger Bacon (1214-1298) tarafından tavsiye edilmiştir. Bacon, Opus Majus (Büyük İş) isimli eserinde, yakın cisimlere, yuvarlak camlarla bakıldığında büyükçe göründüğünü ve okumayı kolaylaştırdığını yazmıştır ve fikri de Heysem’den almıştır.
Gözlük olarak kullanım fikri ise ilk kez 1250 dolayında, İtalya’da Pizza da Savinus Aramatus tarafından geliştirilmiş ve kayıtlarda 1307 dolaylarında ilk gözlük kullananlardan birisi olarak da İskoç Profesör Bernard de Gordon geçmektedir.

VE GÖZLÜK ÜRETİLİYOR

Cam üretimi denilince elbette, İtalya’da Venedik ve özellikle Murano Adası akla gelir. Gerçekten de ilk cam çalışanları loncası, 1284’te Venedik’te kuruldu ve bir süre sonra da okuma amaçlı gözlük camlarının yapılmasına çalışıldı. Buna göz diski ya da göz camı anlamında “roidi da ogli” veya “vetri di occhi” denildi. Bu yıllarda, üretilmiş olan camların, çerçevelere yerleştirilerek adeta bugünkü anlamda ilk gözlüklerin yapılmaya başlandığı da kaydedilir. Bir süre kum fırtınalarında sonra çıkan yangınlar nedeniyle, cam üretimi Venedik’ten Murano adasına nakledildi. Böylece, bu küçük ada uzun yıllar cam işçiliğinin merkezi ve sembolü oldu.

RESİMDE CANLANAN GÖZLÜK

Elbette, ilk dönemlerde, cam üretimi kişiye özel yapılmakta ve bu nedenle de çok pahalı
olmaktaydı. Nitekim, Fransız Kralı V. Charles (1338-1380) ısmarlanma bir gözlük yaptırmıştır. Her ne kadar Bacon, 1276’da konkav lenslerden bahsetmişse de daha sonra Nicolaus Cusanus (1401-1464) De Beryllo isimli kitabında ince kenarlı merceklerden de bahsetmektedir. Bu da yaklaşık bir asırlık sürede, gözlük kullanımının oldukça yaygınlaşmakta olduğunu düşündürebilir. Bununla birlikte, bu yaygınlaşma yine de seçkin kesimler için geçerliydi. Gerçekten de ilk okuma camının göründüğü resimlerden birisi , Ressam Raffaello Sanzio tarafından 1517’de yapılan Papa X. Leo ‘nun tablosudur. Bu resimde Papa, Giovanni di Bicci de Medici ile birlikte, Floransa’da Pitti Sarayı (Palazzo Pitti) görünmektedir ve burada Papa X. Leo’nun sol elindeki altın çerçeveli cam, ressam tarafından sanki konkav olarak resmedilmiş, camın ortasında yuvarlak bir refle yerleştirilmiştir. Bazı yorumcular, bu merceğin gerçekten konkav olduğundan söz ederler ama bunu İncil okumak üzere sayfayı çevirmeye hazırlanan Papa’nın neden kalın kenarlı mercek taşıdığını optik olarak açıklamak zordur. Sağdaki koltuk topuzunun üzerine pencerenin reflesini tüm detayı ile yansıtmış olan Rafael’in buradaki gerçekçiliğinden şüphe etmek uygun mudur, bilinmez.

GÖZLÜK CAMLARININ MERKEZİ FLORANSA

Floransa, uzun yıllar gözlük camlarının ve gözlük üretiminin merkezi olmuş ve diğer ülkelere, buradan ısmarlama gözlükler gönderilmiştir. Milano Dükü Francesco Sforza tarafından 1462 ve 1466’da yazılmış mektuplarda, Floransa’da gözlük üretimi ile ilgili bilgiler vardır ve burada, yakın okuma zorluğuna karşı çok sayıda cam üretildiği, oldukça uygun fiyata gözlükler imal edilebildiği, otuz yaşından sonra bunun bir ihtiyaç olduğu yazılmıştır. Ayrıca, ilerleyen yaş nedeniyle, değişiklikler olmakla birlikte, yapılan camların 5 sene kadar idare edebileceği kaydedilmektedir. Dük mektuplarında, aynı zamanda, bu yüksek kaliteli merceklerden hediye olarak verdiğinden de söz etmektedir.

GÖZLÜK AVRUPA’YA YAYILIYOR

15. ve 16. yüzyıllarda artık gözlük üretimi, İngiltere, Fransa ve Hollanda başta olmak üzere, başka ülkelerde de üretilmeye başlandı ve özellikle, 1450 yılında, Johannes Gutenberg tarafından kitap baskısı başlatıldıktan sonra, ince yazılı kitaplar hızla yaygınlaştı. Bu dönemde, gözlük kullanımı ve popülaritesi artmıştır. Daha sonra da tüccar ve misyonerler tarafından doğu ülkelerine, gözlük ihracatı yaygın olarak başlatılmıştır.

OSMANLI PADİŞAHLARI DA GÖZLÜK KULLANIYOR

Osmanlı Padişahları arasında ilk ve tek gözlük kullananın Vahdettin olduğunu belirten kaynaklar olmakla birlikte, bu konuda aksine bir bilgi de bulunmamaktadır. Ancak, 15. yüzyıl’dan itibaren, gözlük kullanımının özellikle ileri yaşlarda yakın görme konusundaki gereksinim nedeni ile zorunluk olduğu düşünülürse, Osmanlı Sarayı’nda da gözlük kullanılmış olması gerekir. Yoksa, doğduğu Macaristan’da matbaacılığı öğrendikten sonra, İstanbul’da ilk matbaayı 1720’de kuran İbrahim Müteferrika, baskı işine gönül vermiş birisi olarak, saray ve çevresinde de gözlük ihtiyacının artacağını öngörebilir miydi ?

GÖZLÜK DAHA ÖNCE İCAT EDİLSEYDİ…

Bugünün bilgi akış hızı ve bilgi üretim hızına bakınca ve şöyle geriye dönüp düşününce, insanlığın aslında, küçük bir adım için ne kadar çok beklediğini görüp hayret etmemek elde değil. Bu bekleme sürecinde de; gözlüğün olmaması insanlığa kim bilir kaç bilim adamı kaybettirdi? Değerli birçok insanın bilgisi , büyük bilgi birikimi, düşünce ürünleri ve hayalleri, belki de sadece yakınıgöremedikleri için , Onlarla birlikte bu dünyayı terketti ve yeni nesillere iletilemeden ziyan oldu gitti.
Kaynaklar:
1. http://article.sapub.org/10.5923.j.optics.20140404.02.html
2. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/11634474
3. http://www.bilgiustam.com/ibn-i-heysem-kimdir/
4. http://www.academia.edu/1017916/
Kem%C3%A2l%C3%BCdd%C3%AEn_el-F%C3%A2ris%C3%AEnin_
Optik_%C3%87al%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1_%C3%9Czerine_Bir_
De%C4%9Ferlendirme
5. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1613/17366.pdf
6. https://books.google.com.tr/books?id=peIL7hVQUmwC&pg=PA8&lpg=
PA8&dq=roidi+da+ogli+ne+demek&source=bl&ots=0oT8nKVwQ6&sig=Z
s1U9eGmwGxrQjUQwQcmT5hJ1Gc&hl=tr&sa=X&ved=0ahUKEwjeoqfJ78
7aAhWJ6CwKHZ_2DEsQ6AEIPzAB#v=onepage&q=roidi%20da%20ogli%
20ne%20demek&f=false http://www.wikiwand.com/tr/Optik_tarihi

Prof. Dr. Süleyman Kaynak