SİRKECİ TREN GARINDA MAKASÇIYIM

Köyümden hatta ortakoldan Yunan vatandaşlığını koruyarak tıp fakültesinde okuyan tek öğrenci idim. Tek doktor oldum. Tek uzman oldum. Tek Profesör oldum. Hatta Lozan anlaşmalarından sonra ilk ve tek Batı Trakyalı olarak yunan üniversitelerinde ders veren profesör oldum.

Tıbbiye’ ye başlamıştım. Keyifliydim. Evvela Kadırga öğrenci yurduna girdim Kumkapı’da. Bir hafta kalabildim. İstanbul ’a geldiğimde tanıştığım Batı Trakyalı üniversite öğrencilerinin çoğu Edirnekapı erkek öğrenci yurdunda kalıyordu.

Bende hemen kaydımı Edirnekapı Öğrenci Y urdu’ na aldım. Çok keyifli idim. Ayda 400 lira bursumu alıyordum. Laleli ’deki Batı Trakyalı öğrencilerin gittiği kahvehaneye bende giderdim zaman zaman. Asla kâğıt, okey oynamazdım. Bilmezdim. Çünkü orada hoşuma giden kahvehanenin altındaki ‘’ Kardeşler Lokantası ’’idi. Haşlama eti çok güzeldi. Aybaşında bir defa tam haşlama et yerdim bursu alır almaz. Sonraları ise sadece haşlama suyu içerdim çorba niyetine.

Ana menü her zaman bütün öğrenciler gibi yarım yarım idi. Garson çek bir yarım yarım dedimi hypersalivasyon başlardı. Zira hemen az fasulye az pilav tek porsiyon olarak gelirdi masaya. Garsonların hepsini tanımıştık.

Sevdikleri öğrenci isen porsiyon bayağı dolgun gelirdi, hatta Sultanahmet camiinin kubbesi gibi geldiğini hatırlarım. Daha güzeli lokantanın hemen yanı başında İstanbul’daki ilk tek Seyidoğlu Baklavacısı vardı. Küçücük bir dükkândı. Duvarındaki yazıyı okuyunca çok gülerdim. ‘’ Kenarsız baklava olmaz’’ Dükkân sahibi herkesi ehlen ve sehlen diye karşılardı ne demekse? Çoğu kişi baklava yerdi ama ben kadayıfını çok severdim. Ayda bir defa gidebiliyordum. Bursu alınca. Olsun bir kerede olsun gidebiliyordum ya!!!! Çok güzel giyindiğim söylenirdi. Eeeeee! nede olsa tıbbiyeli idim.

Bir defasında Cağaloğlu Eğitim Müdürlüğü ’nden bursumu aldım. Hemen 60 lirasını ceketimin sağ iç cebine ayırdım, yurdun parası. Yürüye yürüye Çemberlitaş ’tan laleliye doğru geliyorum, halen var, Çemberlitaş ’taki Tanca mağazası nda bir çift ayakkabı dikkatimi çekti. Hemen aldım. Fiyatı 125 lira. 400 lira burs alan bir öğrenci için çok para. Olsun çok beğenmiştim ama bu büyük olay, hatta alay konusu oldu arkadaşlar arasında. Fotoğraf çektirmek isteyenler, ayakkabıyı görmeye gelenler sormayın!

Böyle güzel geçerken günler birinci sınıfın bahar yarıyılında babamdan gelen mektupta tarihi belirtilerek sevmediğim halamın meşhur oğlu Yücel Dayı yıllar sonra İstanbul’a geliyormuş hanımı ile Sirkeci tren garından karşılamam isteniyordu.

Yücel Dayı meşhur ve çok zengin halamın oğlu. Tahsili için her şey yapılmış, Türkiye’ye gönderilmiş, Vefa lisesine kaydedilmiş ve 8’inci yılında lise birinci sınıfında okuldan atılmış. Yunanistan ’a dönünce de babası tarafından koyun çobanı yapılmış. Olsun sonunda köyden değil çok önemli İskeçe’den, şehirden evlenmişti. Büyük olay(!) Ama bayat Sülmanın kızı ile evlenmiş.

Şehirli ya(!)Söylenen tarihte görevimi yaptım tren garında karşıladım ve burada oturan Gaziosmanpaşa ’daki halama götürdüm. Hafta içi idi. Biraz bende oturdum, ayrılırken dayı ile sözleştik beni hafta sonu yurttan alacaklardı ve babasının Zincirlikuyu Mezarlığı’ ndaki mezarını ziyaret edecektik. Bekledim kimse gelmedi ve bir daha görüşmeden Yunanistan ’a döndüklerini duydum. Nereden mi? Babamdan aldığım mektuptan enteresandır. Bir olay yoksa harçlığımın bitmekte olduğunu yazmamışsam babamdan gelen mektubun başlığı ’’sevgili oğlum Rehat’’ Bir olay varsa harçlık söz konusu olmuş ise sevgili hemen kalkar başlık ‘’Oğlum Rehat‘’ oluverirdi.

Gelen mektup tan sevgili kalkmış ve çok sert ifadelerle hal hatır sormadan ’’eğer okumayacaksan durma oralarda hemen gel’’ diye devam ediyordu. Çünkü dayı döner dönmez babama ‘’Git o kızanı al. Okuyacağı falan yok onun. Okulun kapısının nereden açıldığını bilmiyormuş demiş. Hem de her akşam Sirkeci Garı ’na gidiyor ve gelenlere teşrifatçılık yapıyor demiş. Annesi hala da sanki görmüş gibi destekliyor oğlunun dediklerini diğer taraftan da git kadaşım al kızanı oralardan ziyan olmasın diyormuş. Karı kız peşinde koşmaktan okula uğradığım yokmuş. Babamın mektubu, ’’ben seni tren istasyonuna makasçı olasın diye göndermedim. Okuyasın diye gönderdim ‘’ diye bitiyordu selam saba yazmadan. Günlerce ağladım. Hala o mektubu saklarım. Mezun olduğum, doktor olduğum gün babama haber gönderdim doktor oldum diye.

Babam mutluluktan bitişikte oturan amcama ağlayarak müjdeye gitmiş. Aga kızan mektebi bitirmiş doktor olmuş deyince amcamın reaksiyonu; Ha Faik şimdi ablan ÜZÜLECEK olmuş. Takdirlerinize.

Eyyyy!!!! Yücel Dayı. Seninle Öbür dünyada hesaplaşacağız. Ben makasçı falan olmadım. Mesleğimde Profesör oldum. Sen nerdesin?

Kalın sağlıcakla…

Prof. Dr. Rehat Faikoğlu

www.heykadin.com.tr