HIDIR GÖKTAŞ
Parlamento muhabirliği konusunda bir şey yazmadan önce, parlamento nedir önce ona bakmak gerekir. Parlamento devlet sistemi içinde bir üst yapı kurumudur ve anayasa yapma yetkisine haiz bir yapıdır. Ayrıca yasa koyucudur. Bu iki temel görevin dışında çok önemli bir görevi daha vardır: Denetim yapmak. Gensoru ve araştırma komisyonu dediğimiz yapılarla bakanları/bakanlıkları denetler. Sayıştay raporları aracılığıyla kamuda denetim görevini yerine getirir.
Aslında buraya kadar yazdıklarım son anayasa değişikliğine kadar geçerliydi. ‘Cumhurbaşkanlığı sistemi’ denilen yeni sisteme geçilmesinden bu yana parlamentonun bu işlevlerinde bir eksiklik/zafiyet oluştu. Gensoru sistemi yok artık. Soruşturma önergeleri ve Sayıştay denetimleri anlamsızlaştı. Parlamentonun eski ağırlığı ve gücü kalmadı ve güç cumhurbaşkanlığı makamı nezdinde tek elde toplandı.
Gensoru sistemi yok artık. Soruşturma önergeleri ve Sayıştay denetimleri anlamsızlaştı. Parlamentonun eski ağırlığı ve gücü kalmadı ve güç cumhurbaşkanlığı makamı nezdinde tek elde toplandı.
Geçtiğimiz dönemde ülkeyi ilgilendiren hemen her konunun ele alındığı, yasa tasarısı ve tekliflerinin komisyonlarda genel deyimiyle “çatır çatır tartışıldığı” günlerden, hükümetten gelen tasarı sisteminin ortadan kalktığı, bakanların çıkarılacak yasalarla ilgili parlamentoya gelmediği bir sisteme geçildi. Hükümet tarafında ihtiyaç duyulan bir yasal düzenleme, iktidar partisinden bir milletvekiline veriliyor, o milletvekili kendi imzaladıktan sonra yeteri kadar imzayı attırıp Meclis Başkanlığına sunuyor. Teklif, yasayı uygulayacak olan bakanın olmadığı ortamlarda, sahipsiz çocuk gibi komisyonlarda ve genel kurulda görüşülerek yasalaşma sürecini tamamlıyor.
Türkiye’nin siyasetini belirleyen yapı-kurum olan parlamento ve halkı temsilen Meclis’e gelen milletvekilleri, seçmenlerini-halkı doğrudan ve çok yakından ilgilendiren yasal düzenlemeler konusunda karar verme merciidir; öyle olması gerekir.
Egemenliği elinde bulundurmak ve kullanmak, parlamentonun sahip olduğu en önemli güç, artık parlamento çoğunluğundan alınıp, cumhurbaşkanı tekeline verilmiş durumdadır. Üzerinden henüz bir seçim dönemi bile geçmeden bu sistem alabildiğine tartışılmakta ve normal koşullarda yan yana gelmesini pek beklemediğimiz farklı partiler, tekrar parlamenter sisteme geçilmesi konusunda işbirliği içinde bir çalışma yürütmektedir. Bu çalışmanın sonucu da ilk seçimde muhalefetin en büyük kozu ve önermesi olarak milletin karşısına çıkacak. Aslında yaşayacağımız ilk seçim, sıradan bir seçimin ötesine geçip, mevcut sistemle, muhalefet partilerinin önereceği sistemin referandumuna dönüşecek ve yeni cumhurbaşkanı da bu bilek güreşinin sonucunda seçilmiş olacak.
Yazının ana konusu parlamento muhabirliği olmakla birlikte, yapıyı-sistemi genel hatlarıyla çizmek, aslında biz parlamento muhabirlerinin görevini-işlevini ortaya koyması bakımından da önemli. Ülkenin ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeleri, denetimleri yapan parlamentonun neler yaptığını, nasıl yaptığını, bunları yaparken siyasi partilerin ve onların temsilcilerinin neleri savunduğunu bilmek, seçmenin-vatandaşın hakkı. Bunları aktaran organlar ise gazeteler, televizyonlar ve en yeni olarak da sosyal medya araçları-sistemleri.
Bu yazıyı yazmak ve geçmişle bugünü karşılaştırmak gazeteciliğe 11 yıl ara vermiş ve dört ay önce tekrar mesleğe dönmüş biri için oldukça zor. Eski ile yeni arasındaki farkları, gözlemleyebildiğim kadarıyla aktarmaya çalışacağım.
Gazeteciliği bıraktıktan kısa süre sonra, 2010 Haziran ayında anayasa referandumu için sandığa gidildi. 12 Eylül Darbesi’ni yapanların yargılanacağı sosuna bulanmış yargıyı ele geçiren değişikliklere olanak sağlayan düzenleme halk oyuyla kabul edildi ve Türkiye, ilginç yargılamalarla karşı karşıya kaldı. ‘Askeri vesayeti bitirme’ adı altındaki bu yargılamalar ve yargının gücü, mevcut AKP iktidarını ve onun liderini devirme girişimine dönüşünce iktidar yargıda ne yaptığını anlayarak farklı düzenlemelere giderek bu tehlikeyi savuşturdu. Yargı atağını savuşturan iktidar, bir süre sonra askeri ve sivil bir kalkışma-darbe ile devrilmeye çalışıldı. Bu noktadan sonra iktidar kendisi açısından ‘dikensiz gül bahçesi yaratma’ girişimiyle yeni bir anayasa değişikliğine gitti ve mevcut cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi.
Kısaca anlatmaya çalıştığım bütün bu önemli gelişmeler ve kırılmalardan gazeteci olarak uzak kalmış biri olarak, yeni sistemi kavramak, yeni işleyişi anlamak zor oldu. Ülkeyi ilgilendiren en önemli yasaların başında gelen bütçenin sunulması, bütçenin sahipsizliği gibi bir duygu uyandırdı. Bütçe görüşülüyor ama bütçenin sahibi ortada yok, bütçeyi uygulayacak bakanlar Meclis’te yok. Komisyonlarda bakanlar yok, parlamento kulisinde bakanlar yok. Bunları anlamakta zorlandım.
Parlamento muhabirleri kamuoyunu ilgilendiren konularda ilgili bakanlara parlamento kulislerinde ulaşabilir ve ilgilendikleri, haber yapacakları konularda sorular sorabilir ve bunu habere dönüştürerek kamuoyunun sağlıklı oluşmasında önemli bir aracı rolünü üstlenirdi. Ayrıca; milletvekilleri, bakanlara ulaşabilir, kendi seçmeninin bölgesinin sorunlarını iletme, çözüm arama olanağına sahip olurdu. Bakanlarla milletvekilleri kulislerde oturup, sohbet eder ve bu sohbetlerde ortaya çıkan bilgileri parlamento muhabirleri milletvekilleriyle yaptıkları görüşmelerde öğrenebilir ve ortaya haber farklılığı ve zenginliği çıkardı.
Şu anda ise bakanları Meclis’te görmek-bulmak, bakanlara ulaşmak parlamento muhabirleri için çok zor bir hale gelmiş ve önemli bir haber alanı tıkanmış durumda. Aynı şekilde bakanlara milletvekilleri de ulaşamıyor. Milletvekili-bakan temasından ortaya çıkan haberleri elde etme konusunda da oldukça eksilme olmuş.
Şaşarak gördüğüm bir başka konu, eskiden bu kadar çok basın toplantısı yapılmazdı. Şimdi her yarım saatte bir basın toplantısı yapılıyor ve bu saatler günler öncesinden belirleniyor. Bu basın toplantılarını izleyen gazeteci arkadaşların sayısı da çok az oluyor. Eskiden basın toplantılarını daha kalabalık gazeteci grubuyla izlerdik. Basın toplantılarında milletvekilleri, siyasi parti yöneticileri, basın aracılığı ile sesini duyurmaya çalışırdı. Şimdi ise basın mensuplarının yerini sosyal medya almış ve basın toplantıları sosyal medya üzerinden canlı yayınlanıyor; hatta Genel Kurul toplantılarında da bu tür canlı yayınlara rastlamak mümkün oluyor.
Şaşırdığım bir başka konu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın grup toplantısına gelişi sırasında basın mensuplarının dizilişi oldu. Bir grup gazeteci Erdoğan’ın geliş yolunun sağında, yolu belirlemek için konulan şeritlerin arkasında dururken, bir grup gazeteci ise geliş yolunun karşısında duruyor. Bunun nedeni de çok ilginç ve şaşırtıcı geldi. Geliş yolunun karşısında duranlar daha çok parlamentoda sürekli olarak görev yapan ve bir yolunu bulup soru sormak için uğraşan muhabirler. Diğerleri ise ‘saray’a akredite, amaçları soru sormak olmayıp, Erdoğan’a görünmek, mümkün olursa da elini sıkmak için bekleyen, daha doğru bir anlatımla televizyon programlarında Erdoğan’a soru sorma ayrıcalığı bahşedilmiş gazeteciler. Ya da yurtdışı seyahatlerde uçağa davet edilen gazeteciler.
Eskiden de iktidara, iktidardaki siyasi partinin bakan-yöneticilerine yakın olan gazeteciler vardı ama böylesi bir ayrım söz konusu olmazdı. Orada tüm gazetecilerin amacı başbakana-bakana soru sormaktı, sadece soruların soruluş tarzı farklı olurdu.
Gazeteciliğin genel değerleri ve etik değerleri evrenseldir. Gazeteci objektif ve nesnel olmalıdır. ‘Gazeteci tarafsız olmalıdır’ görüşü, benim yakın durmadığım bir görüş. Gazeteci vatandaştan, ezilenden yana taraftır, barıştan yana taraftır; hukukun üstünlüğünden, insan haklarından yana taraftır; basının özgür olmasından yana taraftır. Vatandaşların vergileriyle işleyen kamusal alanın ve harcamalarının sağlıklı olarak denetlenmesinden yana taraftır. Bu listeyi uzatmak mümkün, ama taraf olduğu konularda bile haber yaparken objektiftir, objektif olmak zorundadır. Bu ilkeler parlamento muhabirleri için de geçerlidir. Parlamento muhabirleri siyasetçilerle birebir temas olanağına ve ayrıcalığına sahip olduğu için bu ilişkide de hassas olmak zorundadır. Haber kaynağı-gazeteci ilişkisinde kıldan ince kılıçtan keskin hassasiyette olunması, siyasetçinin kullanacağı zemine kayılmaması, karşılıklı çıkar ilişkisine girilmemesi dikkat edilmesi gereken en önemli konuların başında gelmelidir.
Parlamentonun işlevinin zayıflaması, parlamento muhabirlerinin işlevine de yansımış. Gazete ve televizyonların Meclis’te istihdam ettikleri muhabir sayılarında bir azalma olmuş. ‘Haberi yazsam da zaten gazetede-televizyonda yer almaz’ yaklaşımı, bir atalete yol açmış. Ancak seçimlere az bir zaman kala parlamentonun ve parlamento muhabirliğinin işlevi tekrar ön plana çıkmaya başlıyor. Seçim kararı, seçim yasalarında değişiklikler, bunlar parlamentoda yapılması zorunlu olan düzenlemeler. Öyle olunca siyaset zemini ‘saraydan’ parlamentoya kayacak ve bu da parlamento muhabirlerinin çalışma alanını genişletecek. Aslında seçimler bir anlamda siyasi sistemin referandumu olduğu kadar, parlamento muhabirliğini-gazeteciliğin asli değerlerine dönmesi-yaklaşmasının da referandumu olacak.