Samimi Niyet

Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam da O yüce Rabbin pak Rasulüne olsun.

Niyet; anahtarı bütün iyiliklerin…
Niyet; kalite damgası bütün hayırlı amellerin…
Niyet; amaçlanan işten öte bir güzellik…
Ve niyet… Yorulmadan kazandıran kalp ameli…
Şu şartla ki, sağlam olursa…

Niyeti bir tohuma benzetebiliriz. Ki zaten niyet, neva kelimesinden gelir ve neva da tohum demektir. Bir meyvenin içinde bazen yüzlercesi olan bir tohumu toprağa attığınızda, size o meyveden binlercesini verecek bir ağaç yeşerir Allah’ın izniyle. Peki ya tohum çürükse?

İşte niyet de böyledir. Sağlam ve samimi olmazsa, -bir başka deyişle- çürük olursa o niyet bize bir fayda sağlamaz. Tohum gibi toprağa atıp fazlalığından da kurtulamayız ha! Yeri gelir –Allah muhafaza- ahirette başımıza bela olur.

Her şeyde niyet, niyette samimiyet şart… Zira gönlümüzdeki duyguları gizlesek de açıklasak da bilen(Âl-i İmran, 29) bir Rabbimiz var.

Niyet, sonuca bakılmaksızın insana sevap kazandıran en güzel, en masrafsız ameldir. Hani bazen bir tohum atarız toprağa, aylarca yeşermesini, yıllarca meyve vermesini bekleriz ya. Niyet böyle değildir. Samimi bir şekilde edildiği anda kazandırmaya başlayan bir kalp amelidir niyet…

Niyet samimi olmazsa da niyettir ama faydalı değildir. Bakınız Efendimiz(asv) ne buyuruyorlar:

“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Rasûlüne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Rasûlüne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 1)

İnsan yerinden, yurdundan, vatanından, sevdiklerinden ayrılmış olsa dahi, Allah rızası için değilse boş demektir. Hadis-i şerif bize bunu anlatıyor.

Dinimizde fakirliğin özendirildiği ve övüldüğü gibi bir algı var. Buna katılmayan çok kişi var. Elbette bizler Allah’ın verdiği zenginliğe, O’nun rızkından, cömertliğinden hisselenmeye de talibiz. Müslüman, istediği her şeyi Allah rızasına ulaşmak için ister. Hiç “Allah’ım bana mal, mülk, ev araba ver de sonu ne olursa olsun.” der miyiz? En azından “Hayırlısını ver Rabbim!” deriz. Bazen bir muhtaca elimiz uzanmaz, içimiz yanar ve “Ah imkânım olsaydı…” ile başlayan cümleler kurarız. İşte bu niyettir. Ve niyet, insana sevap olarak yeter de artar –eğer gerçekleştirme imkânınız yoksa.

Bakınız Efendimiz(asv) Tebük Gazvesi dönüşü ne buyuruyorlar:

“Medine’de bizden geride kalan öyle kimseler vardır ki, bir dağ yoluna, bir vadiye girdiğimizde onlar da bizimle yürüyormuş gibi sevap kazanırlar. Çünkü onları birtakım mazeretleri alıkoymuştur.” (Buhârî, Megâzî 81)

Bizi hayırlardan alıkoyan hallerimiz, sıkıntılarımız, hastalıklarımız olabilir. Ancak eğer niyetimiz sağlam ve samimi ise, o hayrı yapmış gibi sevap kazanırız. “Param olsa fakir fukaraya yardım ederdim.” deyip de eline imkân geçince ilk işi perdeleri, oturma grubunu ve gardırobu değiştirmek olanlardan değilsek yani…

Samimiyet yani ihlas, niyetin olmazsa olmazıdır. Ve eğer niyet halis ise amel, sonucuna bakılmaksızın hayırlıdır. Eski zamanlarda bir yolcu dinlenmek amacıyla geldiği kuyunun yanına atını bağlamak için bir kazık çakar. Sonrasında oraya gelen insanlar da bundan faydalanırlar. Ancak bir gün oraya gelip de yerdeki kazığa takılıp düşen adam, başkaları da zarar görmesin diye o kazığı söküp atar. Birbirine zıt yapılan bu işten ikisi de sevap alır. Çünkü ikisi de iyi niyetle yaptı.

Niyetin sevap kazandırması için hem niyetin hem de uygulamasının helal olması gerekir. İyi bir amaca kötü yoldan gitmek, iyi niyetimizin sevabını giderir.

Bakınız ne kadar lütufkâr bir Rabbimiz var. Yeter ki biz kalbimizi ve içindeki niyeti koruyalım. Hz. Abbas’tan rivayet edilen hadis-i şerifte Efendimiz(asv) şöyle buyurdular:

“Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı:
Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb-ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hatta kat kat fazlasıyla yazar.
Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb-ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar.” (Buhârî, Rikâk 31)

Samimi niyetin bereketi hususunda şükür secdesi ettirecek bir hadis-i şerif gerçekten de. Rabbim nasiplenenlerden eylesin.

Mağaradaki üç adam hadis-i şerifini bilirsiniz. Bilmeyenler de lütfen öğrensin zira hepimizin bilmesi gereken uzun bir hadis-i şeriftir. Bu hadis-i şerifte, yolculuğa çıkan üç adamın uyumak için bir mağaraya girmesinden sonra mağaranın önüne bir kaya düşüp adamların mağarada mahsur kalmasından bahsedilir.

Dev kayayı mağaranın ağzından çekemeyen bu üç adam teker teker “Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır.” diye yalvardı. Kaya her seferinde biraz açıldı ve nihayet o mağarada ölmekten kurtuldular.

Rabbim hayatımızı niyetli, niyetlerimizi samimiyetli, samimiyetimizi daim eylesin. Selam ve dua ile…

Sezgin Özbay / Nisanur Dergisi, Nisan 2021