Sarımsak (Allium Sativum) ve Geleneksel Tedavide Kullanımı
Özet: Günümüzde kekik, soğan, çörek otu, oğul otu ve ısırgan otu gibi tıbbi bitkiler geleneksel tedavi amacıyla çok yoğun bir şekilde kullanılmaktadırlar. Bu bitkilerin en önemlilerinden biri de sarımsaktır. Sarımsak bu amaçla yüzyıllardan beri özellikle uzak doğu olmak üzere dünyanın her tarafında kullanılmaktadır. Sarımsağın kuşaklar arasında aktarılan bilgiler ve ilmi olarak yapılan çalışmalar neticesinde kalp kamar hastalıklarında kullanılan, kan basıncını düzenleyici, kan şekeri ve kolesterolü düşürücü, bakteriyel, viral, mantar ve paraziter enfeksiyonlara karşı etkili, immun sistemi gü.lendirici, antitüm.r ve antioksidan özelliği olan harika bir tıbbi bitki olduğu bildirilmektedir. Sarımsak tüm bu etkilerini içerisinde bulunan kükürt ihtiva eden bileşiklerden uçucu yağlar (alicin, alliin ve ajoene) , enzimler (alinaz, peroksidaz ve mirasinaz), karbonhidratlar (sakaroz, glikoz), mineraller (selnyum), hücreleri serbest radikallerin zararından korumaya yardımcı olan sistein, glutamin, izolösin ve metionin gibi aminoasitler, quersetin ve siyanidin gibi biyoflavonoidler, allistatin I ve allistatin II, oksidasyon ajanlarına veya serbest radikallere karşı korunmamıza yardımcı olan C, E ve A vitaminleri ile niasin, B1, B2 vitaminleri, beta karoten, bioflavonoidler gibi 200’ü aşkın kimyasal maddeler ile yapmaktadır. Bu derlemede sarımsağın özellikleri, etki ettiği hastalıklar ve özelliklede paraziter hastalıklara karşı kullanım alanları hakkında kısa ve özlü bir bilgi verilecektir.
Giriş: Vatanının Orta ve Batı Asya stepleri olduğu söylenen sarımsağın (Allium sativum) çok eski kültür bitkileri arasında yeri vardır. Sarımsak 25-100 cm yükseklikte, yeşilimsi beyaz veya pembe çiçekli, otsu kök, gövde, yaprak, diş ve çiçek kısımlarından meydana gelen bir kültür bitkisidir. Tıbbi önemi büyük olan bu bitki; keskin kokulu, iştah açıcı özelliği ve yakıcı lezzeti nedeniyle, başta etliler olmak üzere pek çok yiyecekler içerisinde yer alır ve bunlara çeşni verir. Kalori değeri 140 olan sarımsağın 100 gramında 63.8 gr. su, 28.2 gr. karbonhidrat, 5.3 gr. protein, 0.2 g yağ, l.l gr. selüloz vardır. Sarımsak 200 den fazla kimyasal bileşik içermekte olup bunların en önemlilerinden bazıları kükürt ihtiva eden bileşiklerden (alicin, alliin ve ajoene) oluşan uçucu yağlar ve enzimler (alinaz, peroksidaz ve mirasinaz), karbonhidratlar (sakaroz, glikoz), mineraller, aminoasitler, A, B1, B2, Niasin ve C vitaminidir. Keskin kokusunu veren allil sülfit, kükürtlü ve eterli yağlardan oluşmuştur. Bu bileşik kükürtlü bir amino asit olan alliin’in alliinaz ile parçalanarak allicin’i vermesi, allicin’in de, su buharı veya su karşısında, alil disülfür’e dönüşmesi sonucu meydana gelir. Sarımsağa özel koku ve lezzeti veren taşıdığı kükürtlü uçucu yağdır. Türk sarımsakları %0,4 oranında alliin, alicin ve uçucu yağ taşımaktadır. Sarımsağın insan sağlığında oynadığı rolü belirlendikten sonra, kullanımını engelleyen kokusu üzerindeki çalışmalar yoğunlaşmış, bunun sonucunda da üretim ve tüketimi önemli boyutlarda artmıştır. Bu bitkinin ekonomik üretimi büyük miktarlarda deniz ikliminden kara iklimine geçiş bölgelerinde başarı ile yapılır. Yetiştirme döneminde optimum gelişmeyi 15-25 0C sıcaklıklarda ve %60-80 nemli ortamlarda gösterir, ancak yüksek nem, dişlerin ve başın oluşmasından sonra hastalıklar yönünden olumsuz etki yapar. Sarımsak, bitki besin maddeleri ve organik maddelerce zengin toprak ister. Dişlerle üretilen sarımsakta hasat, bitkinin yapraklarının iyice kurumaya başladığı dönemde yapılır. Hasat edilen sarımsaklar, kurumak üzere birkaç gün süre ile tarlada bırakıldıktan sonra, yapraklar ovularak uzaklaştırılıp depolanır ve pazarlanır. Ülkemizde en çok Kastamonu sarımsağı, Balıkesir sarımsağı, Kara sarımsak, İspanyol sarımsağı ve İtalyan sarımsağı yetiştirilmektedir. En sık olarak da beyaz sarımsak olarak bilinen Kastamonu (beyaz) sarımsağı ve Siyah (kara) sarımsak yetiştirilmekte ve tedavide beyaz sarımsak kullanılmaktadır. Sarımsak çiğ olarak tüketilebileceği gibi, hapları, kapsülleri ve ekstratları da bulunmaktadır. Ölçülü miktarlarda alındığında emniyetli olmakla beraber, aşırı miktarlarda tüketildiğinde mideyi tahriş edebilir. Sarımsak, tıbbi özellikleri binlerce yıldır bilinen bir bitkidir. Orta Çağda bilhassa salgın hastalıklar (kolera, veba) ile mücadelede kullanılmıştır. Bu dönemde hekimler, bulaşıcı hastalıklardan korunmak için, yüzlerine taktıkları maskeyi sarımsak usaresi ile ıslatırlardı. Rus askerlerine İkinci Dünya Savaşı sırasında, yara enfeksiyonlarını önlemek için yaranın üzerine konmak üzere ezilmiş sarımsak konulmuştur ve Afrika’da amipli dizanteri tedavisinde kullanılmıştır. Ayrıca 1990’ da Washington’da ‘’Sarımsak ve Sarımsak İçeriğinin Sağlık Açısından Önemi’’ ile ilgili dünya kongresi yapılmıştır.
FONKSİYONLARI: Sarımsağın bakterileri, mantarları, parazitleri öldürmek, kan basıncını, kan şekerini ve kolesterolü düşürmek, karaciğeri korumak ve antitümör maddeler ihtiva etmek gibi harika özellikleri bulunmaktadır. Sarımsak bünyesindeki 200’ü aşkın kimyasal maddeyle insan vücudunu geniş bir hastalıklar yelpazesinden koruma kapasitesine sahip bir bitkidir. Sarımsağın etkili olabilmesi için çiğ olarak tüketilmesi gerektiği söylenmesine rağmen, bazı araştırıcılar pişirilmiş ve çeşitli beklemiş ekstrat ve yağlarının bazı durumlarda serbest radikallere ve enfeksiyonlara karşı çiğ sarımsaktan daha iyi koruma sağlayabileceğini ileri sürmektedirler.
Kalp Damar Hastalığına Karşı: Sarımsağın yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol ve trigliserid seviyelerini düşürmek suretiyle kalp hastalıklarına karşı koruma sağladığı yapılan araştırmalarda ortaya konmuştur. Tavşanlarda yapılan çalışmalarda önceden oluşmuş arterosklerotik birikimlerin ve lezyonların bile düzenli sarımsak tüketimi ile geriye döndürülebileceği görülmüştür. Hindistan’da iki gruba bölünmüş 432 koroner hastası ile yapılan çalışmalarda, üç yıl sonra sarımsak verilmeyen grupta bulunan hastalardaki ölüm oranının, sarımsak verilenlerdekinin yaklaşık iki katı olduğu, sarımsak verilenlerde kalp krizi geçirme oranının, tansiyon ve kandaki kolesterol seviyesinin daha düşük olduğu görülmüştür.
Kolesterole Etkisi: Sarımsağın gerek zararlı LDL kolesterol’ün sentezini inhibe etmek, gerekse kandaki faydalı HDL kolesterol’ün miktarını artırmak suretiyle toplam kan kolesterolünü düşürdüğü tespit edilmiştir. Laboratuvar farelerinde yapılan çalışmalarda, diyetlerine sarımsak eklenen farelerin kan ve doku örneklerinin daha az lipid içerdiği, aynı zamanda karaciğerlerindeki kolesterol ve trigliseridlerin de daha düşük seviyelerde olduğu bildirilmiştir. Sarımsak ne kadar fazla tüketilirse kolesterol düşürme etkisinin de o kadar fazla olduğu görülmüş, dünyadaki çeşitli popülasyonlarda yapılan epidemiyolojik çalışmalarda sarımsak tüketimi ile kardiovasküler rahatsızlıklar arasında ters orantı olduğu tespit edilmiştir.
Yüksek Kan Basıncına Etkisi: Sarımsak Çin ve Japonya’da geleneksel olarak hipertansiyonun tedavisinde kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda her gün sarımsak alımının hipertansiyondan muzdarip olan hastaların sistolik kan basıncında 12 ila 30 mm Hg, diyastolik kan basıncında ise 7 ila 20 mmHg azalma sağlayabileceği görülmüştür. Nagae ve ark, sarımsakta bulunan bir peptit olan gamma-glutamyl-S-allyl cysteine’in tansiyonu yükselten bazı hormonların üretiminde rol alan bir enzimi inhibe ettiği ileri sürmüşlerdir. Sarımsağın diğer bir çarpıcı özelliği de, hipertansiyonluların olduğu kadar hipotansif kimselerin de sarımsağın tedavi edici özelliğinden faydalanabilmesi, diğer bir değişle sarımsağın, ilaçların tersine, kan basıncını ister yüksek ister düşük olsun regüle edebilmesidir.
Doğal Bir Kan Sulandırıcı Olarak Etkisi: Sarımsağın kandaki fibrin ve plakçık oluşumunu azaltarak kalp krizi riskini önemli ölçüde düşürdüğü, hatta bu konuda aspirinden daha ileri olduğu ileri sürülmektedir. Bu pıhtılaşmayı önleyici etki sarımsağın ihtiva ettiği bir kükürt bileşiği olan ajoen’in etkili olduğu düşünülmekte, ancak bu madde yalnızca oda sıcaklığı ve üstünde aktif olduğundan çiğ ya da kurutularak dondurulmuş sarımsakta bulunmamaktadır. Avrupalılar sarımsağı bir kan sulandırıcı olarak rutin şekilde kullanmakta, ancak hemorajik bir şikayeti olan kimselerin yüksek miktarlarda ajoen ihtiva eden ticari sarımsak ürünlerini kullanmamaları gerektiği bildirilmektedir.
İmmun Sistemi Güçlendirirci Olarak Etkisi: Sarımsak, immun sistemin etkinliğini artırdığı düşünülen kükürt ihtiva eden aminoasitler ve diğer bileşiklerce zengindir. Yapılan çalışmalar sarımsağın patojenleri öldüren makrofajların etkinliğini artırarak immun sistemi güçlendirdiğini göstermiştir. Sarımsağın bu etkinliğinin (immun sistemin gücüne katkısının) en akla yakın açıklamasının toksik materyalleri vücut dışına atması şeklinde olabileceği belirtilmektedir. Sarımsağın immun sistemi yönlendirici etkisi, özellikle AİDS gibi korkutucu viral hastalıklar ve et yiyen bakterilerin (methicillin resistant staphylococcus aureus adı verilen ve vücutta krater gibi derin yaralar oluşmasına neden olan enfeksiyon) ortaya çıkışından sonra daha da önem kazanmıştır. Zira bu tip hastalıklarla etkili bir tedavi şu an bulunmadığından enfeksiyonla savaşma gücünü artırmak önemli olmaktadır.
Doğal Antibiyotik Etkisi: Sarımsak anti bakteriyel ajan olarak Helicobacter pylori, E.coli, Lactobacillus casei gibi daha bir çok gram negatif ve gram pozitif bakterilere karşı etkidiği ve bu etkinin içindeki allicin’den ileri geldiği bildirilmektedir. Sarımsağın antibiyotik özellikleri bilim adamlarınca incelemekte ve buharını teneffüs etmek de dahil her türlü şekilde kullanımı denenmektedir. Ruslar tarafından 18.yüzyıldan itibaren boğmaca ve grip tedavisinde kullanıldığı gibi, antibiyotik özellikleri L. Pasteur tarafından bilimsel olarak ispatlanmıştır. Sarımsaktaki kükürt ihtiva eden bileşiklerin yanı sıra, içindeki quersetin ve siyanidin gibi biyoflavonoidlerin de hastalıkların ve enfeksiyonların önlenmesinde büyük değeri olduğu bulunmuştur. Sarımsaktaki allistatin I ve allistatin II gibi etkin maddelerin, stafilokok ve E. coli bakterilerine karşı güçlü ajanlar olduğu ortaya konulmuştur. Ülkemizde sarımsak geleneksel amaçla taze olarak lapa halinde yara üzerine yara iyi edici olarak kullanılmaktadır. Bunun için bir miktar sarımsak havanda ezilip sıkılarak elde edilen eksratın 1 gr. miktarına 10 gr. su ilavesi ile yaraların, apselerin tedavisinde kullanılmaktadır. Her ne kadar, modern antibiyotiklerin bulunuşuyla sarımsak, enfeksiyon mücadelesindeki eski değerini kaybetmişse de, sarımsağın, boğaz enfeksiyonlarının tedavisinde penisilinden daha değerli olduğu bildirilmiştir. Geleneksel doğu tıbbında sarımsak, değişik formlarda ve hemen tüm enfeksiyonların tedavisinde kullanılmıştır. Sarımsak suyu tifoda ve menenjitte, buharı boğmacada, sarımsak fitilleri maya enfeksiyonlarında ve sarımsak çorbası zatürrede kullanıldığı bildirilmektedir. Sarımsağın muhtemelen alisin bileşiklerinden kaynaklanan ve antibiyotiğe dirençli bazı organizmalara karşı bile etkili olan bu özelliği, standart tıbbi uygulamalarda kullanımına daha fazla yer verilmesini gerektirmektedir.
Viral Enfeksiyonlara Etkisi: Virüsler çok dayanıklı olup, antibiyotiklere cevap vermediğinden ve diğer birçok uygulamaya da dirençli olduğundan, sarımsağın antibakteriyel özellikleri kadar, antiviral özelliklerinin de bulunduğunu bilmek önem taşımaktadır. Laboratuvar çalışmalarında sarımsağın gerek influenza B ve gerekse herpex simplex virüslerine karşı etkili olduğu gösterilmiştir. Çinli bilim adamları hemen hemen 30 yıldır sarımsağın viral ensefalit üzerindeki etkisini incelerken, İngiliz bir araştırıcı da, sarımsak ekstraktını atlardaki inatçı bir virüse karşı başarıyla kullandığını belirtmektedir. Neticede enfeksiyon, ister bakteriyel ister viral olsun, sarımsak immün sistemi mobilize ederek, vücudun kendini enfeksiyöz organizmalara karşı savunma kabiliyetini güçlendirmektedir.
Fungal Enfeksiyonlara Etkisi: Virüsler gibi, fungal enfeksiyonların da tedavisi gü. olup, bu amaçla kullanılan ilaçlar genelde toksiktir ve uzun dönemde ilaca karşı direnç gelişebilir. Fungistatik bir madde olan alisin ihtiva eden sarımsağın, candida, aspergillus ve cryptococci gibi mikroorganizmalara karşı etkin bir antifungal madde olarak kendini kanıtladığı bildirilmektedir. Çinliler, kriptokokkal menenjit denilen öldürücü ve nadir görülen bir fungal enfeksiyona karşı intravenöz sarımsak ekstraktı uygulamasının, çok zehirli bir antibiyotik olan Amphotericin-B standart uygulamasına kıyasla daha etkili olduğunu ve dozu ne olursa olsun toksik olmadığını bildirmektedir. C. albicans ile enfekte edilen tavuklar on gün sarımsak tükettikten sonra iyileşmişler, bu etki yine sarımsaktaki alisin bileşiklerine bağlanmıştır. Ayrıca, yüksek kan şekeri, maya enfeksiyonları riskini arttırdığından ve sarımsaktaki bileşikler de kan şekerini düşürdüğünden dolayı, maya enfeksiyonlarının tedavisinde sarımsakla terapi ekstra bir avantaj sağlamaktadır.
Paraziter Enfeksiyonlara Etkisi: Sarımsak halk arasında kurt düşürücü olarak hem ülkemizde hem de geleneksel tedavinin çok sık uygulandığı uzak doğu ülkelerinde kullanılmaktadır. Harris ve ark hem çiğ sarımsağın hem de içeriğinin antigiardial aktiviteye sahip olduğunu göstermişlerdir. Sarımsak bu etkisini allicinin diallyl disulfide, diallyl sulfide, allyl mercaptana parçalanarak göstermektedir. Ayrıca sarımsakta bulunan allyl alcohol ve dimethyl disulfide’in sırasıyla 0.007 mg/ml ve 0.2 mg/ml değerleri strongylid’lere etkili olduğu bildirilmektedir. Ghazanfari ve ark., leismaniosis’in ilerlemesini ve hücre içi enfeksiyonları kontrol altına almak için gerekli makrofaj aktivasyonunun sarımsak ekstraksiyonu verilmesiyle arttığını bildirmişlerdir. Soffar ve Mokhtar, Giardia lamblia ile enfekte 26 çocuğa 100 ml suda 5 ml kuru sarımsak ekstraksiyonunu (distile su ile karıştırılan sarımsak, santrifuj edilerek kaba partiküllerinden ayrıştırarak veriliyor) yemeklerden iki saat önce aç karnına günde iki kez ve üç gün boyunca vermişler, 36 saat içinde tüm klinik semptomlar azaldığını, sağaltımın başlamasının üçüncü gününde dışkı incelemesine göre parazitlerin elimine edildiğini bildirmişlerdir. Diğer bir çalışmada, eşeklerde strongylid yumurtalar üzerine sarımsağın etkisine bakılmış, 300 ml suda sarımsağı yumuşayıncaya kadar kaynatıp ardından ezerek vermişler ve tedaviden iki hafta sonra yapılan yumurta sayımında azalma olmadığını görülmüşlerdir. Bu durumu ya sarımsağın etkisiz olduğuna ya yapılan ekstraksiyon metodunun yanlışlığına, ya da dozun yetersizliğine bağlanmışlardır. Özçelik ve ark., sarımsak özütünü %50 ve %12,5 mg/kg konsantrasyonlarda 5, 10, 20, 30. dakikalarda 4-7 mm çapındaki kız veziküllere uygulamışlar ve %50 mg/ml konsantrasyonlarda protoskolekslere 15. dakikada, 25 mg/ml konsantrasyonda 20.dakikada, 12.5 mg/ml konsatrasyonda 30. Dakikada tam etkili olduğunu bulmuşlardır. Yapılan diğer çalışmalarda (7, 24 ), sarımsağın çiğ veya kuru eksraksiyonlarının Culex cinsi sivrisinek larvalarına karşı %90 toksik olduğu bildirilmiştir. Halk arasında ise kurt düşürücü olarak, kabuğu soyulmuş olan sarımsak dişi, bir ekmeğin içine konarak, üzerine sürerek veya parçalanmış 100 gr. sarımsağın 200 ml su ve 200 gr. şeker ile karıştırılarak elde edilen şurubunun içilmesiyle kullanılmakta ve olumlu neticeler alındığı bildirilmektedir.
Kanser Tedavisine Etkisi: Bir anti-kanser ajanı olarak kabul edilen sarımsak, immün sistemi mobilize etmeye yardımcı olduğundan, tümör oluşumunu başlatabilecek olan karsinojenler, immün sistemin kuvvetlenmesi sayesinde yok edilebilmektedir. Sarımsağın bünyesindeki allinaz ve diğer bileşiklerden kaynaklanan bu özelliği yapılan çeşitli denemelerde doğrulanmış olup, kanserli farelere sarımsak ekstraktı enjekte edildiğinde tümör hücrelerinin çoğalmasını bloke etmiş ve doğrudan kanser hücrelerinde mutasyona yol açmıştır. Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmada da Çin ve İtalya’da yaşayan ve çok fazla miktarda sarımsak tüketen kişilerin, mide kanserine karşı belli düzeyde korunmaya sahip olduğu görülmüştür. Sarımsak gibi allium grubu sebzelerin yüksek ve düşük miktarlarda tüketildiği bölgeler arasında kanser oranları bakımından büyük farklılıklar görüldüğü, yüksek tüketildiği alanlarda yaşayanlarda, bu tip ürünlerin çok az veya hiç tüketilmediği alanlarda yaşayanlara kıyasla mide kanseri geliştirme riskinin yarıdan daha az olduğu bildirilmiştir. Sarımsağın anti-kanser özelliklerinin mekanizması tam anlaşılamamış olmakla beraber, muhtemelen sindirim sistemindeki güçlü kanserojenler olarak kabul edilen nitrozaminleri bloke etme kabiliyetinden kaynaklanmaktadır. Yapılan araştırmalar sarımsağın, göğüs, özefagus, mide, kolon ve rektum kanserlerine neden olan karsinojenlere karşı canlı dokulara koruma sağladığını açıkça ortaya koymuştur.
Kan Şekerine Etkisi: Sarımsağın alisin bileşiklerinin kan şekerini önemli ölçüde düşürme etkisine sahip olduğu, diyabetli hayvanların ve insanların, sarımsak alırken kan şekerinde bir düşme meydana geldiği bulunmuştur. Görünüşe göre sarımsağın kükürt ihtiva eden bileşiklerinden bazıları, özel bir şekilde şeker metabolizmasını regüle etme kabiliyetine sahiptir. İlginç olanı, kan şekeri normalse sarımsak onu düşürmemekte, dolayısıyla gerek yüksek, gerekse düşük kan şekeri vakalarında sarımsağın olumlu etkisi olmaktadır.
Antioksidan Olarak: Özellikle son 10-15 yıl içerisinde sık kullanılan bir kelime haline gelen antioksidan terimi, vücudumuzun hücrelerini zarar verme potansiyeline sahip oksidasyon ajanlarına veya serbest radikallere karşı korunmamıza yardımcı olan C, E ve A vitaminleri, beta karoten, bioflavonoidler ve selenyum gibi maddeleri kapsamaktadır. Sarımsağın içerisinde de fevkalade bir antioksidan olan sülfihidril bol miktarda bulunmakta, ancak çiğ sarımsak bu etkiyi göstermemekte, hatta istenmeyen kısmi bir oksidan etkiye sahip bulunmaktadır. Sarımsak, radyasyona karşı da bir koruma sağladığından, serbest radikallerin zararının azaltılmasına yardımcı olmakta, bu beyanda kanser ve prematüre yaşlanma gibi dejeneratif hastalıkların gelişme riskini de önemli düzeyde azaltabilmektedir. Sarımsak ayrıca hücreleri serbest radikallerin zararından korumaya yardımcı olan sistein, glutamin, izolösin ve metionin gibi amino asitleri de ihtiva etmektedir. Sarımsağın bu antioksidan özelliğini hasadından sonra altı ay kadar muhafaza ettiği belirlenmiştir. Vücutta nötralize edilmesi en zor olan toksinlerden biri de kurşun, civa, kadmiyum, arsenik ve bakırlı kirleticiler gibi sağlığımızı tehdit eden ağır metallerin neden olduğu zehirlenmedir. Yapılan araştırmalarda çiğ sarımsak ekstraktının, vücudu metal zehirlenmesinden etkin şekilde koruyabileceği ve gerek insanlarda, gerekse hayvanlarda ağır metallerin zehirli etkisinin, eritrosit membranını tahrip etmesini önleyebileceği sonucuna varılmıştır. Sanayi tesislerinde çalışan ve kronik kurşun zehirlenmesinden muzdarip olan işçilere günlük olarak sarımsak ekstraktı verildiğinde, kronik kurşun zehirlenmesi semptomlarını iyileştirdiği, idrardaki porifirin seviyelerini düşürdüğü ve ayrıca işçilerin çoğunda yüksek tansiyonu normale döndürdüğü tespit edilmiştir.