Ruh Daraltan, İç Sıkan Korkum; Ölüm!

Neredeyse kendimi bildim bileli var olan bir korkumdan bahsetmek istedim; ÖLÜM. Belki birçok kişide vardır bu korku ama bende inanılmaz derecede fazla olduğunu söyleyebilirim. Neredeyse her gece, sessizlik çöktüğünde ruhum daralıyor ve içim sıkılıyor. Bu belirtiler her ne kadar depresyon belirtileri olsa da, korkumun bu hisleri getirdiğini düşünüyorum. Tabi bu da bir depresyon çeşidi de olabilir.

Bazen eski sanatçılara bakıyorum. Zamanın en popüler olan ve vefat etmiş kişilere. Çocukluk zamanımda filmlerini, dizilerini izlemiş olduğum kişilere. Hatta onların ölümünden sonra hazırlanan belgeselleri izliyorum. İzlerken, araştırırken o kadar çok içim daralıyor ki anlatamam. Nasıl olurda ölürler, nasıl olurda böylesine güzel insanlar erken yaşta vefat ederler? Diye söyleniyorum kimi zaman. Hayali çalan Yeşilçam’ın vazgeçilmez acıklı müziği de bu duyguları adeta körüklüyor.

Sanatçılar haricinde, vefat eden akrabalarımı ve yakınları düşünürken de kendimi kötü hissediyorum. Daha birkaç gün önce konuştuğun, gülüp eğlendiğin kişileri kaybetmek bir boşluğa sürülüyor insanı. Çaresizliğin vermiş olduğu acı kalıyor sadece yanımda.

Kimi zaman vefat eden kişilerin çocukluğunu, gençliğini düşünüyorum. Yaşadığı dönemlerdeki imkânlar nelerdi, hangilerinden yararlanabildiler diye. Günyüzü görmeden ezilerek bir hayat mı geçirdiler yoksa her istediğine sahip oldular mı diye düşünüyorum anlamsızca. Günümüz teknolojileri ve imkânlarına ne kadar yakın bir yaşamları vardı acaba diyorum kimi zaman. Ezilene, çalışmak ve üretmek zorunda kalmalarına, şu fani dünyada gün yüzü görmemiş olmalarına üzülüyor, hüzünleniyor ve ister istemez gözyaşlarına boğuluyorum.

Daha sonra kendi ölümümü düşünüyorum. Nasıl öleceğimi de değil, öldükten sonra ne olacağını. Hatırlanacak mıyım acaba bende diye, arkamda bir şeyler bırakabilecek miyim beni anımsatacak diye… Öyle ya da böyle düşünüyorum işte. Ve evet çok korkuyorum ÖLÜM ‘den. Birilerini kaybetmekten ve kaybolup gitmekten korkuyorum.

Yaşlanmaktan, zamanın su gibi akıp giderken çaresizce beklemekten kokuyorum. Görsel hafızaya sahip olduğumdan dolayı, her yaş grubundaki anılarımın gözümün önünden film şeridi gibi geçmesinden korkuyorum. Yoksa benim korkum ölüm değil de zaman mı? Bilemiyorum…

110.000.000.000+ insanın geldiği bu dünyada, acaba ne hayatlar yaşandı, ne zorluklar, ne dramlar, ne acınası haller… Bunları araştırmak güzel olsa da, duygusal yönden yaklaşmak beni fazlasıyla yoruyor. Acaba bundan 500yıl sonra geriye dönüp varlığımızdan haberdar olmak isteyen birileri olacak mı diye düşünüyorum bazen de. Yahu ben niye bu kadar düşünüyorum? Hasta mıyım acaba? Tanrım sen aklıma mukayyet ol…

Bu korkularımdan ve arkamda bir şeyler bırakamama korusundan dolayı, adımı taşıyan bir site açma gereği duymuştum zamanında. İbrahimcevruk.com ‘u ne egomu tatmin etmek üzerine kurdum ne de para kazanmak. Sadece arkamda bırakacak bir şeylerin olmasını istedim. Benden sonraki kuşakların, benim hakkımda bilgiye sahip olması ve beni daha iyi tanımaları için açtım. İlk zamanlarda günlük tutarcasına yazılar oluştururken sonrasında bildiğim bazı dilleri, başkalarına öğretmek amacıyla videolu olarak makaleler yazarak devam ettim. Bu site hem benim mirasım, hem de beni iyi bir şekilde ifade edecek bir platform olacaktı. Siteyi açmamdaki temel düşünce buydu.

Bazen şarkılarda beni mahvedebiliyor. Mesela kendisini ve şarkılarını çok sevdiğim Şebnem Ferah’ın Eski isimli şarkısı, yaşadığım ölüm korkusunu körükler nitelikte. Ne zaman dinlesem uzaklara dalıp gidiyorum, gözyaşlarıyla… Bir şarkı bu kadar mı anlamlı olur diyorum bazen. Konserlerinde Eski şarkısını söylendiğinde yapmış oldukları sahne gösterisi de duygulu anlar yaşamama neden oluyor haliyle.

Bu korkumu yenmek gibi bir düşüncemde yok açıkçası. Çünkü ölümü düşünürken, bir yandan da yaşantımı gözümün önünden geçiriyorum. Yaptığım hatalardan dersler çıkartıyorum. Kimi zaman öyle hatalarım aklıma geliyor ki, sinirden kendimi yiyip bitiriyorum. Nasıl böyle bir hata ben yaparım diyerek. Kendimle yüzleşme fırsatı buluyorum aslında bu sayede, iyide oluyor.

Daha yazacak çok şey var ama duygularımı kelimelere dökemiyorum. Kurulmak bilmiyor bir türlü cümleler. İşlevsiz gibi kalıyor işaretler, yapılar. Saf duygulara sahip olmak böyle bir şeydir belki de. Sadece çok abartıyorumdur.

NOT: Bu yazıyı nasıl bir ruh haliyle yazdığımı bilmiyorum. Kimi zaman bir word dosyası açıp bir şeyler karalıyorum. Buda onlardan birisi. Eskiye dönüp hayatımda neler olup bittiğini görmek şahane bir şey. Tabi bu psikolojik durumu yaşamam kötü bir durum. Ama bir gerçek. Kısıtlı zamanımızı en verimli bir şekilde, sevgiyle geçirmemiz gerektiğini gösteren bir şey.

Hayat her daim iyilikler getirsin hepimize.