Aile Tedavisi Tarihçesi
Aile tedavisi 2.Dünya savaşı sonunda gelişmeye başlamıştır. Tedavide tüm aile bireylerini birlikte görme girişimlerinde bulunan ilk kişi 1940 Bowlby olmuştur. Hoffman aile tedavisi hareketinin insanların semptomatik davranışlarının klinisyenin ofisi yerine doğal ortamında yani aile içinde incelenmesiyle doğduğunu söyler. Aile tedavisine ilişkin ilk çalışmalar şizofrenlerin aileleriyle yapılmıştır. Bu ailelerde görülen çeşitli farklı etkileşimler sonucu, nedensel bağlantılar kurma eğilimi doğmuştur. O dönemlerde psikiyatride psikanalitik yaklaşım egemen olduğundan, aileyi anlamada yetersiz kaldığından yeni yaklaşımlar geliştirilmiştir. Yine de aile terapilerinin öncüleri, psikanalitik teoriden, fen bilimlerinde o dönem geçerli olan sibernetik ve sistem teorilerinden etkilendikleri görülmektedir.
Sistemik Yaklaşım
Aile, bilgi alış verişi ve aktif bir iletişimin olduğu bir sistem olarak kabul edilir. Ruhsal belirtilerin, kişinin içinde bulunduğu sosyal ortamla olan bağlantısını vurgulayarak, tedavi bu doğrultuda sağlamaya planlanır. Ruhsal sorunlar, bireyin içinde bulunduğu sisteme, sistemdeki kişilerle ilişkilerine mantıklı bir uyum olarak değerlendirilir. Etiyolojiye yaklaşımda semptomlardan sorumlu olan herhangi bir aile bireyi olmayıp, hatta fonksiyonu bozuk ailede olmayıp ‘’aile oyunudur’’. Aile kısır bir döngü şeklinde süre giden etkileşim örüntülerine hapis olmuşlardır. Bu yaklaşımda sistemlerin kendi kendine sürekli olarak değiştiği ve geliştiği ancak görünürde stabil olduğu kabul edilir. Sistemik terapistin görevi ailenin değişebilme yeteneğinin değişmesi, değişme potansiyelinin özgürleşmesidir. Ailenin nasıl olması gerektiği konusunda terapistin kendi çözümlerini aileye kabul ettirmeye çalışması yerine ailenin kendi çözümlerini bulmasına yardımcı olmak esastır. Sistemik Terapi
1967de Milano’da Aile Çalışmaları Enstitüsü kuruldu. 1972 ve 74 yıllarından itibaren paradox ve karşıt paradox konusundaki görüşlerini geliştirmişlerdir. 75ten itibaren ise hiyerarşi kavramını reddetmişler, aile ve kişilerin birbirlerine döngüsel bir yapı içerisinde nasıl farklı düzeylerde anlam aktardığını incelemişlerdir. Yapı yerine örüntüler ve bilgilenme üzerinde durdular. Bu grup sistemik ya da Milano grubu olarak tanındı.
Sistemik Aile Tedavisi
Sistemik terapi terimi öncelikle Milan grubu tarafından kullanılmıştır. Sistemik modelde temel teorik kavramlar genel sistemler teorisi, sibernetik ve enformasyon teorisinden gelişmiştir.
Milan yaklaşımını belirleyen önemli sayıtlılardan biri, aklın sosyal olduğu, mental olgunun sosyal olguyu yansıttığıdır. Yani ruhsal sorunlar intrapsişik değil, kişiler arsı sorunları yansıtmaktadır. Olgu ile bunun yer aldığı ortam, organizma ile çevresi arasında sürekli, karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Günümüzde psikiyatri hala büyük ölçüde klasik medikal modele dayanmaktadır. Klasik medikal model batı kültüründe yaygın olarak benimsenen doğrusal düşünceye dayanmaktadır. Doğrusal düşünce gözlemciyi olayların oluş sırasına odaklanmaya ve arada tarihsel bir nedensellik kurmaya götürmektedir.
A B C
Genel tıpta topluma çok iyi hizmet vermiş olan klasik medikal model, fonksiyonel bozukluklara uygulandığında bir dilemma ortaya çıkmaktadır. Aile çalışmalarında etkileşimlerin gözlenen resiprokal fonksiyonu, döngüsel görüşe geçişe yol açmıştır. A;B;C;D bir sistemin üyeleri olarak kabul edilirlerse, her bir üye diğer tüm üyelerin davranışında bir şekilde etkili olur ve her birinin davranışından etkilenir. Bu görüş döngüsel görüş olarak tanımlanmaktadır.
Özetleyecek olursak, aile bireyinde görülen semptom, sistemin semptomudur. Sistemik görüşmenin ana amacı semptomun direk olarak ortadan kaldırılması değil, sistemik bağlantılarının bulunması, sistemdeki döngüsel etkileşimlerin kavranması ve semptomun bu durumda geçici olarak var oluşunun zorunluluğunu açıklamaktır.
Terapi Sürecinin Özellikleri
Aile terapisi genellikle beraber yaşayan aile üyelerinin tümünün bir araya getirilmesi ve terapi ekibi ile birlikte görüşülmesi şeklinde yürütülür. Ancak uygulamada, tüm geniş aileyi (nineler, dedeler, dayılar, amcalar, halalar vb.) bir araya getirmeyi amaçlayarak çalışmayı doğru bulan terapistler olduğu gibi bir tek bireyle de aile terapisi uygulanabileceğini, önemli olanın ilişkileri ele almak olduğunu savunan aile terapistleri de vardır.
Evlilik terapisinde, evli (ya da birlikte yaşayan) çift birlikte görüşmelere alınır. Bireysel terapilerin olduğu durumlarda önemli bir sorun, çifti gören terapist yada terapistler ile terapiyi sürdüren terapistlerin işbirliği kurarak çalışabilmeleridir.
Aile terapisini yürütecek olan terapistin özellikleri açısından önemli olan noktalar, geniş bir eş duyum becerisine sahip olabilme; psikoterapi konusunda bilgili olma; karışıklığa dayanma gücü; terapötik sürece kendi katkısını ve etkisini ele almaya istekli ve yeterli olmadır. Değerlendirme aşamasında, terapist bir geçmişi paylaşan, anıları olan bir grupla konuşmaktadır.
Ailenin kendine özgü değerleri ve iletişim diline başarıyla uyum gösterebilmesi gerekir. Bu uyumu sağlamayı kolaylaştırmak için kullanılabilecek teknikler, aynı dili kullanma, ailenin ve tek tek bireylerin değerlerini ve güçlerini vurgulama ve övme, yargı belirtme yerine etkileşimsel (döngüsel) sorgulama (örneğin; karınız öyle yaptığı zaman siz ne yapıyorsunuz? sorusu gibi) tekniklerdir. Değerlendirme sürecinde, her üyeden, sorunu ve sorunun tarihçesini kendi gördüğü açıdan tanımlaması istenir. Bir üyeye sorulan sorunun aynısı diğerlerine de sorulmalıdır. Söylenenlere karşı oluşan etkilenme de her bir üyeden alınır. Bireylerden “ben” diliyle konuşmaları istenir. Her birinin çözüm konusundaki öneri ve düşünceleri alınır. Birbirlerine söylediklerinin aynı anlamlarda işitilip işitilmediği araştırılır. Rol değiştirme ve eşleme gibi psikodrama teknikleri kişilerin birbirlerinin davranışlarından nasıl etkilendiklerini anlamalarını sağlamada çok yararlı olabilecek tekniklerdir.
Terapist, görüşme odasında bireylerin birbirleri ile etkileşimlerini gözleyerek, sorunu netleştirme ve etkileşimlere ilişkin yorumlamalar yapar. Sorun konusunda değişimleri tetikleyen önemli araçlardan biriside, yeniden çerçevelemedir. Bu, genellikle olumsuz etiketlenen davranışı olumlu bir çerçeveye alan, yeni bir bakış açısı getiren, davranışın işlevsel yararına odaklanan bir yorumlamadır. Bu şekilde, olumsuz duygu yükünün azalarak kişilerin anlayış ve değişim gücü kazanmasına yardımcı olan bir tekniktir. Aile terapisinde davranışsal kalıplara odaklanılmaktadır. Aile üyelerinden birinin davranışı diğer üyelerde, etkileşime bağlı davranışlarla sonuçlanır. Değişim süreci de bu davranışsal ardışıklığın fark edilmesi ve değiştirilmesi biçiminde olacaktır. Aile terapistleri genellikle görüşmeler arası sürede ailenin değişimini sağlayacak doğrultuda bireylere ya da aileye ev ödevleri verirler. Bunlar, yakınmaların ve sorunların denetlenebileceğini gösterebilecek ve çözüm doğrultusunu pekiştirecek davranışsal ödevler, izleme notları gibi ödevlerdir. Aile ile görüşmeler sırasında terapist oldukça etkin ve bazen direktiftir.
Örneğin, aile üyelerinin oturma düzeninde değişiklikler önerebilir; iletişim becerileri konusunda etkin bir eğitimci rolü üstlenebilir; aile içi şiddet ya da tartışmaları sınırlayıcı ve yasaklayıcı olabilir. Bu tür durumlarda, tartışmaların belli bir süreye sıkıştırılması önerilerek aileye bu tür durumların aslında onların denetiminde olan durumlar olacağı mesajı verilebilir. İletişim becerileri aslında davranışsal değişiklikleri sağlamak açısından özellikle önem taşır. Açık ve net iletişim, soru sorabilme yetisi, söylenenlerin karşındakiler tarafından nasıl anlamlandırıldığının soruşturularak araştırılması becerileri sorunların çözülebilmesini sağlayacak araçlardandır. Terapist, görüşmeler sırasındaki tarzı ve iletişimi ile üyelerin etkileşimsel iletişim konusunda beceri kazanmalarını sağlayabilecek bir örnek oluşturmaktadır.
Kaynaklar
ContemporaryFrameworks of TheoryandPractice (eds A. Bentovim, A. Cooklin ve J. GorrellBrnes). London; Academicpress, 1982.
9.Psikiyatri Temel Kitabı, C. Güleç, E. Köroğlu; Hekimler Yayın Birliği, 1997
10.Şizofrenide Psikososyal Tedaviler, Ayla Yazıcı; Parem, 2001
Fatih Kılıçarslan/ Sosyal Hizmet Uzmanı