Rekabetteki Hedefi: ‘Eğitim ve Kalite’

Oğuzkaan Koleji Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğitim Koordinatörü Hatice Yılmaz ile eğitim alanındaki başarıları üzerine yaptığımız röportajda; “Rakiplerime bakmadan kendi yolumda ilerlerim. Rekabette hedefim ‘eğitimde kalitedir’. Dünya eğitim alanında nereye gidiyor, eğitimi etkileyen faktörler nelerdir, nasıl bir sistemle öğrenci daha iyi eğitilir?’ sorularına yanıt ararım. Çok lüks bina yerine kaliteli eğitime yatırım yapar, her öğrenciye kendi çocuğum gibi bakar, ‘çocuğum olsa ne yapardım?’ düşüncesiyle hareket ederim” dedi.

Haber-Röportaj: Nilay Akgün

Öğretmen olmayı çok istemesine rağmen öğretmen babası izin vermediği için Ticaret İlimleri Akademisi’nden mezun olan Hatice Yılmaz, Oğuzkaan Kolejlerinin eğitim alanındaki başarısında üstlendiği rol ile dikkat çekiyor.

Hatice Yılmaz ile önce dünden bugüne gelişini konuşuyoruz. Yılmaz o günleri şöyle anlattı:

“Öğretmen olmak en büyük hayalimdi. Babam Ahmet Aydemir okul müdürüydü emekli olunca devlete küstü, bana da öğretmen olmam için izin vermedi. Ticari İlimler Akademisini bitirdim. Eşim Salih ile 1978 yılında evlendik. Ücretli öğretmen olarak eşimin arkadaşının müdür olduğu okulda ticaret dersleri vermeye başladım. Maaşımı okula bağışlıyordum. Okulda öğretmen açığı vardı. Öğretmen gelince bana ihtiyaç kalmadı. Üzüntüden bir hafta ağladım. Eşim ‘Üzülme artık ben sana okul açacağım’ demiştiJ verdiği sözü tuttu.”

Eşi ile rolleri değiştirdiler

Eşi öğretmen, kendi işletmeci iken rolleri değiştirerek Hatice Yılmaz öğretmen, eşi Salih Yılmaz işletmeci oldu. Nasıl mı?

“Eşim Murat Dershanesinde çalışırken, istememesine rağmen ben de orada işe başladım. 1988 yılında eşimle birlikte Final Dershanesini kurduk. İki yıl sonra da Oğuz Kaan Koleji kısmet oldu. Ben dershanenin o da okulun başındaydı. Çok iyi bir eğitim ekibimiz vardı. Dershaneler kapatılınca ekibin dağılmasını istemedim. Öğrencilerin sınava hazırlanırken eğitim almaları için dershanedeki programı okuldaki sistemle birleştirdik. Bu konuyla ilgili çok araştırma yaptığım için bilgilerimi hayata geçirme fırsatı yakaladım.”

“Pandemi sürecinde öğrencilere uzaktan dokunmayı başardık”

Pandemi sürecinde ülkemizde uzaktan eğitime geçişte hızlı bir dönem yaşandı. Sınıfta ders anlatmaktan çok daha zor olan uzaktan eğitimde teknolojiyi iyi kullanmak gerekirdi. O günleri Hatice Yılmaz ‘çok yorucu ancak bir o kadar da öğretici bir süreç’ olarak tanımlayarak şöyle devam etti: “Üç ayda sistemi tamamlayarak Türkiye’de ilk uzaktan eğitime biz geçtik. Çünkü 2000’lı yıllarda dershanede online sınavlar yapılıyordu. Ülkemizde genel kapanma kararının açıklanmasından bir gün sonra okul liderleriyle toplantı yaptık. Uzaktan eğitime geçişi anlattım, herkes şok ‘geçebiliriz, korkmayın’ dedim. Bilişim öğretmenlerimiz diğer arkadaşlarına eğitim verdi. Yönetici ve öğretmenler gece yarılarına kadar çalıştık. Saat 16.00’ya kadar öğrenciler, 18:00’e kadar da öğretmenler eğitim alıyordu.

Pandemide sorumlu öğretmenler tarafından öğrenciler çok sıkı takip edildi. Uzaktan da olsa çocuklara dokunmayı başardık. Velinin de takip edebildiği bir program olduğu için ailelerle de sürekli iletişim halindeydik. Çocukları hiç yalnız bırakmadık. Buna rağmen çok kopuş yaşandı. Süreç çocukları yalnızlaştırdı asosyal hale getirdi. Psikolojisi bozulan öğrencilerin okula uyum sürecini kolaylaştırmak için en çok rehber öğretmenlerimiz çalıştı.”

“Öğrenmeyi bilmeyen bir öğretmen öğretemez”

Eğitim sisteminde pandeminin oluşturduğu eksikliğin onarımı için en az 10 yıl gerektiğini söyleyen Hatice Yılmaz, “Bize düşen en önemli görev bu süreci kısaltabilmek, üstesinden gelebilmek için çalışmak. Eğitimin ihtiyaçlarını çok iyi gözlemlemek, ‘Çocuk nasıl öğreniyor’ sorunun cevabını bilmek gerekir. Öğrenmeyi bilmeyen bir öğretmen öğretemez. Öğretmenin yanında olacak, destekleyecek sürekli yeniliklere açık hale getireceksiniz.

Eğitim sistemindeki arayış yanlış yerde başlatılıyor. Ön koşul öğretmeni geliştirmektir. Öğretmenin takip edildiği bir sistem olmalı ve dört yılda bir branş sınavı yapılmalıdır. 80 milyon nüfus gelecek için bir milyon öğretmene emanet edilmiş. Bu durumda öğretmenler çok kıymetli, donanımlı, yarınları güvenle emanet edeceğimiz kişiler olmalıdır ki bu da öğretmenin bilgisinden emin olmayı gerekli kılar. Eğitimde başarılı ülkelerde sözleşmeli öğretmen alınır. Ülkemiz çok büyük nüfusa sahip. Farklı yöntem bulunmalı, bunun içinde alan sınavı mutlaka yapılmalıdır. Öğrenen öğretmen aynı zamanda öğretir. Öğrenmeyi bilmeyen öğretmen öğretemez. Yeni teknolojiyi takip etmeli, çocuğun dilinden anlamalıdır. Dünya büyük bir değişim içinde teknolojik devrim yaşanıyor. Gençleri çok korkutuyor, bilgiyi teknoloji ile birlikte verdiğinizde öğreniyorlar bunu eğitimle birleştirmek gerekir. Türkiye’de pandemi etkilerinden kurtulmak için eğitim seferberliği başlatılmalıdır.”

Disiplinler arası öğretim uygulaması

Üç yıldır öğretirken farklı bir yöntem denediklerini söyleyen Hatice Yılmaz, bunun tüm ülkede hayata geçirilmesi temennisinde bulundu. Yılmaz yöntemle ilgili olarak şu bilgileri verdi: “ Disiplinler arası öğretim uygulaması. Şu an eski klasik sistemle öğrenme ilgisini çekmiyor. Sınıfa oturtup, öğretmen anlatıyor, neden öğrendiğini bile bilmiyor. Oysa öğrencinin dünyasında renk, hareket, yapabilme arzusu, interaktif sistem var. Çocuğun beyin çalışma sistemi, algı-öğrenme şekli değişti. İlgisi dağılmadan onu olayın içine çekebilmek için gördüğünü farklı alternatiflerle değişik şekillerde öğretmek gerekir. Türkçe, matematik, fen, tarih anlatılıyor. Her öğretmenin öğrettiğini ayrı ayrı yapması isteniyor. Hatırlaması ya da papağan gibi ezberletmek mümkün değil. Teorik olarak her yerde olan ama uygulaması olmayan bütünsel eğitime geçtik. Ortaokuldaki dört ana branş Türkçe, matematik, sosyal, fen derslerini etkileşimli hale getirip, hepsini kaynaştırıp, ‘çocuklar bir derste gördüğünü diğer derste de pekiştirsin’ mantığıyla öğretime başladık. Türkçe’nin ilk ünitesi matematik, fen, sosyal bilgiler dersleriyle ilişkilendirildi. Çocuk bir derste gördüğünü diğer derste görmeye, pekiştirmeye, ilişki kurmaya başladı. Zorluklar yaşandı başarmanın keyfini yaşıyoruz. Bu ilk parça. İkinci parça uygulama yapmadan öğretemezsiniz. Çocuk bunu yaşama katmalı. Bunun içinde sistem eğitimi var. Sistem başkanı ve her branştan bir kişi olmak üzere üyeleri var. Başkanlık fen şubesinde; her ay bir tane olmak üzere yıllık proje hazırlanır. Projeye bağlı olarak atölyede uygulama çalışması yapılır. Branşlar bir araya gelip bir öykü hazırlar. Problem verilir, çözüm üretmeleri istenir. Çocuklar öğrenmekten keyif alır; dinler, öğrenir, üretir. Öğrenme de kalıcı olur. Türkiye’de eğitim sisteminde bu yöntem uygulanmalıdır.

Ayrıca sanat ve spor olmadan eğitim tamamlanamaz. Branş öğretmenleri ile sosyal etkinliklerle ağırlık vererek öğrencinin yeteneklerini keşfediyor, onları yönlendiriyor, birlikte başarılara imza atıyoruz.”