“ Hangi Yönünü Çok Seviyorum Biliyor musun? ” ile duyurup, “ İlk Cinsel Deneyim ” ile başladığımız yazı dizimize devam ediyoruz. Hatırlarsınız; konumuz bir anne .
Anne ilk eşinden boşandığında erkek çocuk henüz bir yaşında. 6 yıl sonra gelen ikinci eş bir yabancı ve Türkçe bilmiyor. Evlendiğinde çocuk 7 yaşında. (Bu sıralarda o geceleri halen annesi ile uyumaktan büyük keyif alıyor.)
Anne, evlilik kararına vardığını çocuğa açıklamadan önce, onların tanışmasını ve doğal ortamlarda birlikte vakit geçirmelerini sağlıyor. Böylelikle birbirlerine karşı ilişkilerini gözlemlemiş oluyor. Bu arada yeni eşine de duruşunu baştan net olarak ifade ediyor: “Ya onunla geçinirsin ya da bu iş yatar, başka bir alternatif yoktur.”
Ve çocuğa evlilik kararının açıklanma süreci, biraz da zamana yayılarak aşağıdaki diyaloglar çerçevesinde gelişiyor:
A: tatlım, o Türkiye’ye gelmek istiyormuş. ama kalacak yeri yokmuş. bizimle kalabileceğini söylüyor ama… ben pek istemiyorum aslına bakarsan. biz ikimiz çok keyifliyiz evde. rahatımız kaçmasın.
Ç: neden istemiyorsun, bence gelsin bizimle kalabilir, benimle oyun oynar hem?
A.: evet ama bizim eve gelirse bizim evlenmemiz gerekecek? öyle ‘ben geldim, burada kalıyorum’ olmaz.
Ç: e tamam!!
A: ama buraya gelirse nerede yatacak?
Ç: salonda kanepede uyuyabilir… ya da benim yatağımda yatabilir?
A: olmaz, evlenince aynı yatakta yatıldığını biliyorsun. yani benimle uyuyacak. en iyisi gelmesin, biz iyiyiz böyle.
Ç: hmm (sessizlik… anneyle artık yatamayacağını anladığı an!)
A: boşver, gelmesin… biz böyle eskisi gibi devam edelim istersen?
Ç: (adamı önceden tanıdığını ve sevdiğini hatırlar; bir arkadaş geliyor ona sonuçta ve evde bir erkek olması onun için son derece cazip.) yok yok gelsin.
A: e söyleyeyim gelsin o zaman. Ama sen istediğin için geliyor, yarın istemiyorum diyeceksen hiç gelmesin.
Ç: ama ben sabahları yanınıza gelebilirim dimi? (annenin içini burkan an.)
A: tabii ki bitanem. her zaman gelebilirsin.
Annenin kurgusu (o, çocuk istediği için geliyor) baştan itibaren her iki taraf için de çok net: ?O senin baban değil ama neden arkadaşın ya da abin olmasın. Senin baban var ve seni çok seviyor.?
Yeni eşine de aynı yönü veriyor: “sen baba rolünü hiç üstlenme, bırak o işi babası yapsın, en iyisi sen onun yanında bir abi rolünde kal ve hep iyi ilişkiler kur, yönetim ve eğitim bende devam etsin.”
Bu kurgu ilişkileri öylesine bir dengeye koyuyor ki, yıllarca onlar en iyi arkadaş oluyor ve bu arada (öz) baba istediği gibi eve gelip gidiyor ve uzun yıllar dengede bir arkadaşlık ilişkisi ile herkes mutlu oluyor.
Bu arada (anne çok uzun yıllar yaptığı kurguyu sürdürdüğünden) çocuk da adamı hep sahipleniyor ve hatta kendince de koruyor.
Geçiş dönemindeki bu başarıda annenin payı çok yüksek:
– Atacağı her adım öncesi tüm tarafların mutluluğunu gözedip, planlama yapması,
– ?Çocuk istediği için o burada? kurgusunu düşünmesi,
– Rollerin paylaşımını ve görevleri baştan iyi açıklamış olması,
– İlk günden “önceliğin çocukta olduğu” gerçeğini net ifade etmesi,
– Ve öz babanın varlığının herkes tarafından benimsenmesini
sağlayabildiği için.
Sonrasında adamın Türkçe bilmemesini dahi fırsata dönüştürmüş anne. Oğluna “bak o bizim dilimizi bilmiyor, sen ona destek ol” demesi üzerine; çocuk da adamın bildiği çok az Türkçe kelime ile (hem de onun aksanıyla!) konuşmaya başlamış ve ona yeni kelimeler öğretmiş!
Adama bir şeyler öğreten konumdaki çocuk, onunla hep çok iyi arkadaş olmuş ve hatta evin büyük erkeği olarak onu kendine örnek de almış. Bugün halen ikisi çok iyi dostlar ve her şeylerini birbirleri ile paylaşıyorlar.
Bu ilişkinin en büyük faydasını ise ergenlik döneminde görmüşler. Yeni eş ile öyle bir denge oluşturmuşlar ki pek çok konuda bu yolla çözüme ulaşmışlar.
Anne delikanlıya 17 yaşına gelene kadar öz babası hakkında tek bir olumsuz laf etmemiş. Babasıyla sık sık görüşmesi için de elinden geleni yapmış. Ve önemli sorunlarda ve kararlarda anne, hep öz baba ve oğlunu biraraya getirerek üçlü toplantılarda birlikte karar alınmasını sağlamış.
Son 1-2 yıldır da (oğlunun kendi öz babasına güven duyması tam sağlandıktan sonra) birlikte daha gerçek bir dünyaya geçiş yapıyorlar. Pembe dünyada kalıp hayal kırıklığı yaşamaması için anne, kişiliği oturmuş olan oğlunu biraz da ‘gerçeklere yaklaştırarak’ bu konudaki görevini tamamlıyor. Anne artık oğluyla (yine de babayı hiç şikayet etmeden) dertleşebiliyor.
Şimdilerde 9 yaşında olan kız kardeşin gelmesi ise o zamanlarda evde ayrı bir hava oluşmasına neden oluyor. İlk zamanlar 10 yaşındaki delikanlı için yeni bir kardeş, ama gerçek bir dert demek bu. 10 yıl tek başına hüküm süren bir erkek çocuk için oldukça sıkıntılı bir durum. Hiç mi hiç istemiyor bir kardeş!
Hamileliğin ilk zamanlarından itibaren anne bu kardeş olgusunu işlemeye başlıyor oğluna.
Ancak doğan çocuklarının kız olması, delikanlının koruma, kollama ve öğretme duygularını tatmin açısından önem kazanıyor. Zaman geçtikçe her kardeş gibi onların da itişmeleri oluyor ancak burada da anne devreye giriyor, çoğu kez de geri plandan.
Şimdi sözü anneye bırakalım:
“Kardeşler arasındaki sevgiyi, ilişkiyi ilk kuracak kişi annedir. Küçüğün büyüğe saygı duyma, büyüğün de küçüğü kollama, koruma ve örnek olma görevleri var. İlk günden beri bu konumlamayı iyi sağlamak gerekli.
Kardeşler birbirlerini sever ancak duygularını ifade edemeyebilirler. Onlara sihirli kelime ‘ sevgi ‘nin üçüncü kişi olarak aktarılmasında yardımcı olmak gerek. Ben de burada devreye giriyor, birbirleri hakkındaki olumlu düşünceleri onlara ayrı ayrı aktarıyor, şikayetleri ise dile getirmiyordum; ‘Biliyor musun kız kardeşin seni çok özlemiş’, ‘biliyor musun abin seni her ne pahasına olursa kolluyacağını ve seni yalnız bırakmayacağını söyledi bana’ gibi.
Bunları ayrıca kafamdan da uydurmuyordum; onların birbirlerine göz göze bakıp ifade edemedikleri ve bir şekilde benimle yalnızken paylaştıklarını birbirlerine iletiyordum sadece.
Onlar bugün birbirlerine inanılmaz derecede bağlılar. Kızım abisine tapıyor. Ve oğlum kardeşini inanılmaz derecede çok seviyor. Bugün ben olmasam, ona en iyi oğlumun bakacağını söyleyecek kadar da ona güveniyorum.
Onlara; babalarının farklı olmasının ‘büyüyüp çıktıkları yerin aynı olduğu gerçeğini’ değiştirmeyeceğini sıklıkla da hatırlattığım oluyor.”
Diğer yandan bir kız çocuğun gelmesi anne açısından da çok iyi olmuş. Evde iki erkekle tek başına mücadele ederken kendine bir yandaş bulup şartları eşitlemiş! Hala evde kızlarla erkekler gibi bir oyun düzeni içindeler. Bu da onların farklı bir denge kurmalarına sebep oluyor.
Yazın herkes bir yana dağılsa da, kışın mutlaka hep birlikte bir akşam yemeği için masada bulunmaya hepsi özen gösteriyor. Orada herkes duygularını paylaşıyor, gün içinde yaptıklarını anlatıyor.
“Bu öyle bir hale geldi ki, işten çok geç geldiğimde sofra hazır, hala beni bekler buluyorum onları. Geçen akşam da güzel bir şey oldu. Yemekte durup dururken kızım direkt olarak abisinin gözünün içine bakarak ‘seni çok seviyorum canım abim benim’ dedi… O da bir an durdu ve ‘ben de seni çok seviyorum canım…’ dedi.”
Şimdi bu annenin duyduğu hazzı tahmin edebiliyor musunuz?