Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.Hurmayla yoğurt çok güzel oluyor, dedi kadın.
İşte bunlar hep muhabbetten, muhabbetse sadakattendir. Sadakatin olmadığı yerde muhabbetten, aşktan ve hatta şefkatten bahsedilemez. Allah’ın muhabbetini kazanmanın bile ilk şartı, O’na(cc) karşı sadık olmaktır. Sadakat, bir yuvayı ayakta tutan en temel yapıtaşıdır.
Sadakatin olmadığı, yani kandırmanın, aldatmanın, yalanın hüküm sürdüğü bir ailede hangi güzellikler sağlam kalabilir ki? Kaldı ki sadakat, saydığımız kötülükleri yapmamanın çok ötesinde bir gönül bağıdır. Gönülden gönle kurulan bir muhabbet köprüsüdür sadakat…
Yuvayı sadakat ayakta tutar. Peki ya sonra? Sadakat kolonları üzerinde duran bu aile binasının korunmaya ihtiyacı yok mudur? Elbette vardır. İnsan unutabilir, hataya düşebilir, insandır işte. Belki de her yatsı namazından sonra “Unutursak veya yanılırsak bizi bundan hesaba çekme.” mealindeki ayetleri okuruz. Zira insanız, unutkanız ve hata yapabiliriz.
Allah’a karşı sadakatini kaybedebilen, Allah’a rağmen günahlar işleyebilen insanoğlu eşine karşı hiç hata yapmaz denilebilir mi? Elbette ki hayır… İnsan eğer dikkat etmezse eşine karşı da hatalar yapabilir.
Nefis ve şeytan ikilisi insanın ayağını kaydırmak için gece gündüz yılmadan bıkmadan çalışır ki kişi kötüyse daha kötü hale gelsin, iyiyse de elindeki güzellikleri azar azar kaybetsin diye. Asla günah işlememiş ve işlemeyecek olan Peygamber(sav)’in “Allah’ım beni göz açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha az bir zaman bile nefsimle baş başa bırakma.” (Ebû Davud, Edeb, 110) diye dua etmesi olayın ciddiyetini anlamamız için yeter de artar bile.
Peki ne yapmalı ki unutkanlığa düşmemeli, sadakati kaybetmemeli… Unutmayalım ki “Ev sadakatle ayakta durur, takvayla korunur, güvenle güzelleşir.” İşte, kazandığımız sadakati kaybetmemenin ve evi ayakta tutmanın en büyük dayanağı takvadır. Takva –malumunuz- Allah korkusudur. “Allah’tan korkmamıza gerek yok, Allah çok şefkatli ve merhametlidir.” der bazıları. O zaman da deriz ki takva, Allah’ı n rızasını kaybetme korkusudur.
Hz. Ömer, Ubeyy b. Ka’b’a “Takva nedir?” diye sormuş. Hz. Ubeyy “Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?” demiş. Hz. Ömer de “Evet, yürüdüm.” demiş. “Peki, o yolda yürürken ne yaptın?” diye ikinci bir soru sormuş. Hz. Ömer “Elbiselerimi topladım ve olabildiğince korundum.” deyince Hz. Ubeyy “İşte takva budur.” demiş.
Dünya hayatı dikenlerle dolu bir yol… Bir bakmışsınız eteğinize bir diken takıldığı gibi aklınıza, kalbinize, zihninize bir diken takılıvermiş. Günlük hayatta da aileyi tahrip eden dikenler çoktur ancak Allah bilir ya en büyük, en zehirli ve en kalıcı dikenler sanal ortamdadır. Zira gerçek hayatta insanlardan ne de olsa sakınabiliyorsunuz yahut hatalarını kendi gözlerinizle görme fırsatınız olabiliyor ama sanal âlemde bu mümkün değil.
Takvamız Allah’la aramızda bir sırdır ve evimizi, yuvamızı korur. Ancak ne kadar sadakatli ve takvalı olsak da evimizi güzelleştirecek, süsleyecek ve adeta ışıl ışıl parlatacak bir şeye ihtiyacımız vardır. O da güvendir.
Hastalık derecesinde güvensiz insanlar vardır. Bu tür kimseler eşlerine asla güvenmezler, sürekli bir pürüz çıkarırlar. Hâlbuki eşi sadakatli ve takvalıdır, bunu kendisi de bizzat görmektedir. Ancak gerek geçmişte insanlara karşı yaşanan güven sorunu gerekse kişinin bizzat kendisinin güvenilmez bir insan olması sebebiyle eşine ve ailesine hayatı zindan eder.
Sadakatini ve takvasını gördüğümüz eşimize karşı güven problemimiz varsa kendimizi yoklayalım. Eşimizi, bugüne kadar gördüğümüz güvenilmez insan profillerinin yerine koymayalım. Daha da önemlisi; kendimiz iyi ve güvenilir bir insan olalım. Zira insan çoğu zaman karşıdakinde kendini görür. “Mümin, müminin aynasıdır.” hadis-i şerifine bir de bu gözle bakmak lazım… Eşinde kusur görüyorsan kendine bir dön bak. Belki gördüğün hata onda değil de sende vardır.
Eşlerimize karşı güvensizliğimizi değil güvenimizi gösterelim. Basit bir tavsiye gibi gelecek ama “Sana güvenmiyorum.” demek yerine “Sana güveniyorum.” diyelim. Eşimize güven gömleği giydirmek, yani onu ‘güvenli’ olarak gördüğümüzü hissettirmek, eşimizi yoldaki dikenlerden koruyacak en güzel kalkandır. Zira güvenilmek insana sorumluluk yükler. İnsanı iyi, temiz ve dürüst olmaya zorlar. Ve güven, evi ve evdeki her şeyi süsleyen en güzel ziynettir.
Çocuklarımıza da güvendiğimizi hissettirelim. Annesinin “Senin ordunun içine salsam gözüm arkada kalmaz. Sana çok güveniyorum.” ve “Sana hiç güvenmiyorum. Okula gidiyorsun aklım sende kalıyor.” dediği iki kız kardeşten ilkinin hiç flört etmeden ilk olarak eşiyle evlendiğine, diğerinin de daha orta okul yaşlarındayken altı kişiyle flört ettiğine şahit oldum. Birinci kardeş, kötü ilişkilere bulaşmamasının sebebini şöyle açıklıyor:
“Benim de yapmak istediğim kötü işler oldu elbet. Ancak her defasında annemin ‘sana güveniyorum’ sözü aklıma geldi. Böylece karşıma gelen ve nefsimin hoşuna giden kötülükleri reddettim.”
Bunun, fıtratının bir köşesi temiz kalan herkes için geçerli olduğuna inanıyorum. Güvendiğinizi hissettirin, güven görün ve eviniz cennetin bir numunesi olsun.Rabbim sadakatle ayakta duran, takvayla korunan ve güvenle güzelleşen yuvaların sayısını artırsın. Âmin…
Sezgin Özbay
Nisanur Dergisi, Haziran 2020