Son zamanlarda şirketlerde kurumsal bağlılık anketi yapılıyor ve sonuçlar kimse bağlı çıkmıyor. Herkesin motivasyonu düşük. Bu yazımda motivasyonlar neden çok düşük çıktığı, şirketlerde neden piknik yapıldığı hakkındaki bir takım düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. Tabi bu benim profesyonel hayattaki tecrübelerimden istifade edip, bence diyerekten yazdığım düşüncelerimdir. Hepiniz hem fikir olamayabilirsiniz ama sonuna kadar okumanızı beğendiyseniz paylaşmanızı rica ederim.
Birbirimize Bey ve Hanım olarak hitap ediyoruz. “İyi de bunda ne gibi bir hata var” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Genelde Bey ve Hanım konusu aşağıdan yukarıya doğru işliyor. Yukarıdakiler, aşağıya doğru Bey ve Hanım diye hitap etmiyor. Çünkü onların kendine has karizmaları var, birde havaya giriyorlar, ego ve kibirleri tavan, yürüyüşleri bile farklı, hepsinin türlü türlü title’leri, insan üstü özellikleri, m²’leri kocaman, büyük büyük odaları var, manager, direktör, mirektör ne ararsan var. Sen bey misin, hanım mısın, kimsin ki sen sana bey veya hanım denilsin? Konu yukarıdan aşağıya Bey ve Hanım denilmesi değil. Denilmese de olur ancak, ego ve kibir sebebiyle araya duvar örüyoruz, birbirimizle iletişim kuramıyoruz.
Bunun yanı sıra ben ona bağlıyım, o ona bağlı derken, kimin kime bağlı olduğu belli olmadığı beş para etmeyen, kim kime dumduma bir sistem kuruyoruz. Herkesin gözü o m²’leri kocaman büyük büyük odalarda. İç sesimiz konuşuyor “Bende o odada oturacağım bir gün”. “Macbook Air önümde, iphone pro cebimde, ipad kalemi elimde” Özetle herkes Ceo, manager, direktör, mirektör olmak istiyor. Herkes o kocaman odanın masasına oturmak için dışarda sıra bekliyor. Ama şirkette iç savaş çıkmış, cadı kazanı kaynıyor, kurtlar sofrası var kimsenin haberi yok. Arka planda ceo, manager, direktör olma ve büyük oda sırası bekleyen tipler beklemekten başka bir iş yapmadan çalışıyormuş gibi mış, miş gibi görünüyorlar, maaşı ve buna paralel yıl başında zammı kapıyorlar.
Herkes müdür olunca eleman kim olacak ben onu anlamıyorum. Herkes mühendis olacaksa, avukat kim olacak. Herkes avukat olursa kim doktor olacak. Resmen çocuk gibiyiz çocuk. Çocuklara büyüyünce ne olmak istediğini sorduğumuzda hepsi doktor olmak istiyordu. Bu tiplerinde hepsi sorsan içten içe hep ceo, manager, direktör, mirektör olmak istiyor. Sürekli aklında, m²’si büyük oda olmayıp işi gücü olsa, oturup insan gibi çalışsa zaten bir gün istedikleri olacak.
Birde her şeyi bildiğini zanneden ama hiçbir şey bilmeyen Narsist tipler var. Geliyorlar şirkete, işe alınıyorlar. Öyle bir özgüven patlamaları, öyle bir kibir var ki kendilerini zeka küpü sandıkları için kimseyi beğenmiyorlar, ben her şeyi bilirim, ben yaparım. Eski şirketimizde böyleydi, yok bizde şu vardı, yok bu vardı. Madem eski şirketin çok iyiydi niye geldin o zaman. Böyle adamları almayın işe, her şeyi bildiğini zannedenler hiçbir şeyi bilmiyordur. Şirketin yıllardır kültürü, kuralları, kadrosu çalışanı var ve bu zamana kadar sorunsuz yürümüş. Sanki bunların ellerinde sihirli değnek varda şirketi alıp uçuracaklarını, şuana kadar çalışanların hiçbir şey yapmadıklarını düşünüyorlar. Oysa ki, gelip kültürleri çökertiyorlar, önlerine çıkanları darmaduman ediyor, yakıp yıkıyorlar, insanların motivasyonlarını yok edip, birilerini işinden ediyorlar. Kendilerine potansiyel rakip olarak gördüklerini manipüle edip kovduruyorlar.
Bu narsist tipler, şirketi fikirleri ile yönetmeye değil, hiyerarşileri ile yönetmeye çalışıyorlar. Ekibinde, altında çalışan elemanların bütün yetkilerini alıyorlar. Elemanlarını “benim bilgim olmadan hiçbir şey yapmayacaksın” şeklinde bir yaklaşımla yönetmeye çalışıyorlar. Elemanını soru sorsan cevap veremez hale getiriyorlar. Nasılsın diye sorsan iyiyim diye cevap veremiyor “müdürüme sor o bilir” diyor. O’nu da işinden edecek diye ödleri patlıyor zavallıların. Bizim fikirlere ihtiyacımız var hiyerarşiye, bürokrasiye değil.
Şirkette iki günlük Koçluk eğitimi almış herkes olmuş KOÇ. Sonra şirkette nereye baksan KOÇ, sanki diğerleri KOYUN. Herkes kendini KOÇ sanıyor ve sonra sağa sola boynuz vuruyorlar. Bu tarz eğitimleri gelişime açık olanların alması lazım. Algılar gelişime açık değil, algılar m²’si büyük odanın kapısında sırada bekliyorsa eğitim ne yapsın.
Bu her şeyi en iyi bildiğini zanneden manager, direktör, mirektörler toplantılarda kendine söz hakkı verilince ki her yöneticinin 5-10 dk ancak konuşma süresi olmasına rağmen yarım saat laf cambazlığı yapıp, tüm hünerlerini sergilemeye çalışıyorlar, buda yetmezmiş gibi başkasının konuşması sırasında, konuşanın lafını bölüp elli kere araya giriyorlar. Toplantıda hukuk konuşuluyor, şirketin avukatı toplantıda olmasına rağmen, avukattan önce avukat oluyorlar ondan daha çok konuşuyorlar. Gıda üretimi ile ilgili bir durum söz konusu, şirketin Gıda Mühendisleri ve Veterinerleri toplantı hazır bulunmalarına rağmen onlardan önce mühendis, veteriner oluyor, mali işler konuşuluyor hepsi mali müşavir. Bir şeyi de bilmeyin. Bunlar birde şirkette gruplaşmalara vesile oluyorlar. Anti sosyaller, birileri için bir şey yapabilmeyi, birilerini sevindirebilmeyi bilmiyorlar veya istemiyorlar.
Kurumsal bağlılık anketleri yapılınca bağlılık ve motivasyon düşük çıkıyor. Peki sonra ne yapıyoruz. Kocaman bir PİKNİK. Sürekli şirket pikniğe gidiyor. Hadi pikniğe gidelim, hadi bir daha gidelim. Tamam Türk toplumu olarak mangalı, pikniği seviyoruz ama çözüm PİKNİK değil. Şirketlerin liderlere ihtiyacı var narsistlere, süper zekalılara, okul birincilerine, şirketi bölenlere, milleti kendine potansiyel rakip olarak görenlere değil. Liderlerinde adaletli yani adil olmaları gerekiyor. Hatta adil olmak yetmez iyi bir lider arif olmalı ve hatta zarif olmalıdır.
Sürçü lisan ettiysem affola.